Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Resim Erol Kınalı çok boyutluluğun izini süren eserleriyle İş Sanat'a konuk oluyor
        .png
        .png

        Kullandığı renk ve malzemelerleinsanıetkisi altına alan Erol Kınalı, başarılı çalışmaları ile yurt dışında da oldukça ses getiren bir sanatçı. Heykel ve resmi değişiktekniklerle bir araya getirenKınalı,insanı farklı formlarda ele alıyor. Eserlerinde, çok boyutlu ve çoğul kimliğin çeşitliliğini ortaya koyuyor.

        Yarım asra yaklaşan sanat hayatına pek çok eser sığdıran Erol Kınalı, 20 Kasım-29 Aralık tarihleri arasında İş Sanat Kibele Galerisi'ne konuk oluyor. Türkiye, Almanya, Avusturya, Çekoslovakya, Rusya ve Mısır’da pek çok sergi açan Erol Kınalı'ya kariyeri, geçmişi ve sanatıyla ilgili sorular sorduk, o da tüm samimiyetiyle cevapladı...

        Ressam, heykeltıraş ve grafik sanatçısı olarak okuyuculara kendinizi tanıtabilir misiniz?

        1944 yılında İskenderun’da doğdum. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1968 yılında Artvin İlk Öğretmen Okulu’nda resim öğretmenliği yaptım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı yarışmayı kazanarak ihtisas yapmak üzere Münih Güzel Sanatlar Akademisi’ne gittim.

        Burada 5 yılihtisas yaptıktan sonra “Meisterschüler (usta)” unvanıyla mezun oldum. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çakıştıktan sonra 1982 yılında Almanya'ya döndüm. Çalışmalarıma burada devam ettim. 36 yıldan sonra Türkiye'ye döndüm.

        Resim ve heykel yapmaya ne zaman başladınız? Sizi sanata yönlendiren unsur veya unsurlar neydi?

        Resim ve heykelle ilkokul çağlarımda ilgilenmeye başladım. Daha o dönemlerde İskenderun Mithat Paşa İlkokulunda kil atölyemiz vardı. Bu atölyede kille çalışır, formlar yapardık. Resim dersimiz de vardı. Bu çalışmalardan çok zevk alıyor, severek çalışıyordum. Yaptığım her resim sınıfın duvarına asılıyor, bu da beni sevindiriyordu.

        Mithat Paşa’daki olanakların bende olan resim sevgisini ortaya çıkardığı ve daha da artırdığını düşünüyorum. O dönemlerde tel, ağaç ve tenekelerle de kendi oyuncaklarımı yapmaya başlamıştım. Böylece el becerilerimin de farkına vardım. İskenderun Mithat Paşa İlkokulu’nun anılarının beni sanata yönlendiren ilk temel taş olduğunu düşünüyorum.

        REKLAM

        36 yıl Almanya'da yaşadınız. Türkiye ve yaşadığınız yer arasındaki farkı veya benzerlikleri paylaşır mısınız? Oradaki hayatınızdan bahsedebilir misiniz?

        Almanya’da hem eğitmen hem sanatçı olarak bulunmam ve çalışmam bana sanat yolculuğumda çok şey kazandırdı. Sanatçılar için çok zengin olan bu ortamda özgürce çalışıp sanat yapıtlarımı ürettim. Zengin ve anlayışlı bir sanat ortamında ‘bir çizgi’nin bile sanat yapıtı olarak irdelenmesi bana yeni ufuklar açtı. Bana göre bir sanatçı olarak Avrupa’da yaşamak sadece bir sehpa önünde oturup resim yapmak değildir.

        Avrupa’da yaşamak bir sanatçı için, Avrupa’daki ülkeleri gezebilmek, müzeleri görebilmek, galerileri izleyebilmek, sadece kitaplarda gördüğümüz sanatçıların resim ve heykellerinin gerçeklerini görebilmek ve tanımak demektir. Sadece müzeler değil, müzik, edebiyat, opera, tiyatro ve tarihin içerisinde yaşamak ve nefes almak da “insan”ın biçimlenmesinde çok yardımcı olmuştur.

        Türkiye'ye dönmenizdeki en büyük neden nedir?

        Almanya bana sanatımla ilgili sonsuz olanaklar tanımasına karşın; benim Türkiye’ye ve Türk insanına olan sevgim ve özlemim, benim yeniden Türkiye’ye yerleşmeme neden oldu.

        Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

        Uzun bir yolculuk bu “sanat yolculuğu”, 50 yıllık! Bu yolculukta birçok istasyonlar oldu ve bunlar bana hem malzeme hem düşünce hem de renk olarak yeni denemeleri de beraberinde getirdi. Resimlerimde konum hep “insan” oldu. Acısıyla, tatlısıyla, sevgi, nefretiyle ve duygularıyla… İşte bu yüzden belli dönemlerde gerçek figüratif bazı dönemlerimde soyutlanmış insan figürleri oldu.

        Son dönem figürlerimde ise insanlar belirgin şekilde soyut olmaya başladı. Aslında resim ve heykellerimi belli bir tarza koymak çok zor... Ama ben kendi kendime bir zamanlar “sen yeni figüratif resimler yapıyorsun” demiştim. Ama bu zamanla değişti ve soyut resme doğru bir yöneliş oldu.

        Aynı zamanda bir koleksiyoner olduğunuzu ve koleksiyonunuzda yer alan kendi eserlerinizi incelediğinizde sanat yolculuğunuzdaki değişimleri, kırılmaları görebildiğinizi söylüyorsunuz. Sanat yolculuğunuzdaki en büyük kırılma neydi?

        Sanat yolumdaki istasyonlarımdan ilki: 1416 sayılı yasa ile bir yarışma kazanarak ihtisas yapmak üzere Almanya’ya gitmem oldu. Yeni yaşam ve sanat ortamı, yeni duygular ve insanlar, 70’li yılların sosyal kültürel yaşamı, sanatımda da yeniliklere yol açtı ve özgürce düşünmeme neden oldu.

        1975 yılında tekrar Türkiye’ye dönüş ve Akademi Hocalığı (1977-1982): Bu dönemde hem resimde hem de heykelde birçok ödüller aldım.

        Bundan sonraki en büyük istasyonum ve geçiş: 1982’den sonra tekrar Almanya’ya dönmem ve Türkiye’ye gelene kadar orada kalıp aktif sanatçı olarak çalışmam ve üretmem oldu. Benim değişik zamanlarımdan bir iki resmimi seçerek, kendi koleksiyonumu yapmaya başladım. Bu, geçirdiğim yenilikleri ve değişimleri görebilmem ve anlayabilmem içindi. Bu da durmadan devam ediyor.

        Çok beğendiğim birçok sanatçı var. Ama bunlardan birisi benim için büyük bir sanatçı ve dahi! Adı: Picasso…
        Çok beğendiğim birçok sanatçı var. Ama bunlardan birisi benim için büyük bir sanatçı ve dahi! Adı: Picasso…

        Resimlerinizde çeşitli malzemeler kullanıyorsunuz. Hatta sergide birkaç tablonuzda tellerden tuval yapmıştınız. Kullanacağınız malzemeler ve boya çeşitleri neye göre şekilleniyor?

        Resimlerimi yaparken daha doğrusu yapmaya başlarken mutlaka kafamda oluşturduğum bir düşünce olur. Yapacağım resmin özelliğine göre kum, talaş, kolaj gibi elementleri kullanarak resimde değişik doku ve ifade buluyorum. Heykellerimde de doku ve rengi de kullanarak, heykelin formu dışında bir renkle olan etkisini arıyorum. Telle olan çalışmalarım önceden ne yapılacağı düşünülmüş olan çalışmalardır. Yani yapacağım çalışmanın kullandığım malzemeyle uyum içerisinde olması gerekliliği vardır.

        Önceleri çamur, alçı ve beton kullanırken daha sonra bronz alüminyum ve polyestere yönelmişsiniz. Malzemelerin eserlerinizde anlatmak istediğiniz duyguya etkisi nedir?

        Malzemenin yapacağım yapıta göre seçilmesi gerekliliği vardır ve çok önemlidir. Anlatım dışavurumculuk “sanat yapıtı ve malzeme” ikilemi içerisinde yapılmalıdır. Sanatçı sanat yapıtını konuşturabilmelidir. Önceleri beton, alçı, ahşap heykeller yapmamın nedeni ekonomiktir. Sık sık düşünmüşümdür: Bir gün heykellerimin çoğunluğunu bronz, alüminyum ve polyester olarak dökmem mümkün olabilecek mi?

        İlhamınız neler?

        İlhamımı insan ve doğadan alıyorum.

        “Malzemem insan” diyorsunuz özellikle son 10 yılda teknoloji, sosyal medyanın insanların duygularına ve soysal hayatlarına etkileri eserlerinize yansıdı mı?

        Konum “insan” diyorum. Tabii ki teknoloji, günümüzdeki medya, sosyal yaşam, hızlı şehirleşme, doğanın kirlenmesi gibi nedenler insan duygusuna etki eder. Bu bir gerçektir. Ve insanı şekillendirmeye dahi gider. İşte sanatçı da toplum içerisinde yaşayan insandır. Sanatçı da bu duygular içerisinde ve bu nedenlere karşı da yapıtlarını yapar.

        Erol Kınalı’nın retrospektif sergisi, 20 Kasım-29 Aralık tarihleri arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilecek.

        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa