Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) buram buram Ankara ve Müslüman Kardeşler’e karşıtlığı hesapları, ABD’deki Trump yönetiminin ne yaptığını bilmez tavrı ve bu göstergeleri ciddiye alarak krize yeşil ışık yakan Suudi Arabistan’ın Katar’a yönelik haksız ithamları karşısında sessiz kalamazdı; kalmadı da nitekim. Susmak, istikrarsızlığa destek, dolayısıyla bölgenin geleceğine de ihanet anlamına gelirdi. “Bize ne Katar’dan?” diyerek aslında bize en dip rezaleti salık verenlere kanmak, yani önemli bir müttefikini kaderine terk etmek Türkiye gibi bir bölgesel güce yakışmazdı. Kaldı ki bu sessizlik, Türkiye demokrasisinin başına çorap örme gafletine düşmüşlere de yeni teşebbüsler yolunda açık çek vermekten farksız olurdu.

        Ankara, “istikrarın müttefikliğini seçmiş bölgesel güç” sıfatıyla rolünü dozajını aşmayan hamlelerle gayet kıvamında oynadı. Krizin ilk evresinde ABD Başkanı Trump “Katar’a yaptırımların arkasında ben varım” mealinde mesajlar verirken, bizzat kendi savunma ve dışişleri bakanları daha orta yolcu bir tavırla onu dengeleme ihtiyacı duydular. Kendi içinde dengesizliğe hapsolmuş bir ABD’den bölgeye hayır gelemeyeceği gerçeği de böylece netlik kazanmış oldu.

        Avrupa ülkeleriyse hariçten gazel okuma yoluna gittiler. Katar’ı destekleyen demeçleriyle Türkiye’nin rolüne zoraki de olsa güç kattılar. Rusya ise Katar’ın 2011’de Libya’ya askeri müdahaledeki ve Suriye’deki rolünü sindiremediği izlenimi verdi. Moskova, ABD’nin gazıyla Katar ve karşısında mevzilenen bloka “barışçıl çözümü” tavsiye etmekten öteye gidemedi.

        Krizde ikinci aşamaya geçilirken büyük güçlerin şu ana dek sergiledikleri vasat rol, Türkiye’ye hem çözümde daha etkin olma ve hem de bölgedeki ilişkilerinde oluşan zoraki hasarı telafi etme imkânı sunuyor. İlk aşamada Katar’ı arkalarken sulh mesajı vermekten de vazgeçmeyen Türkiye, bundan sonra bölgenin “akil gücü” şiarıyla hareket edebilir. Nitekim krizin taraflarından Bahreyn’in Dışişleri Bakanı El Halife’nin önceki gün Türkiye’ye gelmesi, Körfez’deki Katar karşıtı dostların da böyle bir beklenti içinde olduğu anlamına geliyor.

        BÖLGENİN MAKRO AKİL GÜCÜ

        Krizin ilk aşamasında “Körfez’in akil lideri” sıfatıyla arabulucu rolüne soyunan Kuveyt Emiri El Sabah’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la sağlam bir dostluğunun olduğu biliniyor. İç dengeleri itibarıyla güçlü bir Şii lobisine sahip olan Kuveyt, bununla birlikte Müslüman Kardeşler ve Riyad dostlarının da baskın olduğu bir Körfez ülkesi. El Sabah’ın krizde çözümü önceleyen tarafsız bir tutum izlemesi Kuveyt’in çıkarları ve istikrarı açısından hayati önem taşıyordu.

        Ankara, El Sabah’ın mikro düzeyde oynadığı bu rolü, daha makro bir adımla bölgesel düzlemin akil gücü olarak izleme yoluna gidebilir ve gitmeli de bence. Akil güç Türkiye, bunu başarabilirse çözüme katkı sunmakla kalmaz kendi çıkarlarını koruma açısından da önemli bir işi kotarmış olur. BAE ve Suud medyasında körüklenen Türkiye’yi karalama kampanyaları da ancak bu şekilde kesilebilir.

        Krizin ikinci aşamasında verilebilecek mesajlar da belli aslında: 1. Türkiye Katar’ın dostudur, 2. Körfez ve Arap dünyasına yönelik tehditler karşısında dün olduğu gibi bugün de Türkiye, Körfez rejimleri ve halklarının da en sarsılmaz dostudur; bunun da ötesinde stratejik bir müttefikidir. 3. İlk 2 maddede zikredilen realitenin gereği olarak Türkiye, Körfez’deki kardeş kavgasına ve bu kavgayı teşvik eden nifak tüccarlarına karşıdır. Nokta.

        Şimdi harekete geçme zamanıdır. Türkiye bölgeye yabancı Avrupalılar, Amerikalılar, Ruslar gibi veya bölgenin fitne tüccarları gibi hariçten gazel okumakla yetinemez. Şimdi sahaya inme zamandır. Ankara, dostları Katar’ı, Bahreyn’i ve Suudi Arabistan’ı başkentlerinden -mümkünse-görkemli şekilde selamlamalı, makul bir çözüm için elinden geleni yapmaya hazır olduğu mesajını en net haliyle vermeli.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar