Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Başkanı Donald Trump’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, manşetlere çıkan Kuzey Kore ve İran meselelerinin ötesinde de önemli mesajlar taşıyordu. Öncelikle şunu söylemek gerekir: Tahminlerin ya da görünenin aksine Trump iktidarsız değil. Ya da iktidarını kısıtlayan unsurlar Trump’ın dünya görüşünden vazgeçmesine yol açmıyor. Başkan özellikle dünya düzeni ve bu düzen içinde ABD’nin yeri gibi konularda kanımca dikkate alınması gereken mesajlar verdi. Kuzey Kore ve İran hakkındaki korkutucu sertlikteki mesajlar üzerinde zaten çok konuşulacaktır.

        Kuzey Kore konusunda seleflerinden farklı bir yol izleyebileceğini söyledi ancak bunu yapıp yapamayacağı bir muamma. Zira dediğini yapar ve “intihar yolunda olduğunu söylediği Roket Adam (Kim Jung Un)”ın ülkesi Kuzey Kore’yi tümüyle yok etmeye kalkarsa bunun sonuçlarını kestirmek mümkün bile olmaz. Çıtayı bu denli yükselttikten ve Kuzey Kore’nin yegâne seçeneğinin “nükleersizleşme” olduğunu söyledikten sonra hiçbir şey yapmaması halinde de ABD’nin lafının hiçbir ağırlığının kalmaması riskiyle karşı karşıya. Umalım ki bu sözler arka planda süregelen Çinliler ve Rusların da katkıda bulunduğu müzakerelerden vazgeçildiği anlamına gelmesin.

        İran meselesinde ise Trump, selefi Obama’nın en önemli ve değerli dış politika başarısı sayılan, çok taraflı nükleer program anlaşmasından çıkabileceği mesajını verdi. Şimdilik Trump yönetimi İran’ın anlaşmada belirlenen koşullara aynen uyduğunu üç kez Kongre’ye bildirdi. Ancak ABD’nin ikili yaptırımları sürüyor. İran rejimine ağır sözlerle yüklenen ve bu rejimin Amerikan silahları dışında yalnızca kendi halkından korktuğunu, çevresinde sürekli maraza çıkaran bir haydut devlet olduğunu söyleyen Trump, yakında İran’ı anlaşmaya uymamakla suçlarsa sürpriz sayılmamalı.

        Ancak bu durumda çok taraflı anlaşmanın diğer imzacıları Fransa, Çin, Rusya, İngiltere ve Almanya’nın ABD’nin dümen suyunda gitmesi beklenemez. ABD bu adımı tek başına kalmayı göze alarak atacaktır. Ondan sonra neler yapacağı tam kestirilemese bile, zira İran’a savaş açmak pek akıl kârı olmaz, Tahran’daki sertlik yanlılarını nükleer anlaşmadan vazgeçirmek için tahrik etmeyi hedeflediğini düşünüyorum. İran’daki rejimin bu oyuna gelip gelmeyeceğini de o zaman görürüz.

        Tek başına karar verip hareket etme dürtüsü Trump’ın konuşmasında en çok kullandığı ve sürekli üzerine bastığı bir kavramın onun açısından önemini ve nasıl algılandığını gösteriyor. Konuşmanın temel kavramı “egemenlik” idi: “Ben iktidarı almak değil onu asıl ait olduğu Amerikan halkına vermek üzere seçildim. Dış politikada egemenlik ilkesini yeniliyoruz.” Tüm ülkelerin, yönetimlerin evvel emirde kendi halklarının çıkarlarını savunmakla yükümlü olduklarını defalarca vurgulayarak ve her ülkenin önce kendisini düşünmesi gerektiğini söylediği konuşmasının sonlarına doğru, “Hâlâ vatansever miyiz? Miletlerimizi, onların egemenliğini koruyacak ve geleceklerini belirlemelerini sağlayacak kadar seviyor muyuz?” sorusunu da sordu.

        Bu tema, Trump’ın ekonomik milliyetçilikten vazgeçmeyeceğini, Birleşmiş Milletler’e ne kadar övgü düzerse düzsün, kendisini kısıtlayacak yükümlülükler almayacağını, bağlı olduğu ittifakların kuralları ve kurumsal gerekliliklerine pek de kulak asmayacağını vurguluyor. Trump, çok taraflı anlaşmalar ve müzakereler yerine hemen her meselenin ikili olarak halledilmesinden yana olduğunu zaten defalarca dile getirmişti. BM konuşmasında bu görüşünü, herkesi benzer şekilde davranmaya davet ederek tekrarladı. Bu tavrın dünya ekonomisi ve siyaseti üzerindeki etkilerini önümüzdeki dönemde daha net şekilde göreceğiz.

        Trump gerçi diğer ülkelerin kültürlerine, değerlerine, yönetim sistemlerine karışmayacaklarını söyledi ama Venezüella’ya sosyalist, kendi çıkarlarına göre hareket eden Kuzey Kore ve İran’a da haydut devlet diyerek tehditler savurdu. ABD savunma bütçesinin yakında 700 milyar dolar olacağını ve Amerikan ordusunun gücünün daha da artacağını hatırlattı.

        Bir taraftan kimsenin içişlerine karışma niyeti olmadığını söyleyip diğer yandan beğenmediği rejimlerin içişlerine laf atan, “haydut devletlere”, “İslamcı teröristlere” günlerinin gösterilmesini isteyen Amerikan Başkanı’nın konuşması, uluslararası sistemde hayli çalkantılı ve öngörülemez bir geleceğe hazırlanmak gerektiğini hatırlattı bence.

        Musevi okurların Roş Aşana (yeni yıl) bayramını kutlarım.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar