Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Basra Körfezi’nin doğu kıyısında dini liderin açıkça destek verdiği, Devrim Muhafızları’nın zaferini arzuladığı cumhurbaşkanı adayı İbrahim Reisi, rakibi Hasan Ruhani tarafından silindir gibi ezilerek yenildi. İran toplumu, son 24 yılın hemen tüm seçimlerinde olduğu gibi kendilerine biraz nefes aldıracağını düşündükleri adaya oy verdi. Tüm kısıtlara rağmen İranlılar, bir toplum olma refleksini gösterebildi. Dünya ile daha barışık şekilde yaşamak istediklerini bir kez daha güçlü şekilde kayda geçirdiler. Tam da bu nedenle İran seçimlerinin sonuçları yalnızca bu ülkenin iç düzeninde ne yöne gidileceğini etkilemeyecek. Aynı zamanda bölgesel siyasette bundan sonra beklenebilecekler konusunda ipuçları da içerecek.

        İran İslam Cumhuriyeti, son tahlilde yeni bir siyasi örgütlenme modelini, özgürlük anlayışını, verimli ve eşitlikçi bir ekonomik sistemi hayata geçiremedi. Bu bakımdan İslamcılığın alternatif bir toplumsal tahayyülü hayata geçirme bahsindeki toplu başarısızlığının en önemli örneğidir.

        Gene de, devrimin yarattığı rejim yarı teokratik, yarı askeri-otoriter ancak İran tarihinin ve bu tarihin ürünü anayasa sayesinde demokratik katılım ve çıkış yolları bulunabilen bir rejim oldu. Dünyada en çok idamın gerçekleştiği ülke olmakla, toplumun seçim yoluyla muktedirlere nanik yapabildiği, özel hayat çerçevesinde rejimin tüm düsturlarının ve kırmızı çizgilerinin hiçe sayılabildiği bir ülke İran.

        ABD Başkanı Trump’ın 3 zirve vesilesiyle bakanlarıyla birlikte gittiği Körfez’deki Arap ülkelerinden Suudi Arabistan’da ise İran’da toplumun genelinin ve özellikle kadınların yararlandıkları özgürlüklerden yararlanmak söz konusu bile değil. Teolojik açıdan IŞİD zihniyetiyle çok farklı bir kaynaktan beslenmeyen Suud dini hiyerarşisinin dinsel ve mezhepsel nefret söylemini yaymadaki katkısı, Suud zenginlerinin cihatçı hareketlere maddi desteği de herkesin malumu.

        Suud hanedanı, 1945’te ABD Başkanı Roosevelt ile krallığın kurucusu Abdülaziz ibn Saud’un USS Quincy gemisinin güvertesindeki tarihi buluşmalarından beri güvenliğini Washington’a emanet etmiştir. Washington’daki tüm yönetimler de Suud Krallığı’yla ilişkilerine özel önem vermiş, hanedanı korumuştu. Özellikle 1979’daki İran devriminden ve Afganistan’ın işgalinden sonra da bu ülkenin Vehhabiliği yaymasına, tüm Müslüman ülkelerde kendi İslam anlayışını parasal gücüyle geçerli kılma çabalarına göz yummuştu.

        11 Eylül saldırısında Suud rejiminin değilse bile önemli şahsiyetlerinin parmağı olduğuna dair şüphelere rağmen Suud Krallığı’yla ABD arasındaki ilişki pek sarsılmadı. Bunda krallığa atfedilen stratejik önem ve petrol arzı ile fiyatları konusunda oynadığı “sorumlu” rol kadar, Riyad’ın ABD silah sanayiini, ihtiyacı olmayan ya da kullanmasını pek beceremediği silah siparişleriyle beslemesinin de payı vardı. Nitekim, daha önceleri 11 Eylül’de Suudi Arabistan’ın parmağı olduğunu söyleyen Trump da, Obama döneminde karara bağlanıp sürüncemede kalmış 110 milyar dolarlık, Suudların ABD silah sanayiinden “çok güzel” silahlar alacağı anlaşmayı devreye soktu.

        Başkan Obama’nın İran ile ilişkileri savaş zemininden çıkarma çabası, Suudi Arabistan’ı çok rahatsız etmişti. Trump ve ekibi, her ne kadar zamanında çok karşı çıktıkları İran’ın nükleer programıyla ilgili anlaşmayı yırtıp atmayacaklarsa da Tahran’ı giderek daha fazla sıkıştırmak istiyor. Bu da yeniden tüm hesaplarını ABD üzerine kuran ve zehirli bir mezhepçi dili benimseyen Suudi Arabistan’da memnuniyet yarattı.

        Önümüzdeki dönemde İran’ı dengelemeye/sıkıştırmaya yönelik strateji, başta Suriye olmak üzere bölgede Tahran’ın etkisi hissedilen yerlerde uygulanacak. ABD’nin saldırgan tavrı, nükleer anlaşmanın Avrupalı tarafları ve Rusya tarafından paylaşılmıyor.

        Ruhani’nin, ikinci başkanlık döneminde Devrim Muhafızları ve diğer radikal unsurların saldırganlığını kontrol edip edemeyeceği belli değil. Edemediği ve Amerikan politikası Suud çizgisine daha çok yaklaştığı ölçüde bölge yeni çatışmalara gebe gibidir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar