Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Muhalif mahalle ikinci tura doğru yurtdışında oy kullanmak için saatlerce kuyruk bekleyen seçmenin videolarını paylaşıp “Siz beş dakika ötedeki okula gitmeye üşeniyorsunuz,” diye sandığa gitmeyen seçmene çağrıda bulunuyor. Halbuki Türkiye sandığa katılım oranı açısından dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri. Batı demokrasilerinde Türkiye’nin yarısı kadar katılım sağlandığında dahi rekor kırılmış sayılıyor.

        Bunun bir sebebi Türk halkının demokrasiyi sadece sandığa indirgemesi; sivil toplumculuk, protesto hakkı, siyasi partilere üye olmak gibi seçenekler bu topraklarda sınırlı bir kesim tarafından kullanılıyor. Sandığa adeta kutsallık atfediliyor ve ne zaman seçim olsa sabah erken saatlerden başlayarak insanlar oy verme sırasına giriyorlar. Bunu hepimiz biliyoruz, ama bu sefer, daha öncekilerden farklı olarak katılımın önemi özellikle muhalifler tarafından daha fazla vurgulanıyor. Aslında öyle bir umutsuzluk var ki, katılım oranı artarsa veya bir önceki seçimde sandığa gitmeyenler oy kullanırsa sonuç farklı olacakmış zannediliyor.

        UMUT İHTİYACI

        Seçimlerde bir oyun bile önemli olduğu ezberi umudunu küçük matematik hesaplarına bağlayanların sığınağıdır. Herkesin oy vermesindense teker teker verilecek o oyların büyük bir dalgaya dönüşmesi önemlidir oysa. Bütünün parçalarının teker teker toplamından daha büyük olması meselesi.

        REKLAM

        Seçimler tek bir oyla değil, bir liderin diğerine büyük bir fark atmasıyla kazanılır. Nitekim 20 yıllık iktidarına ve onu zayıflatması gereken bir dolu faktör olmasına rağmen Erdoğan’ın ilk turda attığı fark tek bir oyun değil, o oyların bütününün sonuca etkili olduğunun yansımasıdır. En zayıf anında bile rakibinden milyonlarca daha fazla oy alan bir adayın sandığa gitmeyenler veya yurtdışında saatlerce kuyruk bekleyenlerle devrileceğini düşünmek fazla iyimserlik sanki.

        İnsanların belki de iyimserliğe, umutlanmaya ihtiyaçları var. Fransa’yla siyasi dinamiklerimiz benzermiş gibi “Macron da ikinci turda kazandı,” açılış cümlesi zaten. Yurtdışı oyları, katılımın artması gibi unsuların yanında bir haftalık milliyetçiliğe kanarak oyunu değiştireceğini düşündükleri kararsız seçmenler, vasat bir YouTube programı, küçük partilerin desteğiyle oy patlatılması yapılacağına inanılması da var.

        Evdeki hesap çarşıya uyarsa muhalefetin büyük bir zafer kazanması bekleniyor. “Bekir Ağabey” bir de bugünlerde anket patlatsa da keyifler iyice yerine gelse.

        Aslında bir yandan da Erdoğan’ın kazanması halinde suçun kimin üzerine atılacağına şimdiden karar veriliyor. İlk kınanacaklar seçimin ilk turda biteceğini düşünerek ikinci tur sırasında seyahat planı yapanlar. İlk turda yaşanan hayal kırıklığı yüzünden sandığa gitmeyecek olanlar da epey bir tokat yiyecekler. Bir de iki aday arasındaki oy farkını kapatacağı varsayılan o oy kullanmayan seçmen.

        Bir önceki seçimde oy kullanmayan herkes muhalefete oy verecek, ya da sandığa gitmeyen bütün seçmenler muhalif sanki. Umuttan öte bir de gerçeklik var. İnsanları peşinden sürükleyecek, umudun sözcülüğünü yapacak, heyecanlandıracak bir lider olsaydı zaten aradaki fark gözle görülür olur, ekmek kırıntılarından medet umulmazdı.

        NEDEN OY VERMİYORLAR

        Sandığa gitmemek için herkesin ayrı ayrı gerekçesi vardır illaki. Bunların bir kısmı ikna edici de olabilir. Ama protesto adına ya da umudunu kaybettiği için sandığa gitmeyen seçmeni kınamaktansa anlamak gerekiyor.

        Muhalefet cephesinin başından beri görmek istemediği bu. Sokağa çıkan herhangi biri değişim umudunu taşıyacak öncü bir figür gerektiğini görebilecekken, muhalefet umudunu hep küçük hesaplara bağladı. İnsanları sandığa götürecek nedenler bile hesap edilmedi. Kötü bir benzetme yapacak olursam, bidonu gürül gürül akan bir çeşmeden değil de küçük küçük bardaklardan doldurmaya çalıştılar. İkinci tura giderken de yapılan farklı değil.

        İnsanlara neden tatile gittiklerinin, neden evlerinin beş dakika ilerisindeki okula bile yürümeye üşendiklerinin, neden oy vermediklerinin hesabını sormak sorumluluğu başkasının üzerine atmak. Asıl sorumlu siyaset. Heyecan yaratmayan adayların sürekli karşımıza dayatılması. İnsanlar gerçekten inansalardı sandığa giderlerdi. Ya da seçimi kazanmak için sandığa gitmeyen insanların oyuna muhtaç olunmazdı.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar