Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TAHŞİYE operasyonuna yönelik çıkışlarına karşılık AB’ye bu kadar sert bir dille yüklenmek doğru mu emin değilim.

        Bu tavrımız, Türkiye’yi anlamakta zaten güçlük çeken AB yetkililerinin kafasını daha da karıştırıyordur muhtemelen.

        AB yeni tanıştığımız bir partner değil. Brüksel’in iç sorunlarımıza dair tavrı her daim siyasi çözümü teşvik etmek şeklinde olageldi. AB, tavsiyeleri dikkate alınmadığı için uzunca bir süre de Ankara’yı insan haklarını dikkate almamakla suçladı.

        Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi farklı davalarda aldığı sayısız kararla Türkiye’ye yönelik bu suçlamaların haklılığını belgeledi. Türkiye’nin adalet mefhumundan bihaber kurumların hüküm sürdüğü bir devlet olduğu bu kararlarla yüzlerce kez tescillendi.

        Aynı AB, Türkiye karşısındaki bu demokrat tavrını AYM’de AK Parti’ye kapatma davası açıldığında da çekinmeden gösterdi. Ve tabii o dönemde AK Parti’den kimse çıkıp bugün olduğu gibi “Türkiye bir hukuk devletidir” diyerek AB’ye haddini bildirmeye çalışmadı. AB’nin Türkiye’yi daha demokratik olmaya sevk eden yaklaşımını hep birlikte alkışladık.

        Peki bugün ne oldu da AB’yi böyle itip kakmaya başladık?

        17 Aralık’ın darbe girişimi olduğuna inanmış biri olarak söylüyorum; kimse kusura bakmasın ama dün demokrasimize katkısı nedeniyle alkışladığımız AB, bugün de ciddiyetle dinlenmeyi ve empatiyi hak ediyor. Hem de fazlasıyla...

        Hadi gelin kendimizi AB’nin yerine koymayı deneyelim.

        Ve şöyle düşünelim: Karşımızda 2005 yılından beri iyi-kötü üyelik müzakereleri yürüttüğümüz bir ülke, yani Türkiye var.

        Bu ülke birçok açıdan çok önemli bir ortağımız. 70 milyonluk nüfusa sahip olan bu ülke ile 2 yıl sonra vizeleri de kaldıracağız.

        Müzakereler ağır aksak da olsa tam üyelik yönünde ilerliyor. Yüz milyonlarca Euro bütçeli hibe programlarıyla, siyasi, hukuki ve ekonomik reform önerileriyle muhatabımızı, vatandaşının yaşam standartlarını yükseltmeye teşvik ediyoruz.

        Türkiye’nin istikrarı bizim istikrarımız biraz da... İçimizdeki bazı devletlerin farklı hesapları olsa bile biz AB olarak bu gerçeğin farkındayız.

        Gelgelelim bir yandan da aynı Türkiye’nin, son yıllarda aralıksız şekilde siyasi davalarla sarsıldığına tanıklık etmişiz.

        Bu davalarda farklı meslek gruplarından yüzlerce insan bir arada yargılanmış. Askerler, gazeteciler, belediye başkanları, öğretim görevlileri darbecilikle, bölücülükle suçlanıp hapislere atılmış.

        Tüm bu davalar görülürken AB olarak, yıllarca hukukun tarafsızlığına ve bağımsızlığına halel getirilmemesi için çağrılarda bulunmuşuz.

        Gel gör ki muhatabımız bizi hep dinlermiş gibi yapıp yine bildiğini okumuş.

        Neticede de bu davalarda sanıklara “müebbete” varan ağır cezalar yağmış. Üzülüp çaresizce yine tepki göstermişiz, eleştirmişiz, “Böyle olmaz” demişiz.

        Fakat Türk liderler tarafından aynen bugün olduğu gibi yine “Türkiye bir hukuk devletidir” denilerek sus pus edilmişiz.

        Ve nihayet gelmişiz günün sonuna. Uyarılarımızın haklılığı bir bir ortaya çıkmış. Müebbet cezası verilen sanıklar bile özgür kalıvermiş.

        İşte tam biz bu gelişmelere sevinirken de Türkiye yeniden operasyonlarla çalkalanmaya başlamış. Aralarında gazetecilerin de bulunduğu farklı meslek gruplarından insanlar bir kez daha silahlı örgüt kurmakla suçlanıp gözaltına alınmış.

        Şimdi lütfen elinizi vicdanınıza koyup söyleyin: Siz AB’nin yerinde olsanız, Türkiye’ye bir kez daha hukukun tarafsızlığını, bağımsızlığını hatırlatıp “Aman yine aynı hataya düşme!” demez miydiniz?

        Evet, kızıyoruz ama; AB dün ne yaptıysa bugün de onu yapıyor. Bizse bunu yaptığı için AB’ye kızıyoruz. İyi de, ne mi yapalım? Önce kızmayı bırakıp AB’yi anlamayı deneyelim. Sonra da şu yaşadıklarımızı, üyesi olmak istediğimiz AB’ye anlatmaya çalışalım. İnanın böylesi çok daha iyi!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar