Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Farkında mısınız bilmem ama Türkiye, Avrupa ile son yılların en önemli krizlerinden birini yaşıyor. Şunu söylemek zorundayım ki fevkalade kritik bu krizin özenli yönetilmemesi durumu bize daha büyük krizleri getirir.

        Çoğul kullanıp “Biz” diyorum; çünkü bu krizin en zararsız atlatılması için hepimize düşen görev ve sorumluluklar var. Bilinçli olmalıyız topyekûn. Diyeceksiniz ki şimdi: “Krizi yönetme durumunda olanlar, yetkililer varken biz ne yapabiliriz?”

        Soğukkanlı olmalı ve ortalığı daha da gerecek, korkunç gelişmelere yol açacak eylem ve söylemlerden kaçınıp sonucu sabırla beklemeliyiz. Hele hele biz medya mensupları; gazeteciler, yazarlar yani. Yönetenlerin zaten canı burnundayken bu kriz dolayısıyla bir de bizden birilerinin yangına benzin dökme gayreti gerçekten kabul edilemez.

        Efendim şimdi bazıları bu yazdıklarıma yine öfke kusacak. Diyecekler ki: “Ne yapalım yani Avrupa’yla ilişkilerimiz düzelsin diye suspus olup oturalım mı!” Bakın, ben tamamen susalım demiyorum. Elbette konuşalım, tartışalım. Avrupa’yla gelinen bu noktanın muhasebesini yapalım, ama birbirimizi germeden. Bir de biz birbirimize dalarsak bu kriz aşılamaz noktalara varır ki ben bunun böyle olmasını hiç arzu etmiyorum.

        Çünkü Avrupa’yla ilişkimizin daha da kötü noktalara varması hepimize zarar. Sadece A partisine, B partisine değil, bütün Türkiye’ye! Unutmamamız gereken bir nokta daha var değerli okurlarım.

        Avrupa dediğiniz bu kıtada milyonlarca yurttaşımız yaşıyor ve bunlar o kıtada çalışarak hayatını idame ettiriyor. O insanları da düşünmeliyiz. Onların da oradaki hayat standartlarına zarar gelmemesi için hassasiyet göstermeliyiz.

        Diyeceğim şu ki özetle: Hangi tarafta, ne yakada, hangi politik kulvarda olursa olsun herkes bu krizin çok büyük bir kriz olduğunun farkında olarak hareket etmelidir. Önce bu krizi aşmalıyız.

        Millet olarak, ulus olarak tek yürek olup bu işi başımızdan defetmeliyiz. Sonra kendi aramızda hesaplaşırız. Şu anda gerginliğe yol açacak konuşmalar, açıklamalar yapmamak çözüme yapabileceğimiz en iyi katkıdır.

        Ne yapsaydı, gırtlağına mı çökseydi!

        ANAYASA Mahkemesi’nin 55. kuruluş yıldönümünden bir fotoğraf yansıdı kamuoyuna. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Başbakan Binali Yıldırım’ın tören sırasında kendi aralarında sohbet ederken çekilmiş bir fotoğrafı. Ne konuşuyorlardı bilmiyoruz ama iki lider de keyifli keyifli gülüyordu birbirlerine. Neyse... Söz konusu bu kare sosyal medyaya düştükten sonra muhalefet kesiminin, yani CHP tabanındakilerin, yani “Hayır” cephesindekilerin yazdıkları, söyledikleri inanılır gibi değildi.

        Hakaretler havada uçuştu Kemal Bey hakkında. Niye? Efendim, daha 1 hafta öncesine karşı karşıya mücadele ettiği Başbakan’la nasıl bu kadar samimi olabiliyormuş CHP Lideri? Hiç utanma, arlanma yokmuşmuş bu adamda falan filan! Yani diyorlar ki Sayın Kılıçdaroğlu’na; orada yapman gereken şey, Başbakan Yıldırım’ın yüzüne bile bakmamak, suratını ekşitip ters davranmakken sen ne yapıyorsun sen ey genel başkan!

        Samimiyetle söylüyorum, o yazılanları okuyunca çok utandım. Ve kendi kendime haklı olarak sordum: “Neden hayata hep siyaset üzerinden bakıyoruz? Neden her şeyi siyasetle okuyoruz? Neden bir siyasinin yeri geldiğinde en anlaşamadığı rakibiyle dahi sohbet edip arkadaş olabileceğini kabul etmiyoruz? Yahu biz ne aralık bu kadar gaddar, kötü ve keskin olduk? Ne aralık? Söylesin birileri bana lütfen!”

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar