Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMERİKAN basınının en görkemli ve kıskanılan koltuğu yeni sahibini arıyor: Vanity Fair’in Yayın Yönetmeni Graydon Carter tam 25 seneden sonra istifa edeceğini açıkladı ve ülke medyasında ufak bir yer sarsıntısına neden oldu. New York Times birinci sayfadan dev bir haberle duyurdu bu istifayı.

        Vanity Fair nasıl şöhretleri yücelten bir dergiyse, yayın yönetmeninin şöhretinin de derginin sayfalarında ağırladığı konuklardan aşağı kalır tarafı yok.

        Graydon Carter sadece bir dergi yöneticisi değil, aynı zamanda New York’ta şöhretli isimlerin sık sık uğradığı (ama yemek kalitesi pek beğenilmeyen) üç lokantanın da sahibi. Waverly Inn, Monkey Bar ve Beatrice Inn’de rastgele çok şöhretli birini görmek mümkün. Hollywood’un en ünlü yapımcısı Harvey Weinstein ve haberci Charlie Rose bizzat gördüklerim arasında ilk göze çarpan isimler.

        Vanity Fair kadar yazarından fotoğrafçısına aynı kurum içinde ünlü isim çalıştıran başka bir dergi daha yok herhalde. Fotoğrafları Annie Leibovitz çekiyor, bir ara Prens William’ın baldızı Pippa Middleton bile derginin yazar kadrosuna katılmıştı.

        ÖZENİLEN HAYAT

        Graydon Carter bana hep Ercan Arıklı ile Ertuğrul Özkök arası bir gazeteci gibi gelir. Üçünün fotoğraflarını yan yana koyun, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Sadece gümüş saçlı olmalarından da bahsetmiyorum.

        Kanadalı orta sınıf bir ailenin oğlu olan Carter’ın en büyük başarısı da kendi göz kamaşmasını ve ilgi alanlarını dergiye yansıtması. Hollywood ve genel olarak bütün şöhretler onun için özenilesi, hayran olunası isimler. Bu yüzden de sık sık hatırlanıp yüceltilmesi gerekiyor.

        Bir istatistiğe göre onun yönettiği yıllarda Vanity Fair’in üçte biri ölü şöhretlere ayrılmış. Kennedy Ailesi hakkında her yıl mutlaka bir-iki yazı çıkıyor. Marilyn Monroe, Prenses Diana, Audrey Hepburn öldükten sonra dergiye kapak olan şöhretlerden sadece birkaçı. Yine hemen her sayıda eski Hollywood’dan upuzun bir makale bulmak mümkün: “Blues Brothers” filmi nasıl çekilmişti, Coco Chanel’in Hollywood’un altın çağındaki rolü neydi...

        Vanity Fair sadece bir dergi olarak değil, Oscar sonrası davetiyesi en zor bulunan partinin organizatörü olarak da nam saldı.

        Şöhreti yüceltme üzerine kurulu olsa da bütün bu şaşaanın gerisinde ciddi gazetecilik yapmakta ısrar eden de bir dergi Vanity Fair. Watergate’teki “Derin Gırtlak”ın kim olduğunu onlar ortaya çıkardı.

        Magazinle haberciliği birbiriyle çok iyi harmanladığı, dedikoduyla verileri yan yana sunabildiği için başarıya ulaştı. 25 sene boyunca bu formül başarıyla uygulandı, peki yerine kim gelecek ve ne değişecek?

        25 YIL SONRA GELEN İSTİFA

        DİLE kolay, bir yayın organında 25 yıl yönetici olmak kolay değil. Graydon Carter’ın istifasında “metal yorgunluğu” elbette bir faktör.

        Ama bir de dönem değişti...

        Artık dünya 25 yıl önceki ezberlerle ilerlemiyor ve bir medya yöneticisi, kendisini ne kadar güncellerse güncellesin zamanın acımasızlığına yeniliyor.

        Şöhret kültürünün yüceltilmesi bile bir başka çağın eseri artık. Dahası Carter zamanında dışarıdan gelip özendiği, parçası olmak istediği yerleşik düzenin en önemli simalarından biri oldu. Dolayısıyla bu “dışarıdan bakan hayran” perspektifi de zamanla gitti. İnternet çağında böyle bir bakış açısına ihtiyaç var mı tartışılır ayrıca.

        BİZDE OLSA

        Kendi kendime hep yıllarca hayal kurardım, bizde Vanity Fair olsa nasıl yapardık diye...

        Üstsüz bir Selahattin Demirtaş ile Rojin’i ayna kapağa çıkarabilir miydik acaba?

        Arda Turan ve o dönemki sevgilisi artık kimse bize poz verir miydi?

        Geçmişteki Babıâli sırlarını, Yeşilçam dedikodularını en ince ayrıntısına kadar kim yazardı?..

        Şimdi bakıldığında çok eskimiş fikirler gibi geliyor, çünkü dönem değişti.

        SIRADA ANNA VAR

        YAYIN yönetmeninin de başlı başına bir şöhret olacağı 90’lı yılların bir basın alışkanlığıydı. Önce Vanity Fair, sonra New Yorker’da Tina Brown yaptığı gazeteciliğin yanı sıra verdiği partiler, arkadaşları, gittiği yerler ve giydiği kıyafetlerle bile anılırdı.

        Bunun bir benzer formülünü Türkiye’de Ertuğrul Özkök başarıyla uyguladı, görevden ayrıldıktan sonra da yayın yönetmenliğini şöhrete dönüştüren bir figür daha gelmedi bizde.

        ABD’de tek bir star editör kaldı: Anna Wintour. Vogue’un yayın yönetmeninin hakkında kitaplar, belgeseller ve o meşhur “Şeytan Prada Giyer” filmi bile yapıldı. Wintour da bu görevde sonsuza kadar kalmayacak kuşkusuz. Onun vedasıyla şöhretli yayın yönetmenleri devri tamamen kapanacak.

        **************

        CONDÉ NAST KÜLTÜRÜ

        -VANITY Fair, Vogue gibi dergilerin bağlı bulunduğu Condé Nast yayın grubu, aşırı para harcaması ve yöneticilerine çok bonkör davranmasıyla biliniyor. Her akşam Condé Nast yazar, editör ve yöneticileri siyah Lincoln arabalarla eve bırakılıyor.

        -Paris Moda Haftası’na gidecek Vogue çalışanlarının bavulları önceden kargoyla kalacakları otele yollanıyor. En lüks otellerde gerekirse haftalarca odalar birleştirilerek geçici ofisler oluşturuluyor.

        -Şirket kuralları gereğince bütün yazar ve yöneticiler, iş seyahatine first class kabininde uçuyorlar.

        - Hemen her öğlen üst düzey Condé Nast çalışanlarını şehrin meşhur lokantalarında yemekte görmek mümkün. Faturalar şirkete yazdırılıyor. Dergi grubu Manhattan’ın güneyine taşındığından beri o bölge, yeni açılan oteller, lokantalarla kalkınıyor ve buna “Condé Nast etkisi” deniyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar