Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        #SXSW

        SALI sabahı SXSW’de John Krafick konuştu. Waymo’nun CEO’su desem? Yine bir anlam ifade etmediyse Alphabet bünyesinde faaliyet gösteren bir şirket olduğunu hatırlatayım Waymo’nun. Alphabet, Google’ın da sahibi...

        Krafick konferansa yanında bir videoyla geldi. Tam 10 senedir üzerinde uğraştığı proje nihayet başarıya ulaşmış ve bizimle paylaştı... Evet Waymo, şirketin sürücüsüz otomotiv birimi.

        Geçen nisan ayından beri Arizona’nın Phoenix kentinde Waymo’nun sürücüsüz araçları hizmet veriyor. Tıpkı UBER gibi kullanıcılar bir app’ten bu araçları taksi gibi çağırabiliyor. Önceleri güvenlik adına araçta bir sürücü bulunuyordu, nisan ayında bu da kalktı.

        Şimdi modifiye edilmiş Chrysler minibüsler sürücüsüz bir şekilde çağıranın kapısına gidiyor, yolcuyu alıyor ve gideceği yere bırakıyor.

        PİLOT BÖLGE

        Phoenix bir otomobil şehri. Mükemmel yolları olan, şehir planı arabalara göre yapılmış bir yer. Tabii iklimi de deneme yapmaya müsait, o yüzden Waymo burayı pilot bölge olarak seçti. Waymo’nun Phoenix’te başarılı olması çok kısa sürede başka şehirlerde de deneme sürüşlerine başlanacağının işareti.

        Başka şehirlerde denenmesinin önünde şimdilik bir meteoroloji engeli var. Karlı ve buzlu havalarda ilerlemeye araçlar henüz müsait değil, ama Krafick’in anlattığına göre farklı iklimlerde görüş alanının netleşmesi üzerinde çalışılıyor.

        Bu arada Waymo’nun yolcular için beklenmedik bir sonucu da olmuş: Pek çok yolcu, sürücüsüz araçlara binince gidecekleri yere kadar uyuyakalıyor!

        Salı günkü konferans, dünyanın tüm taksicileri için ölüm fermanıydı. Türkiye hâlâ sarı taksici-UBER kavgasıyla vakit harcayadursun, geleceğin nasıl şekillendiği belli. Waymo’yla lisans yüzünden davalık olan UBER bile geleceğin insansız olduğunu gördüğü için kendi sürücüsüz araçlarını geliştiriyor.

        RADİKAL DEĞİŞİM

        Teknoloji gelip bir şeyi dayattığında değişim kaçınılmaz ve çok hızlı yaşanıyor. Ne yazık ki her tarihi geçişte olduğu gibi bir kesim ciddi yaralar alacak, işlerini kaybedecek, hayatları sarsılacak. Ama tarih de böyle ilerliyor.

        Waymo gibi şirketlerin başarıya ulaşıp yayılmasıyla bildiğimiz anlamda taşımacılık ve ulaşım tepeden tırnağa yeniden şekillenecek. Yollar sürücüsüz araçlara göre yeniden yapılacak, şahsi otomobil satışları düşecek ve hepimizin gündelik kâbusu park bulma derdi ortadan kaybolacak.

        Konuya sadece sarı taksiler özelinde bakmak kısıtlayıcı olur. Şehirciliğin gördüğü en radikal değişimden bahsediyorum. Üstelik o gün öyle hızlı gelecek ki “Cep telefonundan önce ne yapıyorduk sahi” soruları gibi taksilerle, UBER’le bir yerlere gidilen günler hatırlanmayacak.

        Taksiciler birkaç sene sonra levyeyle sürücüsüz araçlara mı saldıracak? İçlerinde deneyenler olacaktır, eminim. Ama o gün bugünkünden bile daha gülünç duruma düşecekler.

        ***********

        ZARAFETİN BÜYÜK USTASI

        HOLLYWOOD’un bilinen pek çok günahı var; Gandhi’yi İngiliz bir aktöre canlandırmak gibi. Ama bir de kimsenin hatırlamadıkları var. Audrey Hepburn’ün “Charade” filminin yeniden çevriminde onun rolünü Thandie Newton’a vermişlerdi mesela.

        Üzerinden yıllar geçti ve kimse hatırlamıyor ama önceki gün SXSW’de bir panelde Newton’ı izlerken “Nasıl böyle bir yanılsama içinde olabildiler” diye aklımdan geçti.

        Aynı gün büyük moda ustası Hubert de Givenchy 91 yaşında öldü. Hepburn’ü ulaşılamaz bir şıklık mertebesine dönüştüren de Givenchy miydi, yoksa Givenchy’yi Givenchy yapan Hepburn müydü? Birbirini tamamlayan ve “Sabrina” filminde başlayan efsanevi bir ortaklık.

        KÜÇÜK SİYAH ELBİSE

        “Tiffany’de Kahvaltı” filmindeki o küçük siyah elbise ve dev güneş gözlükleri kaç kere taklit edildi, kaç kostüm partisinde yeniden canlandırıldı.

        Yaşarken verdiği bir söyleşide de Givenchy, ilham kaynağı olan Hepburn’ün kendi stilinin ne kadar etkili olduğunu anlatıyor. “Doğal bir zarafeti vardı, nasıl yürüyeceğini, ne istediğini, yüzündeki kusurları, kendisini çok iyi biliyordu” diyor. “Dürüst ve doğruydu.”

        Dev moda efsanelerinin kıyafetleri askıda durduklarında da çok çekici görünüyor, ama taşıyan bir insan olmayınca birkaç dakika içinde anlamını yitiriyor. Hiç kimse Hepburn gibi taşıyamadı ama.

        ***********

        KENDİNİZE BİR ODA TUTUN

        KADINLA erkek, erkekle erkek ya da kadınla kadın kamusal alanda abartılı öpüşüyorlarsa onlara “Get a room” diye laf atılır. “Kendinize bir oda tutun” yani... Bir rahatsızlık belirtisi ya da tepki değil, daha çok dalga geçme amaçlı.

        Bazı çiftler aşklarını dışarıya göstermekten hoşlanıyor. Kim bilir, belki de ilişkilerini ilerleten dinamolardan biri teşhircilik, aşkı dışarıda yaşamak. Ya da bazı insanların gerçekten oda tutacak, eve gidecek durumları yok.

        Geçenlerde birkaç günlüğüne geldiğim İstanbul’da bir kafede tam karşımdaki masada bir çift durmaksızın öpüşüyordu. Dikkatimi çekti; çünkü hem abartılı hem de genelde bizim şehirlerde alışık olmadığımız bir görüntüydü.

        Kimse tepki göstermedi, hiç kimse bakmadı bile. Sonradan bir sohbet esnasında konu açıldı, bir arkadaşıma sordum.

        “Böyle çok genç var şimdi” dedi. Özellikle laik mahallelerde gençlerin öpüşmeyi giderek başkalarının gözünün içine sokmaya başladıklarını anlattı.

        KÜLTÜREL İKLİM

        Şortlu kadına tepki gösterilen, hamile kadınların evde oturmasının öğütlendiği kültürel iklimde böylesi bir tepki gösterilmesi normal değil mi? Lokantalarda, toplu taşıma araçlarında falan sergilenen abartılı aşk davranışlarından yana değilim. Ama bu benim şahsi tercihim. Eğer bir tercih yapmam gerekirse böyle çiftler görmek istemem, ama kime nasıl yaşayacaklarını da dikte edecek durumda değilim.

        Sonuçta bakmamak da benim elimde. Dahası, öpüşmenin bana ya da kamuya bir zararı yok, ahlakımı bozduklarını da düşünmüyorum. Sevişmek-savaşmak tercihinde tutacağım saf belli. Sokakta bile. Bu gençlere “Ahlak bekçisiyim” diye tepki gösterenlerin kültürel iklimin sonuçlarının farkında olduklarını sanmıyorum. Dahası, her abartılı tepki karşılığında daha da abartılı bir davranışı beraberinde getirecek. Ahlak bekçiliği yok olursa ahlak bekçilerini rahatsız eden o “çirkin manzaralar” da kaybolur.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar