Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazen içteki tüm hırgürü bir kenara bırakıp sadece etraftaki kıyamete bakmak yetiyor. Yaşanan kıyameti sebep-sonuçlarıyla birlikte düşününce en makul çıkış yolu da daha kolay kestiriliyor.

        Gelin bugün biz de bunu yapıp etrafımıza göz atalım. Sınırlarımızdaki devletlerin neredeyse tamamı ya fiilen çökmüş ya çökmeye yüz tutmuş durumda.

        Suriye 4.5 yıldır bir iç savaş girdabına kapılmış gidiyor. 22 milyon Suriyelinin yarısından fazlası yerini yurdunu terk etmiş. Terörün en büyüğü Esad rejimi tarafından estiriliyor. Ülkedeki örgüt sayısı binin üzerinde. 240 bin kişi girdabın kurbanı oldu. Girdabın ne zaman sona ereceği de tahmin edilemiyor. Polyana ile akrabalık yemini etmiş olanlar bile “Bu savaş en az 10 yıl daha sürecek” diyor.

        Irak’taki durum da farklı sayılmaz. Artık “Irak” diye bir devletin varlığından bahsetmek bile güçleşiyor. Ülkede üç devletli bir kaos hali yaşanıyor. Kimse kimseyi kabullenmiyor. Çözüm için daha kaç yüz bin kişinin ölmesi gerektiğini sahadaki aktörler bile bilmiyor. Çünkü bu kararın verilebilmesi için onların değil BM’nin 5 büyüklerinin uzlaşmaları gerekiyor.

        Gelelim Doğu komşumuz İran’a... Bakmayın nükleer anlaşma sayesinde şu sıralar biraz tekin göründüğüne. İran’ın yakın geleceği çok riskli bir bilinmezin gölgesinde titreyip duruyor. Yaşı 80’e yaklaşan ülkenin en büyük dini ve siyasi otoritesi Ayetullah Ali Hamaney’in daha ne kadar bu görevini icra edebileceği tam bir muamma. Ülke bir diken üstünde. Lider değişimi sıhhatli şekilde sağlanmazsa İran 80 milyon nüfusuyla, Irak ve Suriye’yi bile mumla aratan bir felakete sürüklenecek.

        Etrafımızdaki dert yumağı İran, Irak ve Suriye ile sınırlı olsa yine iyi... Ege komşumuz Yunanistan, her şey yolunda gitse bile daha en az 10 yıl girdiği ekonomik krizden çıkamayacak. İşin kötü tarafı kriz, ülkedeki toplumsal kutuplaşmayı çeşitlendirip derinleştiriyor. Çatışma ve kaos ihtimalinin günden güne arttığını Yunanlıların kendileri söylüyor. AB de yaklaşan tehlikeyi görmesine rağmen fedakârlığa yanaşmıyor.

        Felaketler zincirinin son halkası Ukrayna... Rusya ve Batı’nın kozlarını paylaştıkları bir satranç sahnesine dönüşen Ukrayna, doğu ve batı olarak ikiye bölünmüş durumda. Çatışmalar aralıksız devam ediyor. Doğu Avrupa’da Amerikan ve Avrupa ordularının tatbikat yaptıkları sınırların diğer tarafında da Rus askerler savaş hazırlığı yapıyor. Felaketlerin en büyüğünün başlaması, Rusya’nın kendisini gücünün zirvesinde hisseden lideri Vladimir Putin’in ağzından çıkacak tek bir emre bakıyor.

        Şimdi de Türkiye’ye bakalım. Ülke, tüm bu felaket merkezlerinin tam ortasında öylece duran bir tampon ülke adeta. Yunanistan ve Ukrayna’daki halklar bile bugün birçoğumuzun beğenmediği Türkiye’ye imrenerek bakıyor. Irak ve Suriye’den can havliyle kaçanlar dahi soluğu alabilecekleri ülke olarak Türkiye’yi görüyor. Komşu halkların tamamı adeta hep bir ağızdan “Ah bir Türkiye gibi olabilsek” diyor.

        Sanırım Türkiye’nin yıllardır devam eden bu huzur iklimini neye borçlu olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bilmiyorsak bile artık bu gaflet uykusundan uyanıp dünyanın altını çizdiği bu gerçeği bizim de görmemiz gerekiyor. Ülke 13 yıl boyunca bir siyasi istikrar yaşadı. Siyasi istikrar, güçlenen ekonomiyi ve gelişen bir demokrasiyi beraberinde getirdi. Ülkenin girdiği bu yükseliş trendini tehlikeye atan tek şey, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şahsına yöneltilen nefret iklimi oldu. Ülke yeni bir seçim atmosferine girmişken bu nifak ateşine oduna taşımaya niyetli olanların etrafa bakıp biraz daha düşünmeleri gerekiyor. Zira tampon ülke Türkiye için bu gidişatın birkaç adım ötesinin ya Yunanistan, ya Ukrayna, ya Suriye ya da Irak’a benzemek olduğu gayet net şekilde görülüyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar