Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Elbette ki herkes Atatürk’ü sevmek zorunda değil.

        Hatta saygı da duymak zorunda değil.

        Şahsen ben böyle bir zorunluluğun dayatılmasına en fazla karşı çıkacak kişinin yaşasaydı eğer Mustafa Kemal Atatürk olduğuna inanıyorum.

        Çünkü onun için aslolan bu ülke ve gelecek nesiller için yaptıklarının karşılığında zorunlu bir saygı ve sevgi görmek değil, yaptıklarının doğru anlaşılmasıydı.

        Nitekim bir vecizesinde, “Beni görmek demek behemahal yüzümü görmek demek değildir. Beni ve fikirlerimi anlıyorsanız bu kafidir" derken kastettiği aslında şudur: “Benim yaptıklarımı anlamadıktan sonra beni kuru kuruya sevmenizin ya da saygı duymanızın hiçbir anlamı yok.”

        Dolayısıyla ben Atatürk’e sevginin de saygının da ancak onun yaptıklarını anlayabilen ve onun ilkeleri doğrultusunda yol alanlara özgü bir durum olduğuna inanıyorum.

        Onun Cumhuriyet kurulurken yaptıklarını kavrayamayan ve anlamayanların ve dahası yanlış olduğunu düşünenlerin onu sevmesini ya da saygı duymasını beklemek dayatmacılıktan başka bir anlam ifade etmez.

        Kendi bilecekleri iştir nihayetinde…

        Sevmiyorlarsa bırakın sevmesinler…

        Saymıyorlarsa bırakın saymasınlar…

        Ha… Ama bu yazdıklarımdan da şu sonuç çıkarılmasın sakın!

        Tamam onu sevme, sayma zorunluluğu yok hiç kimsenin ama saygısızlık yapıp hakaret etme hakkı da yok!

        Metazoriyle saygı ve sevgi beklemek doğru olmadığı gibi onun bu ülkenin kurucu lideri olduğunu unutup, şahsiyetine kasten ve bilerek saygısızlık yapılması da kabul edilemez.

        Hele hele onun ölüm yıl dönümünde, 10 Kasım’da…

        Dikkat ediyorum… Bizim medya mahallesindeki bazı kalemler dahil, bir grup insan Atatürk’le ilgili olumsuz, nahoş, onu kötüleyen ve horlayan şeyleri yazmak için özellikle 10 Kasım’ı tercih ediyor.

        Amaç ne peki, bu tiplerin bugünü özellikle seçmiş olmalarında?

        Elbette ki kaşımak!

        Bu ülkede milyonlar için kırmızı bir çizgi olan Atatürk’e hakaret edip, onu bir biçimde aşağılayıp, insanları kaşıyıp, kışkırtmak!

        Söyleyeyim çok aşağılıkça bir şey bu.

        Hatta ötesi…

        Bunu yapan her kimse emin olun bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü arzulamayan ve her daim fitne peşinde olan kötü ruhlu insanlardır.

        O nedenle, Atatürk’ü seven, sevmeyen… Ona saygı duyan ya da duymayan herkese naçizane tek bir tavsiyem var; Atatürk üzerinden toplumu kışkırtıp, birbirine düşürmek isteyen bu fesatlara lütfen prim vermeyin!

        Hiçbir biçimde hem de…

        ***

        Demirören Ayşe Arman’dan başlayabilir mi?

        Demirören Medya Grup başkanı Mehmet Soysal birkaç defadır medyayla ilgili yazılar kaleme alıyor.

        Medyanın genel olarak sorunlarına değinen Soysal’ın yazdıklarına katılmamak mümkün değil.

        Dokunduğu her nokta medyanın yaşadığı gerçek sorunları işaret ediyor maalesef.

        Bizler de, yani biz gazeteciler de, kendi aramızda sık sık bu konuyu tartışıyoruz.

        Doğru söylüyor gerçekten Soysal, reklam ve PR ajansları geleneksel medya kuruluşlarını neredeyse esir almış durumda.

        Çok acıklı bu tabii medya için ama dediği gibi maalesef bazıları parayla bizim mahalleyi dizayn ediyor.

        Şahsen ben Türkiye’nin şu anda en büyük medya kuruluşlarından biri olan Demirören’in en tepesindeki ismin bu sorunları açıklıkla dile getirmesinden çok memnun oldum.

        Zira gazetecilik ilkelerinin göz göre göre yok edildiği, eski ahlaklı gazetecilik düzeninin yerle bir edilip, yozlaştırılmasının öncüsü kendi medya grubudur...

        Çok şey var yazabileceğim örnek olması açısından ama elimde Ayşe Arman meselesi dışında ispat edebileceğim başka bir şey olmadığı için şimdilik sadece bunu dikkatine sunmak istiyorum Mehmet Soysal’ın.

        Haberi var mı bilmiyorum ama Hürriyet’in haftalık röportajlarını yapan Ayşe Arman bazı röportajlarının karşılığında ücret alıyormuş.

        Evet. Yanlış okumadınız değerli okurlarım.

        Basbayağı para karşılığında yapıyormuş röportajlarını.

        Ben de bunu bir plastik cerrahla yaptığı röportaj dolayısıyla öğrendim.

        Şimdilik isim vermiyorum ama eğer bir inkara gidilirse her şeyi apaçık yazacağımı da belirtmek istiyorum.

        Ben de inanamadım ilk duyduğumda. Hatta bu bilgiyi ileten şahıs, kendisinin de röportaj için önce Ayşe Arman’ın menajeri denilen şahısla görüştüğünü sonra ise bizzat Arman’ın kendisini aradığını ve röportaj için rakam telaffuz ettiğini ilettiğinde, “Olamaz! Yalandır bu!” deyip reddettim.

        Çünkü evet, duyarız bazı gazetecilerle ilgili böyle şeyler ama bunların bir kısmının karalama amaçlı olduğuna inanırız.

        Bir de böyle açıktan, dümdüz yapıldığını duymadık hiç.

        Yapanlar varsa da el altından yaparlar bu işi diye biliriz.

        Gizli kapaklı yani...

        Ama Ayşe Arman bunu gizli kapaklı yapmıyormuş.

        Bayağı açıktan yapıyormuş.

        Önce menajerine ulaşılıyormuş, fiyat belirleniyormuş ve peşin ödeme yapıldıktan sonra da röportaj yapılıp yayınlanıyormuş Hürriyet’te.

        Tesadüf işte… Ben bu bilgiyi öğrendikten hemen sonra başka medya kuruluşlarında çalışan gazetecilerin ve Hürriyet’ten de üst düzey bir yöneticinin bulunduğu bir ortam oluştu.

        Biz bize medyanın sorunlarından filan bahsederken ben de Ayşe Arman'la ilgili bu duyumumu aktardım ve Hürriyet’in o yetkin ismine haberi olup olmadıklarını sordum.

        Biz, “Yok öyle bir şey! Yalan bunlar!” şeklinde bir yanıt beklerken o üst düzey yönetici ”Evet. Bilgimiz dahilinde!” yanıtını verdi.

        Şoka girdik tabii. İnanamadık duyduklarımıza, kulaklarımız havaya dikildi ve, “Nasıl yani?” dedik…

        Anlattı o da…

        Arman daha önce gazete yönetiminden habersiz yapıyormuş bu paralı röportaj işini. Bu durum o dönem gazetenin patronu olan Aydın Doğan’a iletilince, Aydın Bey de, “Aldığının yarısını gazeteye bırakırsa devam etsin” demiş.

        Tabii bir numaralı patrondan bu işe vize verilince devam etmiş Ayşe Hanım reklam röportajlar yapmaya.

        Aldığı ücretler de öyle ufak ücretler değil.

        Mesela bana bu bilgiyi aktaran kişi yapılacak röportaj için önce 100 Bin TL talep edildiğini ancak rakam astronomik gelince röportaj isteyen kişinin vazgeçtiğini ve hatta bu yüzden de iki kez ikna için Ayşe Arman tarafından bizzat arandığını söyledi.

        Diyebilirsiniz ki, “Ee canım ne var bunda? Sonuçta gazete yönetiminin haberi varsa bundan kime ne!”

        Haklısınız ama gazetecilikte bu işler öyle olmuyor.

        Hürriyet yönetimi madem böyle bir şeye göz yumuyor o zaman Ayşe Arman’ın ücret mukabili yaptığı röportajlarının ücretli olduğunu okurlarına belirtmek zorunda.

        Yani o röportajın bir yerlerine, “Bu röportaj reklam içeriklidir” ibaresini koymak zorunda.

        Hülasa… Birkaç zamandır medyanın, gazetecilerin reklam verenle bu grifit ilişkilerine dikkat çeken Demirören Medya Grubu Başkanı Mehmet Soysal eğer medya etiği, ahlakı adına bir temizlik yapacaksa en önce gazetecilik ilkelerini yerle bir eden bu işten başlamalı!

        Hiçbir biçimde kabul edilemez Ayşe Arman’ın ya da başka birilerinin gazetede para karşılığı röportaj yapması!

        Haksız mıyım?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar