Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Stres; kanserin, kalp hastalığına bağlı krizlerin, inmelerin, diyabete bağlı kan şekeri yükselmesinin, tansiyon hastalığının, özetle tüm kronik hastalıkların bir numaralı tetikleyici nedeni.

        21. yüzyılda yeni teknoloji hayatımızı çok kolaylaştırdı. Mektup göndermek için postaneye gitmiyorsunuz, cevabını almak için haftalarca beklemiyorsunuz. Bilgisayarınızdan alışveriş listenizi veriyorsunuz, istedikleriniz ayağınıza geliyor. Öğlen siz restorana değil, restoran sizin ayağınıza geliyor. Aynı anda hem Amerika’daki hem Japonya’daki dostunuzla görüntülü konuşabiliyorsunuz.

        Yeni teknolojilerin hayatımızı bu kadar kolaylaştırması, her şeyin elimizin altında olması önceleri bizi çok mutlu etti. Oysa teknoloji arttıkça yaşamımıza daha fazla stresler girdiğini ancak uzun yıllar sonra anlayabildik.

        ROBIN SHARMA OTOMOBİLİNİ NEDEN SATTI?

        1940’lı yıllarda otomobil sahibi olmak büyük bir mutluluk, aynı zamanda toplumda bir statü kriteriydi. Otomobile binip bir yerden bir yere ulaşmak, şehirde tur atmak, tatillerde yeni yerler görmek, seyahat etmek müthiş bir keyifti. Oysa otomobillerin insan hayatına birçok sorunu beraberinde getirdiğini de çok sonraları anlayabildik.

        Bugün büyük metropollerdeki en büyük kâbus, trafik yoğunluğu ve buna bağlı hava kirliliği. Her sabah işe giderken trafikte saatlerce stres depoluyoruz.

        Bu nedenle otomobille yaşam bize artık yürümeyi, sporu, hareketi unutturdu, sürekli stres pompalamaya başladık.

        REYTİNG, YAŞAMI KÂBUS HALİNE GETİRMESİN

        Televizyonlar 1960’lı yıllardan sonra hayatımızda yer almaya başladı. Önceleri inanılmaz bir değişim, bir buluş gibi gördük. Düşünsenize dünyanın herhangi bir yerinde yapılmakta olan müzik konserini ya da bir futbol maçını evinizde koltuğunuza uzanıp izliyorsunuz, istediğiniz filmi istediğiniz zaman seyrediyorsunuz.

        1970’li yıllarda babam televizyonu ilk aldı- ğında her akşam evimiz televizyon izlemeye gelen akrabalar, misafirlerle doluydu; tek kanal vardı ama mutluyduk, keyifliydik. Televizyon kanallarının giderek çoğalması, kıyasıya bir rekabeti başlattı. En sevdiğiniz filmin ya da konserin ortasında dakikalarca süren reklamları izlemek zorunda bırakıldık. Reyting uğruna, damardan filmler ya da vurdulu kırdılı, ölümlü dizi filmleri karşımıza çıktı.

        Akşam yemekten sonra evlerimizde sakin sakin otururken psikolojimiz bunlarla allak bullak oldu. Her akşam bir bağırış çağırış, birbiriyle kavga eden insanlar yüzünden durup dururken sinir sistemi bozulmuş olarak yatağımıza girip uyumaya çalıştık.

        Evde birbirleriyle hiç iletişim kurmayan, izlediği dizi ya da açık oturumun stres yüklediği kızgın insanların oluşturduğu bir aile modeli gündemimize geldi.

        AKILLI TELEFONLAR HAYATI KİLİTLİYOR Geçenlerde çok ünlü bir kadın hastam sağlık sorunu için gelmişti. Konuşurken telefonu önünde duruyordu. Ben anlatırken telefonuna sürekli bir şeyler geliyordu ve hastamın gözü her 30-40 saniyede bir telefonuna kayıyordu.

        Bu olay aslında ben dahil birçok insanın ortak sorunu. Düşünün, gün boyunca sürekli uyarı geliyor ve gözü- nüz hep telefonda. İşte, yemekte, doktorda hiçbir şeye tam konsantre olamıyorsunuz. Zihniniz hep meşgul ve gerginsiniz.

        Çalışanlar yıllarca, günde 8, haftada 40 saat çalışma mücadelesi verdi. Bugün bu mücadelenin hiçbir anlamı kalmadı. Çünkü uyumadığımız tüm zamanlar iş saati oldu.

        Akşam eve geldiğimizde yemekte, yatakta bir e-mail akışı devam ediyor ve “Ya acil bir konuysa, ya bir şeyleri atlarsam, ya geç kalırsam” endişesiyle huzursuzluğumuz hep devam ediyor.

        ‘YAVAŞ ŞEHİR’ (CITTASLOW) NEDİR?

        “Cittaslow” ya da “yavaş şehir” aslında çok kalabalık, trafiği yoğun, havası kirli ve mutsuz insanların yaşamak zorunda olduğu metropollerden bir kaçış projesidir. 1999’da İtalya’da Greve in Chianti Belediye Başkanı Paolo Saturnini önderliğinde 3 belediye başkanı tarafından kurulan “Cittaslow”, “yavaş” felsefesine ve kendi özelliklerine sahip çıkan kentlerin bir araya geldiği bir birlik. Cittaslow kavramı, küreselleşmenin getirdiği sıradanlaştırmaya karşı gelen kentlerin kendi değerlerine sahip çıkarak kalkınmasını öngörüyor.

        Kentlerin yerel yemeklerine, esnafına, kendi gelenek, görenek ve tarihine sahip çıkmasını hedefliyor. Cittaslow bunu, kentin tarihsel zenginliklerini koruyarak sağlığı bozmadan, doğaya ve çevreye dokunmadan yapmayı amaçlıyor.

        “Sakin şehir” olabilmek için çevre ve altyapı politikaları, kentsel kalite, yerel üretimi korumak, misafirperverlik ve “slow food” aktivitelerinin desteklenmesi adı altında 7 başlıkta 59 kriter var. Bazıları şöyle:

        Nüfusun 50 binden az olması.

        Geleneksel yapıların korunması.

        Trafiğin azaltılması.

        Yerel ürünlerin kullanılması.

        Yenilenebilir enerji kullanılması.

        Fast food dükkânları yerine yerel yemeklerin sunulduğu restoranların desteklenmesi.

        Eski yapıların restore edilmesi.

        Gürültü kirliliğinin engellenmesi.

        Hava kalitesinin yükseltilmesi

        Organik ürün üretilmesi.

        El sanatlarının korunması.

        Türkiye’de de Cittaslow üyeliğine kabul edilen, bu kriterleri taşıyan 9 sakin yer var. Bunlar; Akyaka, Gökçeada, Halfeti, Perşembe, Seferihisar, Taraklı, Vize, Yalvaç, Yenipazar.

        NE YAPMALI?

        MODERN zamanların hayatımıza kattığı streslerden kurtulmanın yollarını aşağıda özetledik. Daha mutlu bir yaşam için artık bir yerden başlamak lazım.

        1-Lütfen arabanızı olabildiğince evde bırakın. Açık havada yürümeyi, toprağın kokusunu, yağmurun yüzümüze damlamasını, güneşin tenimizi ısıtmasını yeniden hissedin.

        2-Denizi olan bir şehirde yaşı- yorsanız, haftada bir iki gün vapura binin, bir çay için. Martı seslerini dinleyin. Deniz yoksa mutlaka haftada 2-3 gün işinizden çıkıp bir park bulun, ağaçları, çimleri, toprağı hissedin. Daha az araba kullanın, daha çok doğada yaşayın.

        3- Akşam, bir saat evdeki televizyonu kapatın, aileyi bir araya toplayıp sohbet edin, kestane pişirin, fıkra anlatın, birlikte gülün, iletişim kurun. Kendinize ve ailenize zaman ayırın.

        4- Akıllı telefonlarınızı, bilgisayarlarınızı akşam evde yemeğe otururken kapatın. Artık o saatten sonraki tüm zamanlar size ve ailenize ait. Öyle “Şu e-mail’i atladım, şu mesajı kaçırdım” endişesine kapılmayın. Ertesi gün sabahtan itibaren işinize ayıracak çok zamanınız olacak. Hem çok daha enerjik, çok daha yaşam dolu biri olarak verimliliğiniz artacak. Uygulayın göreceksiniz.

        5- Büyük metropollerin gürültü, karmaşa, hava kirliliği, trafik ve kalabalığından uzaklaşıp sakin bir şehre taşının; bu mümkün olmuyorsa her yıl bir köy hatta sakin bir yerde yaşayın. O da olmuyorsa çevrenizi sakin şehir haline getirin. Sakinliğin ve yavaşlığın gücünü öğrenin.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar