Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerika’da evlere daima reklam broşürleri gelir.

        Eskiden bana kitap tanıtımları, gazete aboneliği çağrıları ve şarap dükkânlarından gelen ilanlar olurdu. Bir dönem ereksiyon ve iktidarsızlık ilaçlarıyla ilgili ilanlar da geldi.

        Estetik yaptırmayı düşünüyorsam bana yardımcı olmayı vaat eden ilanlar da bir dönem aktı. “Bunlar çirkin olduğumu nereden bildiler de beni hedef belirlediler?” diye de düşünmüştüm.

        Aynı şeyi iktidarsızlık türü ilaç ilanları gelince de düşünmüştüm. “Bunlar ortada bir sorun olduğunu nereden biliyorlar, acaba onlara hakkımdaki ihbarı yapan kim?” diye de merak etmiştim.

        Sonra bir ara eve eş arama sitelerinden reklamlar gelmeye başladı.

        Ben eşten bıkmışken, tek bir eş bile fazla gelirken bu sitelerin bana kastı nedir diye kızdığımı da hatırlıyorum.

        *

        Bir defasında seks değişimi ameliyatına ihti yaç duyarsam bana yardımcı olacaklarını söyleyenlerden bir broşür geldiydi.

        Galiba o gün, Rana yüzünden erkek olmaktan fena halde sıkılmış olmalıydım ki bu opsiyonu da ciddi biçimde düşündüğümü hatırlıyorum.

        Tam onlarla bağlantı kurmaya girişirken son anda Rana engelledi.

        Evde ikinci bir kadını görmeye, bu ben bile olsam tahammül edemeyeceğini söyledi, mecburen vazgeçtim.

        Hapishane tanıtımı bile gelmişti. Özel sektör hapishane işine girmiş.

        Broşürde gayet lüks görünüyordu içi. “Acaba karımı öldürüp şuracıkta biraz kafamı mı dinlesem?” diye düşünmüştüm.

        Ama sonra benim gibi hayattaki en son kavgasını ilkokul ikinci sınıfta etmiş ve onda bile dayak yemiş bir insanın hapishane ne kadar lüks olsa da orada sağ kalamayacağına, sağ kalsam da oradaki adamların talep ettiği gibi uygun bir eş olamayacağıma karar verip karımı öldürme fikrinden vazgeçmiştim.

        *

        Bütün bu konuları anlayabiliyorum da son gelen broşürde ne kastedildiğini pek anlayamadım.

        Vaktimin yaklaştığı ihbarını kim yapmıştı bilmiyorum, ama gelen son broşür mezar yerimi satın almaya, son telefonlarımı açmaya ve vasiyetimi hazır tutmaya davet ediyordu beni.

        Bu bana çok neşe veren bir gelişme değildi tabii. Rana, “Ne var bunda takacak, yani hiç ölmeyeceğini mi sanıyordun” diye son derece sevgiyle ve duyarlılıkla konuştu.

        Ben de “Evet öleceğimi biliyorum da bu broşürde sanki 15 gün sonra olacakmış gibi algılanıyor. Böyle bir broşürü okumaya kimse mecbur olmamalı” dedim.

        Sonra panik atak başladı. Türkiye’den bütün doktorlarımı tek tek aramaya başladım. Hangisinin öleceğimi keşfedip buradaki şirkete bildirdiğini öğrenmem gerekiyordu.

        Ölüm nedenimi de bilmem lazımdı. Hepsi bunu yaptıklarını reddetti. Yalan söylüyorlardı bence.

        Mezarı bu kadar düşününce aklıma babam geldi.

        Babam, annem öldüğünde onun mezarının yanında kendisine de yeri almış ve annem gömülmeden önce romantizm olsun diye kendi mezarına da adını yazdırmıştı.

        Sonra annem defnedileceği sırada duası okunurken babamın da adı söylenince babam arkadan adamın kafasına vurup “Ben ölmedim, daha ölmeye de niyetim yok” diye bağırmıştı.

        Aradan bayağı zaman geçmesine rağmen ölmeye gerçekten niyeti olmadığı ortaya çıktı, hatta şimdi kendi mezarını satmayı bile düşünmeye başladı.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar