Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti Kongresi’ne katılan insanların son derece heyecanlı oldukları, bu heyecanlarını kontrol etmek için hayli zorlandıkları, katılım için büyük bir talep olduğu ve bu yüzden örgütün yüzlerce otobüs kiraladığı kongre öncesi günlerde haber olarak çıktı.

        Bazılarınız için bütün bunlar demokrasinin ne kadar güzel bir sistem olduğunu ve bizlere ne kadar yakıştığını gösteriyor olabilir, ama benim açımdan olan bitenler, şu anda uygulanan demokrasinin sağlıklı bir sistem olmadığını kesin olarak gösteriyor.

        Türkiye’de böylesine bir çoğunluk maalesef var; bunlar seçimin olmayacağı, sonuçlarının çoktan belli olduğu bir kongre için heyecanlanabiliyor ve sadece heyecanlanmakla kalmadıkları gibi aynı kongrede hayli coşkulu, hayli mutlu da görünebiliyorlar.

        Bu tür saçma davranışları bir tek AK Parti kitlesinde görmek mümkün. Örneğin, CHP’lilere “Seçimsiz kongre olacak” desek, bunu kavram olarak kavrayıp anlamaları bile mümkün değil. AK Partililer böylesine bir kongreye heyecanla, coşkuyla koşabiliyorlar.

        CHP’de aynı durum olsaydı, aynı kongre tamamen boş salonda olurdu. CHP’liler ayak oyunları yapamayacakları, birilerini devirmeyecekleri, kavga potansiyelinin bulunmadığı kongrelere prensip itibarıyla katılmıyorlar.

        AK Parti kitlesi ile CHP kitlesi bu durumda olduklarından Türkiye’nin hali de böyle. AK Partililer bir hiçlik durumunda bile olağanüstü heyecanlanıp harekete geçebiliyorlar; CHP’liler ise hiçliğe alışıklar, ona kaşarlanmış durumdalar, bu yüzden onlarda heyecan sıfır düzeyde.

        Bu hiçliğe heyecanlanabilen kitle, sadece kongre günlerinde ortada görünse fazla bir sakıncası olmayacak, ama maalesef aynı kitle seçim günlerinde de ortada görünüp oylarıyla gelişmeleri belirleyebiliyor. Üstelik bunlar çoğunlukta da. Ve bu çoğunluk, hiçbir zaman azalmayacağı gibi sayıları da sürekli artacak.

        İşte bu nedenle rasyonel, düzgün ülkelerde oyların yönü ile ülkedeki siyasi gelişmeler arasında olan düz bağlantı ve illiyet bağları, Türkiye’de tamamen kopmuş durumda. (Bu kitle şimdi “illiyet bağları” sözünü “illet bağları” olarak filan anlayıp “Bize illetli dedi” diyerek bana tepki filan koyacak. Ben şeffafım kardeşim, bir illetiniz olduğunu, hatta bunun gayet ciddi bir illet olduğunu gayet tabii ki düşünüyorum, ama burada söylediğim bu değil, illetinizin ne olduğunu tamamen farklı bir yazıda ileride anlatacağım.)

        Sonuçları çoktan belli bir kongreye coşkulu gelebilen bir kitle, seçimlerde de memlekette ne olursa olsun, isterse yer yerinden oynamış olsun oylarını katiyen değiştirmiyor ve aynı coşkuyla oy vermeyi sürdürebiliyor.

        Her oyun eşit olduğu ve çoğunluk oylarının sonuçları belirlemesi gibi takıntılardan kurtulunmadığı takdirde demokrasinin de olabilmesi mümkün değildir. Eğer böylesine bir sistemde illa da ısrar edilecekse bunun adı “demokrasi” olamaz, böyle bir şeyin adı olsa olsa ancak “yeni demokrasi” olabilir.

        Bu tür sistemlerde medya da halka uygun olur. Seçimsiz kongre için heyecanlanabilen bir kitle var ne yazık ki, ama medyanın da durumu farklı değil. Onlar da kongreyi izlemek için nedense pek heyecanlılar, akredite filan olmak için yarışıyorlar, bazıları giriş izni verilmediği için kızıyor.

        Ben görevli olsaydım ve kongreyi izlemek için bana akreditasyon vermeselerdi, böylesine bir anlamsızlığı izlemekten kurtulduğum için son derece mutlu olurdum, hatta izin vermeyenlere sarılıp öperdim bile.

        Ben böylesine tepkiler verebildiğimden, demokrasinin gerçekten olabilmesi için her oyun eşit olmadığı, ağırlıklı oy sisteminin bulunduğu ve çoğunluğun sonuç belirlemesi gibi son derece anlamsız takıntıdan kurtulunduğu bir demokrasi talep ediyorum uzun zamandır. Ama bu makul ve ılımlı talebim, yıllardır kimse tarafından ciddiye alınmıyor nedense ve bu talebimin demokrasinin çarpıtılması anlamına geleceğini söylüyorlar bana.

        Peki tamam, benim önerilerim bazı şeyleri çarpıtacak, ama sizlerinkinin nelere yol açtığını da görmeniz gerekiyor. Bunu hâlâ görmemişseniz bugünkü memleketin durumuna bir bakın, umarım ne demek istediğimi de anlarsınız.

        Bitirmeden, ülke için hayati gördüğüm başka konulara da özet halinde değinmeden geçemeyeceğim.

        1- Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasını izledim. Fazla bir şey anlamadım, ama benim için önemli olan tamamen başka bir konu var ve buna mutlaka bir cevap istiyorum. Bunca yıldır izlerim Davutoğlu’nu, saçlarını hiç dağılmış ve düzgün olmayan halde görmedim. Acaba yeni Başbakan’ımız saçlarını bu kadar düzgün halde tutmak için hangi marka jöle kullandığını açıklayabilir mi? Dağınık saç sendromundan mustarip halkını bu dertten kurtarmayı acaba düşünür mü?

        2- Türkiye’nin düzlüğe çıkabilmesi, Davutoğlu’nun ülke sorunları hakkında derin bir şekilde düşünmesini engellemekten geçiyor. Dış politika hakkında yıllardır çok derin düşündü, sonunda olanlar da ortada. Aynı şey ülkeye de olursa durum felaketle sonuçlanabilir. Ben yurtsever bir kişi olarak onu bu konuda fazla düşünmekten alıkoyacak bir çare buldum. Onunla ilk mülakatı Hürriyet’in Yayın Yönetmeni Sedat Ergin yapsın. Ve böylece Davutoğlu tamamen ekarte edilmiş olur; çünkü mülakat yıllar boyu süreceğinden ve ülke sorunları hakkında sadece Sedat konuşacağından Davutoğlu’nun da ortaya fikir atma imkânı kalmayacak, böylece bizler de belki kurtulmuş oluruz.

        Davutoğlu hiç fikir üretmese bile bu halkın kendisini sevmeyi sürdüreceğine emin olsun; çünkü kitlesi son kongreyi bile heyecanla bekleyebildi ve yaşanan olaylardan hiç etkilenmeden her seçimde oylarını verdi. Davutoğlu bundan sonra hiç ortada görünmese bile aynı coşkulu kitlenin desteğini hep alacaktır. Bu da yeni demokrasinin bir başka hoşluğudur.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar