Davutoğlu: Daha da yanıma gelemezler
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu’yla Amasya’dan İstanbul’a gelirken çözüm süreci, Kobani, İstanbul İslam’ını ve şehirleşmeyi konuştuk. Malumunuz, yerimiz sınırlı. Bu nedenle söyleşimizin şehirleşme ve İstanbul İslam’ıyla ilgili kesitlerini müsaadenizle yarına bırakıyorum.
‘TÜRKİYE KÜRTLERİN DE DEVLETİDİR’
“Ben bu sözü (Türkiye Kürtlerin de devletidir) bilinçli zikrettim. Şöyle bir argüman var: Herkesin devleti var, Kürtlerin devleti yok. Bu görünüşte, doğru gibi görünüyor. İşte Suriye Arap Cumhuriyeti var, Türkiye Cumhuriyeti var, Türkiye kelimesi Kürt ulusalcılar açısından bir şey ifade ediyor. Türkiye’de yapılan vahim hatalar var. Muhafazakârlara, Kürtlere... Doğu’da isimler değişti. Bilmedikleri için bunların sadece Kürtlere yapıldığını zannediyorlar. Taşkentliyim ben, Taşkent değildir bizim yerin adı, Pirler Kondu’dur. 1933-35’te bu Pir nereden çıkmış demişler; şeyhler, dervişler yasak ya... Bakmışlar her taraf taş ‘Adı Taşkent olsun’ denmiş. Şimdi bu hepimizin çektiği bir çileydi. Ama niye hâlâ elhamdülillah Suriye’deki gibi köklü bir çatışma olmuyor?
Çünkü toplumsal süreklilik, hafıza sürekliliği var. Devlet sürekliliği bir şey ifade ediyor. Suriye devletinin 50-60 sene öncesi yok ama Türkiye’nin en son başkent olmanın getirdiği avantajı var. Herkes hâlâ merkez görüyor. Kürtler de Türkler de en son Osmanlı Devleti içindeydiler.
O süreklilik içerisinde Türkler de çile çekti, benim dedemi Kuran-ı Kerim öğretiyor diye alıp götürmüşler. Türkler kızsalar da nihayet devlet sürekliliği, siyasi süreklilik anlamında bir şey ifade ediyor. Ama Suriye’de, Irak’ta bunun olması çok zor.”
‘YEMEN’E GİDENLER SURİYE KÜRTLERİ’
“Kürtler devlet sürekliliği bağlamında Türkiye’ye en yakın duranlar. Suriye Kürtleri, Yemen’e gidenler. Birlikler buralardan toplandı. Suriye Kürtlerinden birçok aşiret geldi, destek istediler, verdik. PKK’nın uzantısı olan PYD rejimle işbirliği halinde ikircikli bir oyuna girdi. IŞİD’le de dolaylı işbirliği halinde. ‘Ben burada kantonu kurarım, bana da kimse dokunmaz ve kızıl elmamı orada gerçekleştiririm’ hülyasına daldı. Bunları hep söyledim. Salih Müslim İstanbul’da okumuş, gayet güzel Türkçe biliyor. Eğer destek arıyorsa biz oluruz ama Esad rejimiyle işbirliğini kesecek. Hem bizden hem ondan olmaz.”
‘ALDATAN DA ALDATILAN DA OLMAYIZ’
“Çok istismar edildi iyi niyetimiz. Bizim samimiyetimizi onlar da bilir. Atılabilecek her adım atıldı aslına bakarsanız. Sonunda dediler ki bir yasa çıkaralım, yasayı da çıkardık. Gelir gelmez. 1 Eylül’de hükümet programını yaptık, 3 Eylül’de çözüm süreci mekanizmasını kurdum. İki gün sonra Kandil’den gelen HDP’lilerle görüştüm. Geçmişte böyle olmazdı, bunu yapanlar Başbakan’la değil MİT Müsteşarı’yla görüşürlerdi. Orada söyledim. Ne yaptığınızın farkındayız. Bunu Kandil’e söyleyin. Mayısta çekilecektiniz, niye yapmadığınızı anlamıyoruz zannetmeyin. Kamu düzeni olmadan olmaz. Şu yol haritamız, takriben hangi ayda ne olacak belli. Gidin bunu konuşun, biz sizi aldatmayız, ama aldatılmak da istemiyoruz.
1 Ekim günü Selahattin Demirtaş’ı Başbakanlık’ta kabul ettim. Bu ilk kez oluyor. Ona ‘Cumhurbaşkanı adayı olmandan memnun oldum. Ama şu üslubunuzu değiştirin. Seçilmiş olsaydın, Diyarbakır’ın ya da Batman’ın etrafındaki kanunsuzluklara göz yumar mıydın? Şimdi gelin kamu düzenini sağlayalım. Sonra da şu adımları atacağız. Silahları bırakın’ dedim. ‘Bunları kabul ediyoruz’ dediler. ‘15 gün içinde hiçbir kanun dışılık olmayacak’ dediler. Çok güzel bir görüşme yaptık. Bu görüşmeyi daha 1 Ekim’de yapmışız mübarek! 6-7 Ekim’de şehirleri yakıyorsun. Kobani olayları sırasında Demirtaş’ın görüşmek istediğine dair mesaj geldi, ‘Yeter artık, tolerans göstermeyiz, sizin yapmak istediğiniz şey Kobani falan değil, görmüyor da değiliz yapılmak isteneni’ dedim. Bir daha da benim yanıma gelemezler. Önce duracaklar. Şimdi de gelemezler, bu kadar kolay değil, ucuz da değil!”
