Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜNLERDE dünyanın en büyük kitap satıcıları içinde yer alan Amazon’da bir kitap “bestseller”. Kitabın adı, “World Without Cancer” (Kansersiz Bir Dünya). Kitabın ek başlığı da “B17 Vitamininin Hikâyesi”. Yine Amazon’da “Apricot Seeds: Cancer Cure With Vitamine B17” (Kayısı Çekirdekleri: Vitamin B17 Kanserden Koruyor mu?) diye yayınlanınca ilgimi çekti.

        Kanser dünyada çok hızla yayılıyor, Dünya Sağlık Örgütü her yıl sadece Amerika’da 1.6 milyon yeni kanserli vakasının görüldüğünü bildiriyor. Ancak dikkat çeken vakalardan biri, kanserin özellikle sanayileşme ve ileri teknolojinin artışıyla paralel olarak artması.

        Ama bazı ülkelerde buna rağmen kanser prevalansı çok düşük ve artış yok. İsrail ve Pakistan’ın bazı bölgelerinde az görülüyor. “Kansersiz Dünya” kitabının yazarı, sanayileşme ve ileri teknoloji artışıyla fast-food ve işlenmiş gıdaların tüketiminin arttığını, işlenmiş gıdalarda da birçok esansiyel mineral ve vitaminlerin yer almadığını, oysa bunun vücudun savunma sistemi ve hücrenin temel yapısı açısından çok önemli olduğunu söylüyor.

        Mineral ve vitaminlerin doğal kaynaklardan ve yeterli alınamamasının sanılandan daha ciddi sonuçlar doğurduğunu, skorbüt hastalığının bunun en önemli kanıtı olduğunu yazıyor.

        Skorbüt hastalığı, geçen yüzyılda gemicilerde çok yaygın görülen bir hastalıktı. Aşırı iştahsızlık, yorgunluk, bitkinlik, kas erimesi, diş etlerinin geriye çekilmesi, dişlerin dökülmesi ve vücutta yaygın kanamalarla hızla ölüme neden olan hastalık.

        Bunun tek nedeni var; C vitamini eksikliği. Gemicilerin aylar süren uzun yolculuklarında gıdalarla yeterli C vitamini alamamasına bağlı ve tek tedavisi C vitamini verilmesi. Buzdolabının kullanımı ve herkesin taze sebze, meyveye ulaşabilmesiyle bu hastalık tarihe karıştı.

        Buradan yola çıkarak kanserin de aslında bir vitamin, mineral eksikliği ile olabileceği sonucuna ulaşılıyor. Özellikle İsrail ve Pakistan bölgelerinde kanser rakamlarının çok az olduğu, bu bölgelerde ortak olarak badem, kayısı çekirdeği gibi B17 vitamininden zengin kuruyemişlerin çok tüketildiği gözlenmiş. Sonuç olarak da “Kanser aslında B17 vitamini eksikliği mi?” diye bir iddia ortaya atılmış.

        B17 VİTAMİNİ KANSERDE YARARLI MI, ZARARLI MI?

        B17 vitamininin, vücuda girdiğinde hidrojen siyanür oluşturarak kanserli hücreleri yok ettiği ileri sürülmekte. Tek başına uygulama yerine A, C, E, B15 vitaminiyle birlikte alındığında etkinin arttığı bildiriliyor.

        B17 vitamini diğer adıyla Leatrile, ilk kez 1830 yılında Ernest Krebs tarafından sentezlenmiş. Amigdalin de deniyor.

        Aktif maddesi “cyanide” kayısı, şeftali ve badem çekirdeklerinde var. Kanser tedavisinde ilk kez Rusya’da 1800’lü yıllarda kullanılmış, sonra 1920’lerde Amerika ve Meksika’da uygulanmış, bazı kliniklerde halen tedavide kullanılıyor.

        B17 vitamininin kanser önleyici etkilerini savunanlar bu vitaminin etken maddesini fazla tüketen Hunza ve Karakakurum bölgelerinde kanser oranının çok düşük olduğunu söylüyor.

        Çocukluğumun geçtiği Malatya bir kayısı memleketi. Kayısı çekirdeği en sık yenilen kuruyemişti ve çocukluğumdan bu yana hatırladığım bir kanser vakası yok gibi. Ancak bazı çalışmalarda aşırı miktarda alındığı zaman siyanid birikimi hatta zehirlenmesine neden olabileceği yayınlandı. 2006 yılında yapılan bir çalışmada, B17 vitamininin kanserli ve kanserli olmayan hayvanlardaki etkisinde bir fark bulunmadığı belirtilmiş. Amerikan FDA kurumu da kanser tedavisinde etkisini onaylamıştır.

        Ancak artı ve eksileri bir tarafa, B17 vitamini tartışmasız olarak bir antioksidan yani vücudun savunmasını güçlendiren bir vitamin. Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün yaptığı çalışmalar B17 vitamininin kanser tedavisinde bir etkisinin olmadığını göstermiş ama kanserden koruyucu etkisi konusunda çalışma yok. Ama bu konuyla ilgili güçlü gözlemsel çalışmalar mevcut.

        KANSERDEN KORUNMAK İÇİN NE YAPMALI?

        - Doğal gıdalarla beslenin. n İşlenmiş gıdalardan uzak durun.

        - Koruyucu nitrit ve nitrat bileşikleri içeren gıdalardan kaçının.

        - Aşırı et yemeyin.

        - Eti pişirirken ateşle doğrudan temas ettirmeyin (mangal vb.).

        - Bol sebze yiyin.

        - Haftada 3 kez bitkisel tahıl ve tohum (mercimek, fasulye, nohut, börülce) tüketin.

        - Her öğünde bir tabak salata bitirin.

        - Günde en az 2 litre su için.

        - Ve en son olarak da her gün 10-15 çekirdek, bir avuç orman meyvesi tüketin.

        NELERDE VAR?

        Özellikle meyve çekirdekleri, kayısı, elma, kiraz, şeftali, armut, erik ve kabak çekirdeği, ketentohumu. Böğürtlen, yabanmersini gibi orman meyveleri, üzüm, kızılcık, ahududu, ayva, siyah fasulye, börülce, nohut, bezelye gibi tohumlar, acıbadem, kaju, okaliptus yaprağı, ıspanak, tere, pancar, bambu yaprağı bol miktarda B17 vitamini içerir.

        TİP 1 DİYABETLİ ÇOCUKLARIN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ İÇİN ÖNEMLİ ADIMLAR

        ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda (ÇSGB) geçen hafta Tip 1 diyabetli çocukların ve gençlerin kaderini belirleyecek çok önemli bir toplantı yapıldı. Toplantıya, ÇSGB Müsteşar Yardımcısı Sayın Osman Arıkan Nacar, SGK Genel Müdürü Sayın Erman Ceyhan ve Genel Sağlık Sigortası Genel Müdür Yardımcısı Sayın Alper Sözen katıldı. Tıbbi Cihazlar Daire Başkanı Recep Uslu da toplantıya telefonla dahil oldu.

        Toplantıda üç önemli konu gündeme geldi. Birincisi yaşamı boyunca insülin kullanmak zorunda olan diyabetli çocuk ve gençlerin glikoz ölçüm cihazı ve insülin pompalarından sürekli ve ücretsiz olarak yararlandırılmaları. İkinci konu Tip 1 diyabetli gençlerin topluma kazandırılması için yasal düzenlemelerin yapılması ve özel bir statüden yararlandırılması ve üçüncü olarak da diyabetli çocuk ve gençlere eğitim ve diyabet kamp desteğinin sağlanması.

        Öncelikle belirtmem gerekir ki, Sayın Bakan Mehmet Müezzinoğlu çok hızlı aksiyon alan bir ekip kurmuş. Bu toplantı daha önceki yıllarda Sosyal Güvenlik Kurumu ile defalarca yaptığımız görüşmelerden farklı oldu. Geçmiş yıllarda diyabetliler adına yaptığımız tüm taleplerde önce bu isteklerin haklı olduğu söylenir, sonra ülkede 10 milyon diyabetli hasta olduğu üzerinden, giderde her talep 10 milyonla çarpılır, bütçe yetersizliği nedeniyle mümkün olamayacağı bildirilirdi.

        Bu toplantıda ilk kez uygulama bu olmadı. Sayın Nacar, analitik bir yöntemle diyabetlileri üç kategoriye ayırdı. Birincisi kullanmasında yaşamsal zorunluluk olanlar, ikincisi kullanması tercihe bağlı olanlar, üçüncüsü de tıbbi zorunluluğu olmadığı halde opsiyonel olarak kendisi isteyenler.

        Toplantıda, yaşamsal ihtiyacı olan tüm hastaların gereksinimlerinin devlet güvencesinde olması, ikinci grup hastaya bir miktar katkı payı ile destek verilmesi kararlaştırıldı.

        Toplantıda 2 hafta içinde bir bilim kurulu oluşturularak, bu grupların kriterlerinin belirlenmesi ve buna göre aksiyon alınması planlandı. İkinci hafta bilim kurulu oluştu ve aksiyon alındı. Bu defa ilk kez çok umutluyum.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar