Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAZEN gazete köşelerinde gördüğümüz “Yazarımız rahatsızlığından dolayı bugünkü yazısını yazamamıştır” ifadesinin siyasetteki karşılığı “Cumhurbaşkanı adayımız sesi kısıldığı için mitingini iptal etmiştir” oluyormuş meğer. Gerçi bu bahaneye sığınmadı ve mitinglerini yaptı, ama Muharrem İnce bozulmakta haklı.

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadakati cumhuriyete, çok partili rejime, ülkeye, hatta partiye değil koltuğa. CHP’nin milletvekili aday listesi, seçim öncesi ortaya atılan İnce’nin Kılıçdaroğlu tarafından tasfiye edilmek için aday yapıldığı iddialarını kuvvetlendiriyor.

        Geçen hafta Fatih Altaylı’nın yazdığı İnce’nin yalnız bırakıldığı iddiası da onca tartışmadan sonra doğrulandı. Zaten İnce’nin kendini savunmak için “Her mitingde yanımda 10 vekil var” demesi de biraz gülünçtü, biliyoruz ki CHP’de her an her yerde kullanılmak üzere 10-15 vekil hep vardır. Gerekirse başka partiye bile geçmeye razı olur bu vekiller.

        Kemal Kılıçdaroğlu belli ki İnce’nin kazanmayacağını biliyor, hatta belki de iktidara yakın anketçiler gibi bu işin ilk turda sonuçlanacağını hesap ediyor. Doğrusu ben İnce’ye CHP içinden sabotajın ikinci turda yaşanacağını öngörmüştüm, ama bu kadar bile sürmedi.

        Muharrem İnce artık tam anlamıyla yalnız bir adam. Başarılı olmasını istemeyen bir genel başkan, genel başkanın “tek adam” olarak yönettiği eli kolu bağlı bir partiyle ilerlemek zorunda kalacak. İnce’nin arkasında sadece Twitter ve “eski toprak” bir-iki köşe yazarı var, o kadar. Eğer bu kadar engele rağmen başarıya ulaşırsa gerçek bir siyasi deha olarak ayakta alkışlanmayı hak ediyor. Kazanırsa özür borcum var, Şener Şen değil Münir Özkul’muş diyeceğim.

        ***********

        TÜRKİYE’DE BİR SAĞ VARDIR, BİR DE AŞIRI SAĞ

        CHP listesinin bir başka göstergesi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türk siyasetinde merkezin resmi olarak yerini oynattığı. Turgut Özal “oynak merkez” demiş, İdris Küçükömer de “Türkiye’de sol sağdır, sağ da soldur” önermesini ortaya atmıştı. Solun tamamen yok olmasıyla Türkiye’de siyaset aşırı sağ ve merkez sağ arasında bir çizgide artık.

        CHP gerek parti programı, gerek aday yapısıyla (özellikle #MeToo çağında hâlâ erkek siyasetinde ısrar etmesiyle) düpedüz eski tip bir merkez sağ partisi. Halbuki bu konuma Meral Akşener’in İYİ Parti’si göz dikmişti. Her şey o kadar allak bullak oldu ki Akşener’in seçim yaklaştıkça kimi vaatleri (basın özgürlüğü mesela) normal şartlarda sol partilerin temsil etmesi gereken değerler.

        Siyasette niceliksel bir ağırlığı olmayan Saadet Partisi gibi marjinal bir ucu Meclis’e taşıyan CHP, sağa karşı görevini de yerine getiriyor. Ne garip, eskiden sola karşı bu görevini yerine getirmek zorunda hisseder ve çok erken bir hamle olsa da Kürt halkının temsil edilmesi için uğraşırdı bu merkez sol.

        KİME OY VERECEKLER?

        “Muhalif mahallede” yaşanan kafa karışıklığı şimdi Muharrem İnce’ye ve İYİ Parti’ye aynı anda oy basılmasına yönlendiriyor. En azından “Facebook siyaseti” iki gündür bu çağrıyı dayatıyor.

        Kimi savrulmalarına rağmen çoktandır siyasi spektrumun bu sınırlı çizgisinin ortasına kendini konumlandıran AK Parti yerini korumaya devam ediyor. Ama özellikle Kürt düşmanlığını bir siyasi söylem haline getiren “sosyalist” Vatan Partisi’nin konumu şaşırtıcı. Doğu Perinçek ve arkadaşları Avrupa’da yükselen aşırı sağ partilerin, Marine Le Pen’in çizgisine itiyor kendisini. Irkçılığın arttığı bir ortamda bunun uzun vadede siyasi bir karşılığı olacağını tahmin etmek zor değil.

        “CHP’li seçmenin sola yakın olanları HDP’ye oy versin” tavsiyesi de tam karşılık bulacak değil. Doğrusu, Selahattin Demirtaş tam olarak partiye hâkim olsa HDP gayet rahat CHP’nin boşalttığı merkez sola yerleşebilir, siyaseti dengelerdi. Zaten yıldızı ilk parlamaya başladığı zamanlar pek çok kişi “Tam CHP’ye genel başkan olacak kişi” diye bahsediyordu Demirtaş’tan. Ama o PKK bagajı yok mu...

        Partinin etnisite siyasetinden kurtulamadığı ortada. Bütün sosyal hareketler ilerlemek için çeşitli ittifaklar kurar, o yüzden HDP’nin de LGBT’den Ermenilere azınlık haklarına sahip çıkması artı puanı. Ancak, Abdullah Öcalan’ın akrabalarını aday göstererek hem feodal hem de milliyetçi yapısından hâlâ kurtulamadığı da ortada. HDP vizyonunu Kandil- İmralı-Diyarbakır üçgeniyle sınırlı tuttukça kendi kitlesi dışında alacağı oy sınırlı. Eskiden istemeye istemeye CHP’ye oy veren seçmenin çok küçük bir kesimi, çoğu da Demirtaş’ın hatırına ve barajı geçsin diye HDP’ye oy verecek. Mutsuz CHP’linin gideceği yeni bir adres var artık.

        Kıssadan hisse: Türkiye’de siyasi tablo pek değişmeyecek gibi görünüyor ve bunun sorumlusu da seçim kazanmayı bilen iktidar değil, seçim kaybetmekte usta muhalefet partileridir.

        ***********

        AÇIKLAMA ŞART

        MİLLETVEKİLLİĞİ ilişki yaşadığın sekreterine ödül olarak vereceğin bir koltuk değil, sana oy veren insanların hakları için mücadele edeceğin bir görevdir. Deniz Baykal “yasak aşk” yaşadığı için değil, milletvekili koltuğunu bu kadar ucuza dağıttığı için görevden ayrılmak zorunda kaldı.

        Ancak siyasetçiler değişse de eş-dost kayırma, nepotizm, klancılık değişmiyor.

        Görevden alınan Ataşehir Belediye Başkanı’nın eşinden bir türlü vazgeçilemiyor. “Yenge”nin CHP’ye, CHP seçmenine, Meclis’te temsil ettiği halka ne gibi bir faydası var, kendisinde ne gibi bir parıltı görüldü de ısrarla vazgeçilmiyor?

        Bir imada bulunmuyorum. Ama Gamze Alkuş İlgezdi’nin ısrarla aday yapılması Deniz Baykal’ın ödül olarak dağıttığı milletvekili koltuğundan farksız değil. Ortada illa “yasak aşk” olması gerekmiyor. “Bizim belediye başkanının eşi” ya da “Arkadaşımız”dan daha öte, daha ikna edici bir açıklama gerekiyor.

        ***********

        SES

        TARİH 27 Mart 2014. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sesi kısılmış ama mitingini ertelememişti. Ekşi Sözlük’teki onca geyik muhabbetine, Twitter’daki alay bombardımanına rağmen çıktı, konuştu. Büyük bir riskti ama seçmendeki karşılığının “Büyük fedakârlık yaptı” olacağını biliyordu.

        “Ses kısılması” da artık bir bahane değil. Siyasi mücadelede daha yaratıcı olunması zorunlu.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar