Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        4. Uluslararası Mardin Bienal için 1 milyon insanı bu kente çeken yalnızca sergilen çok kıymetli sanat eserleri eğil, mekanın çekiciliği de…

        Mardin’in çokkültürlü yapısı; sokaklarında rastladığmız Türkçe, Arapça, Kürtçe, Süryanice konuşan insanların oluşturduğu etnik, dini mozaiğikten ibaret değil. Tarihsel köklerini çağlar boyu koruyor.

        Mardin’deki Deyrulzafaran Manastırı arşivindeki belgeye kadar gitmek gerekir.

        Hz. Muhammmed’in Kuran-ı Kerim’in öğretilerine dayanarak Hicret’in 2. yılında (Mekke’den Mediye’ye göç MS. 622) Sina Dağı’nda Süryanilere, dolayısıyla tüm Hristiyanlara verdiği Resuli Ahidnamede şu yazıyor:

        “Kiliselerini yıkmayın, malzemelerini camilerde kullanmayın, kiliselerinin onarımına yardım edin.”

        Merkezi Şam’da bulunan Süryani Ortodoks Kilisesi’nin Mardin Metropoliti Deyrulzafaran’ı ikametgahı olarak kullanıyor.

        Süryani Kilisesi’nin “İkinci Kudüs” ilan ettiği ve 397 yılında kurulan “rahiplerin meskeni” anlamına gelen Mor Gabriel,

        Filistinde’ki Mor Saba Manastırı’ndan 80 yıl öncesine gidiyor. Süryani ve Kürt nüfusun ağırlıkla yaşadığı Midyat’ta 7 kilise yaşıyor...

        Bunlar içinde en çarpıcı olanı Nusaybin ilçesinin Bagok dağı yamaçlarına inşa edilen Mor Evgin (Augin) Manastırı denilebilir. Kayaların içine oturan 1700 yıllık Manastır’da rahipler inziva yaşamı sürüyor.

        Süryani Kiliseleri içinde 1280 kg. ağırlığı ile en büyük çanı, geçen yıl Almanya’da yaşayan bir hayırsever bu manastıra bağışlanmış.

        Nusaybin’den Mardin’e geçerken halkın “Zindan” adını verdiği su sarnıcı İstanbul’daki Yerebatan Sarnıcı’nı anımsatıyor. Mardin’e yaklaşırken Dara Antik Kenti karşımıza çıkıyor. Mardin Müze Müdürlüğü tarafından 1986 yılında başlatılan kazılardan çıkan 3 binin üzerinde insan cesedi “Büyük Galeri Mezar” da toplanmış. “Mezopotamya’nın Efes’i” olarak da anılan köy ziyaretçi çekiyor.

        Dara adına dair en yayın görüş, Pers Kralı Darius III’ten (MÖ 336-330) geldiği yönünde.

        Mardin sokaklarında en sık rastlanılan antik isimlerden biri Dara ise diğeri Artuk olması rastlantı değil.

        Mardin, Hasankeyf ve Harput bölgelerinde 1102-1409 yılları arasında hüküm sürmüş Oğuz Türkmen Beyliği Artuklular, derin izler bırakmışlar.

        ***********

        ‘SURİYELİ KADINLAR TOPRAĞIMIZI İYİLEŞTİRİYOR’

        1914-1915 Ermeni kalkışması sırasında, Midyat’ta Süryani katliamını önleyen Batmanlı Müslüman din adamı Şeyh Fethullah Hamidi’nin resmi, Süryanilerin vefa borcu olarak Deyrulzafaran’da asılı duruyor. Midyat’ta Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Mithat Yenigün’ün ailesinin 1200 yıllık konağı; Kasr-ı Nehroz Oteli olarak hizmet veriyor.

        Müslüman, Süryani ve Ezidi toplulukların içinde yer aldığı Şemikhan Aşireti’ne mensup Yenigün Ailesi’nin, Nehroz mahallesine yerleşim hikayesi; 250 yıl önce Süryanileri, yağmacı çetelerden korumalarına dayanıyor.

        Taş işlemeli minaresi kentin her yerinden görünen ve ana caddenin üzerindeki 12. yüzyılın son çeyreyinden kalan Ulu Camii (Cami-i Kebir) Mardin’in en eski ve önemli İslam eserlerinden biri kabul ediliyor.

        1214 yılında inşa edilen Şehidiye Camii’nin minaresini Ermeni mimar Lole Giso’un 1916 yılında onardığı söyleniyor.

        Günümüze geldiğimizde Marnin ve civarında 150 bin Suryeli göçmen yaşıyor.

        Mardin Valiliği’inin kadın/genç istihdam projelerinin yanı sıra; İŞKUR ve Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) desteğiyle Mardinli kadın girişimci Ebru Baybara Demir, çiftçi kadınlarla yerel tohumculuk projesi başlattı.

        Baybara Demir, “Toprağımızı Suriyeli kadınların geleneksel tarım bilgisi iyileştiriyor” diyor.

        ***********

        NUSAYBİN’DE SINIRI DOLAŞTIRAN KÖY

        Mardin’i ve ilçeleri Nusaybin’i, Midyat’ı farklı kılan yalnızca bu tarihsel kökleri değil. “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?” sorusu soranlara bu topraklar kanlı canlı bir kanıt gösteriyor.

        Sınırın iki yakasında sırt sırta yaşıyorlar.

        Nusaybin’de otoyolla bitişik, sıfır noktasında Suriye sınırını çevreleyen tel örgü boyunca ilerliyorsunuz.

        Sıfır noktasından Suriye içine doğru kavis yapan Türkiye sınırı, aradaki köyü içine alarak devam ediyor.

        Sınırın öte yanı Türkiye’nin terörist ilan ettiği YPG yönetimindeki Kamışlı’ya açılıyor. 5-10 dakikalık bir yürüme mesafesindeler.

        Suriye sorunu, Türkiye sorunu olmadığını düşünenler, Nusaybin’in sıfır noktasında beynini resetlesin!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar