Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - PARİS -

        DEMOKRASİ, epey sonra “genel oy hakkı” ile buluştuğunda, işin özü basitti: Eşitlik!

        Yani, sosyal, sınıfsal açıdan eşit olmayanların da varlıklılar gibi birer oy hakkı ve bu sayede, her zaman daha kalabalık olan zayıfların, mağdurların, mazlumların sesinin parlamentolara yansıyacağı “hayali!”

        Tam öyle olmadı tabii: Paranın, güçlülerin, ilişki ağlarının hegemonyası bastırdı; ama genel oy yine de çok şeyi değiştirdi...

        Ta ki, özellikle Batı’da seçmenlerin “seçimlere inancı”nın zayıflamasına, katılım oranlarının yerlerde yuvarlanmasına kadar.

        Şimdi o genel oy eşitliğinden bakiye kalanın da “başka başka türlü saldırılar”a maruz kaldığına dair iki çarpıcı örnek vaka mevcut.

        İkisi de, “Kraliyet demokrasisi” İngiltere’den sonra, birbirlerini de etkileyerek iki büyük “cumhuriyet ve demokrasi demokrasi” devrimi yapmış ABD ile Fransa’da.

        MANİPÜLE EDİLDİ

        Hemen hemen aynı esnada, Fransa’da 2007 başkanlık seçimlerinde, bir aday lehine “Libya parası” karıştığına dair iddialar çok ciddi boyutlara ulaştı...

        ABD’de ise, İngiltere üzerinden, iki adaydan biri lehine seçmenlerin “ele geçirilmiş” özel hayat bilgileri sayesinde manipüle edildiği ortaya çıktı.

        İki seçimde de, “karizmatik sağcı erkek” adaylar kazanmıştı; ikisinde de rakipleri, tesadüf bu ya, “Demokrat” ya da “Sosyalist” kadınlardı.

        Nitekim ilk büyük tepkileri de onlar verdi.

        GAZETECİLİK OLAYI

        Fransa’daki vakada, eski cumhurbaşkanı Sarkozy’nin 2007 kampanyası için o zamanki Libya lideri Kaddafi’den, elden, valizle, kara para trafiğiyle para aldığı iddia ediliyor. Geceyi evde geçirdi ama iki günü gözaltında görmüş oldu.

        ABD’deki vaka ise, sosyal medya, Facebook ve İngiltere üzerinden, Trump’ın kampanyasına bağlanıyor.

        Facebook’tan 50 milyon kişinin özel bilgilerini ele geçiren İngiliz şirketi Cambridge Analytica’nın, bu özel verileri, seçmenleri bire bir etkilemek, manipüle etmek için Trump kampanyasında kullandığı belirlendi.

        Facebook ve şirket bunları kabul ederken, bir İngiliz kanalı da, başka bir ülkede seçim kampanyası yürüten bir ekip rolündeki muhabirlerinin elde ettiği “şirket itirafları”nı ortaya döktü. Kıl payı oy farkıyla kazanılan yerlerde çok etkili olmuşlardı!

        İki vakanın ortak özelliği, ikisinin de öncelikle birer “gazetecilik olayı” olması. Biri bağımsız internet gazeteciliği, diğeri klasik basılı gazete. TV’ler de sonra! Bu da demokrasinin kara delikleri açısından bağımsız gazeteciliğin önemini bir kez daha gösterdi.

        Bir başka ortak nokta ise, her iki vakada da genel oyun, seçmenin ve eşit, adil olması gerek seçimlerin yamulması! Gaspı!

        İKİ KADINDAN TEPKİ

        Onca tepki veya savunmanın yanında, o iki seçimin kaybeden iki kadın adayı da en özel tepkilerin sahibi oldu; hem siyasal hem duygusal elbette:

        2007’de Sarkozy’ye karşı kaybeden Segolene Royal, “Milyonlarca seçmenin, bir maçın eşit silahlarla yapılıp yapılmadığını bilme hakkı var” dedi.

        Trump’a karşı kaybeden Hillary Clinton da seçimlerin üzerindeki şaibeyi vurguladı ve neredeyse geçersizliğine işaret etti.

        EN BATI’DA BİLE

        Demokrasinin içinde yaşamak daha zor da, içine etmek daha kolay oluyor. En Batı’da bile. Ona “devrimler”le ulaşıp asırlar sonra hâlâ o devrimleri milli bayram sayanlarda bile!

        Yine de, bunları ortaya çıkaran bağımsız gazetecilik, üstüne gidebilen bağımsız yargı, bugün Fransa’ya yayılan kamu işçi ve memurları grevi gibi “uyarıcı, örgütlü” eylemler de demokrasinin asli parçası. Sadece efendiler yok yani!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar