En büyük zenginliği fakir mutfağı: Giresun
Geçen hafta son yıllarda iyice popüler olan 'gastro turizm'in favori rotalarından, güneydeki Gaziantep, Adana, Hatay'dan farklı bir noktada, 'yemek' deyince belki de birçok insanın aklına en son gelecek yerde kuzeyde Giresun'daydım. Kadir Kaymakçı Habertürk için yazdı.
“Bırakalım doğa işlerini kendisi hallettisin, o ne yapacağını hepimizden daha iyi biliyor...”
1800 metre yüksekteki Kulakkaya Yaylası’ndan denize doğru kıvrıla kıvrılan inen yolun her iki yanındaki ‘yeşil’ sonsuzluğa bakarken 400 yıl önce Montaigne’in, Bordeaux yakınlarda, doğayla kocak kucağa şatosundaki odasında yazdığı bu satırlar geldi aklıma.
İstanbul’da dev beton bloklar arasında akıp giden hayatlarımızın günlük harala gürelesi içinde unutup gittiğimiz o büyük mucizenin, doğanın kollarında geçen iki günün ardından beni, şehre, o beton cehennemine geri götürecek olan uçağa yetişmek için, o güzelim yeşilin karnını yararak homurdana homurdana ilerleyen minibüsün camına başımı dayamış Montaigne’yi, onun doğayla ilgili sözlerini düşünüyordum: “Ürünlerinin zenginliklerini ve güzelliğini kendi yaratıcılığımızla o kadar aşırı doldurduk ki, doğayı tamamen boğduk. Yine de o, saf ışığının parladığı her yerde, boşuna ve anlamsız girişimlerimizi bir şekilde utandırıyor...”