Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SELAHATTİN Demirtaş’ın “Seher” adlı öykü kitabını siyasi ömrü erken kesilmiş bir liderin hapishanedeki bir zihni egzersizi ötesinde görmek mümkün değil. Öykülerin hiçbiri edebiyata dair asgari beklentileri bile karşılamıyor. Hayata, yaşadığımız dünyaya, insanın yapısına dair yeni bir söz söyleyip ufuk açmadığı gibi yazanın kendi iç dünyası hakkında da fikir vermiyor.

        Kırsal kesim, kadın olmak, töre ve tabular hakkında söyleyecek sözleri var Demirtaş’ın ama hemen her biri bilindik klişelerin ötesine geçemiyor. Köy hakkındaki gözlemleri köye hiç gitmemiş ama köyün ne olduğuna dair kulaktan dolma, televizyondan görme bilgilere sahip birinin edineceği sığlıkta. Tıpkı “bölge”deki paranoya ve ruh hali hakkında olduğu gibi.

        Yazar Demirtaş siyasetçi Demirtaş’a kıyasla çok daha korkak ve çekingen kullanmış kalemini. Demir parmaklıkların ardında zalimce kalmaya bırakılmış birinden daha az korunaklı, kalbinin ve zihninin bariyerlerini açmasını bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacak.

        ÇOK MUHAFAZAKÂR

        “Seher”deki öykülerde özellikle kadın-erkek ilişkilerine dair muhafazakârlığı Türkiye’nin modern yüzü olma iddiasındaki (ya da bu misyon üzerine yüklenen) bir siyasetçinin sınırları açısından beni ürküttü. “Seher”in heteronormatif dünyasında kadın-erkek ilişkileri çocuklar uyanıkken açık televizyonda gösterilecek kadar naif. Erkeğin kadına uzaktan âşık olduğu, gidip konuşamadığı, öpüşmenin, vücutların birleşmesinin yer almadığı sınırlı bir “sevda” masalı anlattığı. Demirtaş, birkaç kere şiir adlarından alıntı yaptığı Murathan Mungan’ın cesaretinden ve tabu yıkıcılığından pek etkilenmemiş belli ki. Zihninde bile feodal düzeni aşamamış, ataerkil yapıyı devirememiş.

        Selahattin Demirtaş’ı okurken “Bekle bizi İstanbul” diyerek haramilerin saltanatını yıkma vaadinin mimarı Vedat Türkali’nin oyuncu kızı Deniz Türkali’yle ilişkisini düşündüm. Deniz Türkali yakın zamanda yayımlanan anı kitabından babasının ne kadar tutucu, sert ve baskıcı bir baba olduğunu anlatıyor. İnsanların özel hayatlarındaki muhafazakârlığın sağı solu olmuyor belli ki, ama devrimi yapma iddiasındaki liderler geldikleri feodal düzeni aşamayıp onun esiri oluyorsa yıkılıp “o güzel günleri” bekleme konusunda pek hevesli olamıyorum.

        Demirtaş’ın öyküleri onun Türkiye’nin geleceğini vizyonuyla şekillendirecek dönüştürücü bir figür olmadığını gösteriyor. Demirtaş’ın tam tersi bir yörüngede, şartların zorlamasıyla edebiyattan siyasete geçiş yapan bir Václav Havel değil. Doğrusu, siyasi konuşmalarında potansiyeli daha belirgindi.

        Demirtaş’ın takipçileri onun siyasi kimliğinin büyüsüne o kadar kapılmışlar ki “Seher”i geçen senenin en iyi ikinci edebi eseri ilan ettiler. Hürriyet’in “büyük” jürisinin birinci seçimi edebiyatı dönemsel güce tapınma uğruna Ekrem Dumanlı’nın öykülerini överek kirleten dönemin Zaman yazarı Selim İleri’ydi.

        #resimaltiyazi##Selahattin Demirtaş#

        MANİDAR BİR HATA

        Demirtaş’ın kitabının arka kapağında, yazdığı Taraf’ın yayın yönetmeni tarafından “pavyondaki bakire” diye tanımlanan (cinsel bir gönderme değil, saflığına vurgu) Oya Baydar var. Demirtaş’ı büyük bir edebiyatçı ilan etmiş; geçtiğimiz günlerde Ümit Kıvanç da Demirtaş’ın gelmiş geçmiş en büyük siyasetçi olduğunu vurguluyordu.

        Altı çizilesi tek bir satırın olmadığı, “tabi” ve “tabii” farkından bihaber bir düzeltiden geçen kitabın Türkçe’sini nasıl övdü Zülfü Livaneli, anlamadım. Herhalde ondan bir yorum istediler, kıramadı ve ortadan söz almak için akıcı dilini övdü.

        Kitabın bir başka dil hatası da üçüncü tekil şahıslardan ısrarla büyük harfle “O” diye bahsedilmesi, ek gelince kesmeyle ayrılması. Oysa dil kurallarına göre sadece Tanrı’dan “O” diye bahsedilir, biz ölümlülerse sadece “o” olarak anılırız.

        Bu küçük ve önemsiz gibi görünen ayrıntı aslında Demirtaş’ın da hayran olduğu liberal çevrelerin putlaştırma ve tapınma merakı hakkında da fikir veriyor. Cumhurbaşkanı adayı olduğundan beri Demirtaş’a siyasi Mesih muamelesi yapanlar bu genç adamın potansiyelini de geleceğini de harcadılar. “O”na ne yol gösterdiler, ne önünü açtılar. Şimdi hepsi dışarıda, yapılan onlarca siyasi hatanın bedeli olarak haksız yere Demirtaş hapis yatıyor ve ne zaman özgür kalacağı belli değil.

        Hasan Cemal’in tarağı olsa kendi başına sürerdi.

        SINIRLI VİZYON

        Demirtaş’ı siyasette yaralayan ta başından bu klancı kültürdü. Kendi katkısının olduğu büyük bir seçim başarısına rağmen PKK dışında bir dünya olduğunu kavrayamadı, araya mesafe koyamadı.

        Oysa birkaç sene ortadan kaybolsa, ne bileyim, Nobel ödüllü Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu veya eski Meksika Devlet Başkanı Felipe Calderon gibi Harvard’a gidip yüksek lisans yapsa, memlekete geri döndüğünde herkesi kapsayıcı ve “beynelmilel” bir Türkiye lideri olma potansiyeli vardı. Onun yerine bildiği güvenli kıyılarda kulaç atıyor hâlâ. Birlikte aynı otobüse çıkıp romantik pozlar veren Nişantaşı- Cihangir aydınının rüzgâr değiştiğinde kendisini yalnız bıraktığını da göremediği gibi inatla aynı çevrelerin ihtiyacını karşılıyor. Öyküleri gibi kendi siyasi vizyonu da sınırlı demek ki.

        REKLAM

        ***********

        BAŞAKŞEHİR’E ÖNERİ

        ARDA Turan çok mutlu, çünkü Barcelona’dan her hafta sonu İstanbul gece hayatına gelmek zordu, şimdi kolayca Gizli Kalsın’a gidebilir. Onu transfer eden Başakşehir Medipol bir hamle daha yapıp bu gece kulübünü satın alırsa futbolcudan sahada da bir performans bekleyebilir.

        REKLAM

        ***********

        FUTBOLCUNUN FOTOĞRAFI

        GEÇEN gün bizim gazetenin spor sayfasında bir futbolcuyla söyleşi yapmışlar, eşlik eden fotoğrafta da onu ayağının dibinde ve elinde çeşitli fotoğraf makineleriyle görüntülemişler. Bizim gazeteye özel değil, yıllardır bütün spor sayfalarında buna benzer fotoğraf kareleri görüyorum. Spor muhabirlerinin dev lensleri ve kıymetli makineleri futbolcuların eline tutuşturulup görüntüleniyor. Peki bu fotoğrafın manası nedir? Futbolcular fotoğraf sanatına mı meraklı? Fotoğraf makinesi iyi bir görsel malzeme mi? Neden bu fotoğraflar bir Türk spor basını geleneği?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar