Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu yayın yönetmenlerinden çektiklerimi Rana’dan çekmedim, bu bilinsin.

        Ertuğrul Özkök’e de zamanında demiştim, şimdi Selçuk Tepeli’ye de söylüyorum.

        “Bana, kendime mal ettiğim başarılar nedeniyle prim verin” diyorum.

        Özkök prim vermek yerine neredeyse bana yazı yazma şansı tanıdığı için benden prim alacaktı.

        Selçuk müdürüm henüz bu aşamaya gelmedi, ama o sadece “Başarı nedir ki?” türü soyut kavramlarla tartışmak istiyor meseleyi.

        Onunla tartışmaya girmek ciddi bir intihar arzusu göstergesi sayılabileceğinden (çünkü sıkıntıdan ölmeniz kesin) ona öyle bir koz vermeye niyetim yok. Benden kurtulmak için intiharımı da arzuladığını biliyorum.

        “Başarı nedir?” sorusunu ortaya atarken niyeti de “başarı kriterini bir tek kendisinin belirlemesi” kuralının insanlık âlemi tarafından kabul görmesi.

        DR. STRANGELOVE

        Örneğin, neredeyse üçüncü dünya savaşı çıkarken benim sokaktan çıplak kadın fotoğrafı göndermem bana göre bir başarıydı ve primi hak ediyordu, ama nedense ona göre değil.

        Gel de şimdi sıkıysa bir kriter belirle bakalım.

        Yani biraz prim alabilsem New York’tan Washington’a, mezbahaya canlı büyükbaş hayvan nakliyesinde bile kullanılması uygun olmayan otobüslerle değil normal insanlar gibi trenle gideceğim.

        Hele biraz prim de biriktirebilirsem Selçuk müdürümün içtiği türde viskiyi de içmeye belki bir gün başlayacağım.

        O, bir yazının başarılı sayılması için daha önce kimse tarafından düşünülmemiş, tamamen orijinal ve keskin zekâya dayalı olması gerektiğini söylüyor.

        Onun tüm yazarlık yaşamı bu tür yazılarla dolu olsa gerek, benim yazılarımın hiç böyle olmadığını da söylüyor...

        Ama bugün kırmızı çizgiyi çekmeye niyetliyim.

        ARTIK YETER! SÖZ YAZARIN...

        Keskin bakışlı, daha önce dünyada kimsenin düşünmediği bir fikir, bir yazı mı isteniyor, işte buyurun bu yazı öyle.

        Buyurun bu yazıyı alın ve haydi primi gönderin.

        Bildiğim kadarıyla bugüne kadar Donald Trump’a, Dr. Strangelove adını uygun gören bir yazar dünyada çıkmadı.

        Stanley Kubrick’in “Dr. Strangelove” adlı filmi, nükleer silahlar üzerine bir kara mizah filmidir.

        Filmin alt başlığı “Endişe Etmeyi Bırakmayı ve Bombayı Sevmeyi Nasıl Öğrendim”di.

        Bu alt başlık bugün Donald Trump’un ruh halini anlatıyor.

        Trump’nı sabaha karşı Beyaz Saray’da tek başına endişeleriyle, korkularıyla baş başayken bombaları düşünüp rahatladığını hayal edebiliyorum.

        Gerçi müdürüm Selçuk Tepeli’nin ruh dengesinin pek yerinde olduğunu söylemek kolay değil. Çünkü Türkiye’de vampirlerin bile ayakta olmaya üşeneceği bir saatte telefon açıp bana, “Pasifik’te bir şeyler oluyor, galiba nükleer tehlike var, şuna bir bakıver” diyor.

        Ne yapacağım, yani Superman olup Atlantik’ten Pasifik’e uçmam mı gerekiyor?

        Uçuşa geçmem için ucuz viskimin üçüncü kadehini beklemem gerekecek, ama buna vakit de yok. Durmadan “Ne oldu?” diye mesaj atıp duruyor.

        Uçsam ve Kore’den yerinden naklen yayın yapsam bile bana prim yazmayacağına eminim; çünkü adamın tek gayreti benim onun içtiği viskiden katiyen içememem ve otobüsün içinde bir gün basın şehidi olmam.

        Kubrick’in filminde bir general, çok sevdiğinden dolayı nükleer silah kullanmaya karar veriyor.

        Sonra tüm başkan ve yönetim onu durdurmaya çalışıyor. Gerçi bu film şimdi Trump döneminde çekilseydi, başkan da tüm gücüyle desteklerdi o generalini herhalde.

        Trump askerlerine yetki verdi, “İstediğiniz silahı istediğiniz zaman kullanın” dedi ve şimdi aklınıza gelebilecek her türlü ruh arızasına sahip adam bomba oyuncaklarıyla oynamaya başladı.

        BOMBAYA BİNİYOR

        Hızlarını alamadılar ve Nevada’da nükleer deneme bile yaptılar. En güçlü bombayı en etkili kullananın en kudretli erkek sayılacağı gibi bir izlenim de var ortada.

        Tabii en güçlü erkek ebediyen Trump; çünkü askerlerine “İsterseniz yapın” gibi entelektüel içerikli emri veren de o.

        Filmin sonuna doğru, “Atom bombası kullanın” emrini veren general, bomba atılmadan önce bombanın üstüne ata biner gibi biniyor ve bomba karaya düşerken kovboy şapkası sallayarak bağırıyor.

        Unutulmaz bir sahneydi ve ben bugün o sahneyi aklıma getirdikçe, o askerin yerine Trump’ın olduğunu düşünüyorum.

        Çok kızdığımda ise onun yerine Selçuk’un bomba üstünde aşağıya gittiğini hayal edebiliyorum. O zaman prim vermemesinden dolayı kızgınlığım da azalıyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar