Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILLARCA gece hayatında Türkçe müzik çalan DJ’lere ihtiyaç olduğunu yazıp durdum ama kimse beni dinlemedi. Bizim DJ’lerimizin çoğu ne yazık ki kendini Tiesto zannediyor. Zannedersin karşısında binlerce insan var ona çalıyor. Yıllar önce Bodrum Ship A Hoy’da DJ’lik yapan Meto diye bir arkadaş vardı. Daha gece başlamadan içmeye başlıyordu. Sen daha mekâna yeni gelirken o bambaşka bir kafaya geçmiş oluyordu ve saçma sapan müzikler çalmaya başlıyordu. Benim denk geldiğim bir geceden sonra kendisinin tarzını beğenmediğimi yazmıştım. Daha sonra bu DJ arkadaşımızın bana attığı e-postayı anlatamam size. Yazdıklarım sadece benim fikrim değildi. O kadar güzel bir mekânda yapılacak bir müzik değildi. Gel zaman git zaman bir sene sonra Ship A Hoy bitti. Kimse gitmez oldu. Belki Ship A Hoy’u bitiren hemen biraz ilerisinde açılan Sess oldu. Sess yüzde yüz Türkçe ile adeta Ship A Hoy’u tahtından etmişti. Vergi rekortmeni mekân iki sene daha zar zor dayandı ve sonra kapandı. Şimdi burada kime yazık oldu? Mekân sahibine mi yoksa kendini bir şey zanneden DJ’e mi? Tabii ki mekân sahibine. Bir sürü insan işsiz kaldı. DJ de işsiz kaldı ama milyon dolarlar uçtu gitti. O yüzden mekân sahibinin oluşturacağı konsept çok önemli. Ne çalışan, ne şef ne de bir DJ karar verebilir mekânın tarzına. Mekân sahibi bildiğini okuyacak. Aksi takdirde en çok onun canı yanıyor. Türkçe müzik çalmayan DJ’ler yok olup gitti. Hatta Türkçe müzik çalmam diye direttikleri için bu DJ’ler şimdi zar zor iş buluyor. Sanki Türkçe müzik çalmak kötü bir şeymiş gibi... Ama inat ettiler yıllarca sadece yabancı şarkılara mahkûm ettiler. Yetmiyormuş gibi bir de albümler yaptılar. Oysa geçen sene beach’lerde Volkan Konak’ın ‘Aleni Aleni’ şarkısı çalınca herkes coşuyordu. Yabancı şarkı çalınca kimsenin o kadar coştuğunu görmedim. İşin özü Türkçe müzik daha da yükselecek. Benden söylemesi.

        Günde bir ton döner satıyor!

        KAVACIK’TA Bayramoğlu diye bir dönerci var. Bu mekânı ilk yazanlardan biri de bendim. Öyle pek yazılıp çizilen bir yer değil. Türkiye’de en yüksek günlük ciroyu yapan mekân olduğunu söyleyebilirim. Günde bir ton döner satıyorlar. Öyle gazetelerde, dergilerde çarşaf çarşaf haberi çıkan bir yer değil ama geçen öğlen gittiğimde kapıda bir kuyruk ki sormayın. İnsanlar dakikalarca bekliyor. Kimse köşesinde bahsetmiyor diye mekânları iş yapmıyor sanmayın. Kadıköy’de bir biracı var. Sorun bakın günde ne kadar bira satıyor. Yazan çizen yok. Ben bu mekânlara verilen ödülleri de anlamıyorum. Tam bir karmaşa, tam bir çıkar ilişkisi... Ödül vermeye karar verdiyseniz lütfen hakkıyla verin. Böyle gecelere sponsor olan büyük firmalar var. Yarın ödülü hak ettiğini düşünen ama alamayan bir grup çıkıp “O zaman ben de sizden mal almıyorum” derse ne olur? Sponsorun burada sorumluluğu son derece büyük. Sadece para vermekle iş bitmiyor. “Kardeşim sen bunlara veriyorsun da bunlar bence bu kadar tüketim yapmıyor ki. Daha çok tüketim yapan, daha çok müşteri ağırlayan var. Niye ona vermiyorsun?” diye sorgulaması lazım. Benim eleştirim tek bir kuruma, kuruluşa yönelik değil. Bu işi yapan herkes için geçerli. Ha eğer “Ben bu işi biliyorum” diyorsa medyada yazan çizen tayfa, işi bıraksın gelsin dükkân açsın. Uzaktan atıp tutmakla olmuyor. Bir deneyin de boyunuzun ölçüsünü alın, o zaman görüşelim. Bunu genel olarak yazıyorum. Herkes bu işte büyük usta ama kimsenin bir dükkânı yok. Zaten işi biliyor olsanız gidip açardınız. Bu durum “Bekâra karı boşamak kolay gelir” atasözüyle aynı durumdur.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar