Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - TÜRK liberali orijinal değildir, Batı’da gördüğünü aynen kendi ülkesine adapte etmek ister. Uysa da uymasa da kafasındaki şablona göre bir şey uydurur, sonra da ona inanmaya başlar.

        - Türk liberali sabit fikirli ve dar görüşlüdür. Bütün söylemi birkaç kalıp cümleden ibarettir. Televizyona çıkar sürekli askeri vesayetten bahseder, liberal ekonominin nimetlerinden dem vurur ve tarım toplumuna nefret kusar.

        - Türk liberalinin ezberletilmiş düşmanları bulunur, yaptığı düşmanlık ise bir süre sonra karikatürize olur. Atatürk, Cumhuriyet değerleri, laiklik klişeleşmiş cümlelerle saldırdığı değerlerdir, bunun aydın olmanın bir zorunluluğu olduğuna inanır.

        - Türk liberalinin var olabilmek için başkasının mağduriyetinden pay kapması zorunludur. Dönemine göre Kürt meselesi, Ermeni soykırımı iddiaları, başörtüsü estetize edilmiş toplumsal infial konularıdır, hangi dava prim yaparsa liberal onu sahiplenir.

        - Türk liberali klancıdır, aşiret düzeni işler. İletişim Yayınları çevresi onay merciidir, Murat Belge ise şeyh. Birkaç kişinin okuduğu kitapların özetinden, kulak dolma sohbetlerden etkilenerek dünya görüşünü şekillendirir.

        - Türk liberali network’çüdür. Ağını genişletmek, başkalarıyla temas kurmak, telefon rehberine yeni isim ekleyip kokteyl partilerde sosyalleşmek en iyi bildiği iştir. Yabancı diplomatlardan gazetecilere kritik noktadaki isimleri ağırlamakta üzerine yoktur. Bu sayede dünyada adından bahsettirir.

        NESİNİ Mİ ÖZLÜYORUM?

        Liberaller hep yanıldı, hep yanılttılar. Ama öyle ya da böyle tartışmayı hep belli bir çıtanın üzerinde tuttular. Bir kaliteleri vardı. Kimi iyi okullarda okumuş, doktora yapmış, profesörlüğe yükselmişti hatta...

        Eski TRT açık oturumlarını, “Siyaset Meydanı”nın ilk yıllarındaki tartışmaları düşünün, bugünle kıyaslanmayacak kadar entelektüel polemikler yaşanıyordu. En azından ortaya bazı kavramlar atılıyor, bunların içleri doldurulmaya çalışılıyor ya da karşı taraf kavramların içi boşluğuyla taca çıkarılıyordu.

        Liberalleri hep eleştirdim ama doğrusu tasfiyeleriyle tartışma hayatımızda açılan boşluğu hiç hesap etmemiştim...

        En azından ortaya bazı fikirler atıp tartışmanın fitilini alevlendirmişlerdi... Bu bile bir zenginlikmiş meğerse.

        İkinci Cumhuriyet, Karl Popper, devletin küçülmesi, paralı üniversite, profesyonel askerlik, özerklik gibi konular gündeme gelmişti. Katılın katılmayın, iyi birer fikir egzersiziydi hepsi.

        Şimdi liberaller yok... Meydan içi boş polemiklere kaldı. Entelektüellik adına üretilen bir fikir, günlerce tartışılan bir kavram, kitleleri etkileyecek bir kitap yok...

        Hepimiz de tembelliğe alıştık... Yazık... Liberalleri bile arar hale geldik.

        **************

        OĞAN MI OGAN MI?

        ÖNCEKİ gün gazeteye yazımı Ayhan Oğan diye yolladım, editörler Ogan diye düzeltmiş baskıda. Habertürk haber ve köşe yazılarında Ogan diye yazıyor, Hürriyet ise Oğan... Kafam karıştı.

        En iyi kendisi bilir diye önce resmi Twitter hesabına baktım, orada Ogan.

        Aynı hesaptan Facebook sayfasına yönlendiriyor, orada ise Oğan.

        İşin içinden çıkamadım.

        Yeni bir devlet kurmadan önce şu soyadı meselesini bir netleştirsek?

        **************

        HÜRRİYET ADAMI BOZUYOR

        YAZILARINA son verilen Akif Beki’yle konuştum, “Herkesin başına gelebilecek bir şey benim de başıma geldi” dedi Hürriyet’ten çıkarılmasıyla ilgili. Grubun kendisine hissettirdiği bir sıkıntı yokmuş, uzun zamandır yaşadıkları bir gerilim de. Aniden olmuş.

        Nereden nereye geldik...

        Hürriyet küçük bir hesapla iktidarla ilişkilerini iyi tutmak için almıştı Akif Beki’yi, hem de Oktay Ekşi’nin yerine yerleştirmişti. Eski köşe sahibinin laneti mi acaba, dönem dönem eleştirel yazılar yazan Beki son zamanlarda sıkı bir muhalif oldu.

        Sadece o mu? Benzer bir görevle gazeteye yerleştirilen Taha Akyol da yanlış ata oynadı, sanki doğuştan muhalifmiş gibi yazılar yazıyor şimdi. Mangalda kül bırakmıyor, hükümeti en sert eleştiren o.

        Ne zamandır söylüyorum; benim gibi Abdülkadir Selvi’nin yazılarını satır satır okursanız onda da bir “gizli muhaliflik” hissetmeniz mümkün. Kemal Kılıçdaroğlu’yla bu kadar sık konuşan başka bir köşe yazarı yok mesela... Zaten tüm iyi niyetiyle çaktırmadan eleştirileri gizliyor yazılarına...

        Kısacası bu gazeteye giden değişiyor.

        **************

        #YemeİçmeRaporu

        ABARTILI ÇEŞME MEKÂNLARI

        FERDİ BABA: Genelde hesapları kontrol etmiyoruz, lokantacılar da bu açığımızı bildiklerinden adisyonlara gizli harcamalar ekleme konusunda usta. Port Alaçatı’daki Ferdi Baba’da hesapta servis ücreti var. Garsona “Bahşiş hesaba dahil mi?” diye soruyorsunuz, hayır diyor. “Peki bu servis ücreti ne?” dediğinizde de “Garsonların maaşı için” diyor. Nasıl yani? Londra’daki lokantalarda yüzde 12 servis hesaba dahil, New York’ta yüzde 18-20 arasında vermeniz bekleniyor, Miami’de de yüzde 18 hesaba dahil. Türkiye’de de bahşiş işi bir standarda bağlansa da Ferdi Baba gibi mekânlar böyle küçük kurnazlıklara başvurmasa... Bir de bankalar şu kredi kartına bahşiş ekleme olayını ne zaman yayacaklar? Türkiye’de bildiğim bir tek yıllar önce Changa yapmıştı bu işi. Pek çoğumuz nakit bile taşımıyoruz artık yanımızda.

        YEK: Gerçekten Hürriyet’in Kelebek ekinde bu mekânın sürekli en iyi seçilmesini merak ediyorum, sahibi nasıl ağırlıyor da durmaksızın manzarası güzel, yemekleri vasat bu lokanta övgülere boğuluyor... Ya magazin yazarının ağzının tadı yok ya da bilmediğimiz bir hesap dönüyor. Zira Yek’e iki kere gittim, ikinci sefer sırf ilkinde yanıldım mı diye ikinci bir şans vermek için... Ciddi bir lezzet sorunu var yemeğinde bu kadar iddialı bir mekânın. Patlıcan salatasında patlıcanların acısı hissediliyor, makarnalar o kadar yumuşak ki sosun içine karışmış adeta. Garsona “Al dente” nedir biz öğretmek zorunda kaldık, sonunda fazla haşlamasınlar diye tarif ettik. Az pişmiş et gri renkte geliyor, hemen her tabakta bir tuz sorunu var... Konmamış gibi... Fiyat deseniz bir servet, servis ise o kadar kötü ki... Buna rağmen Kelebek’te sürekli övgülere boğuluyor. Ben de bunu anlamıyorum. Her konuyu Faruk Bildirici’ye havale etmek istemiyorum, ama onun kadar temiz gazeteci kalmadı neredeyse basında.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar