Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Manchester'daki terör saldırısının çok net bir hedefi vardı: Genç kızlar ve anneleri. Pop şarkıcısı Ariana Grande’nin en büyük hayranı, sahnede gördükleri kadın gibi olmayı idealize eden genç kızlar. Ben bu yazıyı yazarken Manchester’dan gelen haberlerde onlarca çocuğun patlamanın çevresindeki otellere sığınıp annelerini beklediği haberini geçiyordu ajanslar.

        Pek çoğu tek başına konsere gidemeyecek yaşta olduğundan annelerini de beraberinde sürüklemişti Grande’nin konser izleyicisinin neredeyse tamamını oluşturan bu genç kızlar.

        Ariana Grande henüz ergenliğe bile erişmemiş bu genç kızlar için bir idol. Epey nefret edeni, müziğini eleştireni, hatta sahnede aşırı cinsellik çağrıştıran imajına karşı çıkanlar da var.

        O ise coşkuyla kadın cinselliğini savunuyor, kadını yüceltiyor. Gerek kostümleri, gerekse de davranışlarıyla kendi bildiğinden bir damla bile taviz vermiyor. Aslında cinsellikle ilgili kalıplaşmış söylemlere, tabulara kendi cıvıl cıvıl kişiliğiyle saldırıyor bir yandan da. Bir kadının hem genç, hem sevimli, hem de seksi olabileceğini gösteriyor.

        PLANLI BİR HEDEF

        Bir yanı çocuksu bir güzelliği barındırıyor, bir yandan da kadının çekiciliğini sonuna kadar sergiliyor Ariana Grande. Genellikle onu eleştirenler, insanların belli bir kalıba hapsolmasını gerektiğini dikte eden, kadınların özgürce kendi cinselliğini yaşamasını kısıtlayan kafalar.

        Bu zihniyet, genç kızların sahnede hayranlıkla izledikleri bu figürde kendi özgürlük ideallerini gördüklerini de anlamıyor. Ama dünya çapındaki milyonlarca genç kız, hiç kimseye hesap vermek zorunda hissetmeden ona hayran olmaktan, kendilerini onunla ifade etmekten vazgeçmiyor.

        Zaten tam da bu yüzden Manchester’daki saldırının Ariana Grande konserini hedef alması tesadüf değil. Terör saldırısını kim yaparsa yapsın terörizmin hedefi her zaman insanları yaşam tarzından vazgeçirmek, özgürlüklerini kısıtlamak, hayatlarını karartmaktır.

        Bu konseri hedef alan teröristler, seyircinin arasında kimin olduğunu biliyorlardı ve bile bile kadınları ve çocukları yok etmek istediler. Teröristler, küçücük çocukları hedef alacak kadar sapkın olsalar da saldırı plansız ve tesadüf değil, aksine vermek istediği mesaj açısından son derece planlı bir hedefti bu konser.

        Bir yandan doğurganlığı, bir yandan geleceği, tarih boyunca hep özgürlük mücadelesinin en ön safında yer almış kadının yok edilebilir olduğunu göstermek istediler. Diğer yandan da kendi düşmanlıklarından hiç kimsenin muaf olmadığını kanıtlamaktı amaçları.

        #BulutsuzlukÖzlemi

        O şarkı nasıl yazıldı?

        Pazargünü “Sözlerimi Geri Alamam”ı yazınca epeydir konuşmadığım dostlardan da haber geldi. Önce Sina Koloğlu aradı ve perşembe akşamı Zorlu Center’da “Yaşamaya Mecbursun”un 20. yılı vesileyle verecekleri konsere davet etti. İstanbul’da olsam mutlaka giderdim, ama Los Angeles’ta olacağım.

        Aklım kalmadı değil, zira “Yaşamaya Mecbursun” Türk rock’ının en iyi canlı konser kayıtlarından biridir. Bir zamanlar, kasetli yıllarda, ne çok dinlemiştim. Özellikle Nejat Yavaşoğulları’nın açılıştaki “Uzun yorucu bir kışın sonunda buradayız, kara kışın sonuna doğru” cümlesi nedense aklıma hep yer etti...

        IRMAK MI, ÇAY MI?

        Sina’dan sonra Bulutsuzluk Özlemi’nin kurucusu Yavaşoğulları’ndan bir mesaj aldım. “Sözlerimi Geri Alamam”daki “Yine aşınca çayın suyu boyunu” sözünü bir müzik eleştirmeniyle tartıştığımı yazmıştım. “Bu tümcenin tartışıldığını bilmiyordum ama ne şekilde anlaşılıyor diye merak da ediyordum” diyor. “Müzik tarihinde ilginç örnekleri var, bazen tümcelerin değişik ve herkesin kendisine göre pay çıkararak dinlendiği biliniyor. Hatta şiirde de bu var.”

        Peki Nejat Yavaşoğulları ne anlatmak istemiş: “Ben aslında diyalektik felsefenin ilk düşünürlerinden Heraklitos’un ‘Yıkandığımız ırmak her gün aynı ırmak değildir’ lafından etkilenmiştim, ama hece sayısı gelmiyor ve uzundu. 25 yaşın verdiği cesaret ve belki de deneyimsizlikle ‘Yine aşınca çayın suyu boyunu’ dedim aynı anlam çıkar diye düşünerek... Nereden nereye işte...”

        “Sözlerimi Geri Alamam”ın gerçek bir klasik olduğunu tek bir cümlesini yaratıcısıyla bugün bile tartışabilmemiz kanıtlamıyorsa daha ne kanıtlayabilir? Bulutsuzluk Özlemi 1990 yılında bu şarkıyı koydukları albümlerine “Acil Demokrasi” sloganını eklemişlerdi... Sözlerini hâlâ geri almıyorlar.

        NEVŞİN MENGÜ YAZIK ETTİ

        Herhangibir cepheye iliştirilmemiş gazeteciler mevkilerini kaybedince öfkeleniyorum, çünkü onların boşalttıkları yere yetersiz yedek oyuncular yerleşiyor... Ama bir de Nevşin Mengü gibi epey bir zamandır hedefte olan birinin kendi ipinin çekilmesi için bariz bir şekilde malzeme verdiğini görünce kızıyorum.

        Bu bir akıl tutulması mı?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretiyle ilgili yorumunu dinledim. Yazılı metin olarak okunsa hiçbir şey yok, ama öyle alaycı bir dil kullanıyor ki... Görüşmenin süresi zaten bir sır değil, herkes de yazdı... Bunu aktarırken ses tonundaki küçümseme gizlenir gibi değil.

        GEZİ HÜSRAN DEĞİL

        Kaldı ki gaza gelmeye niyetli kesimlerin inandığının aksine Erdoğan’ın ABD gezisine bir hüsran da denemez.

        ABD’yi en iyi tanıyan gazetecilerden Aslı Aydıntaşbaş geçen gün, üstelik de Cumhuriyet’te yazdı: Erdoğan tam da istediği gibi ABD’yle temiz bir sayfa açtı, Trump yönetiminden de herhangi bir eleştiri ya da baskı almadı. Dahası birlikte verdikleri pozla Batı basınındaki Erdoğan karşıtı söylemlere adeta nanik yaptılar.

        Her şey bir yana, tam da medyada herkesin konumu bu kadar hassasken biraz daha dikkatli olmak çok mu zor? Nevşin Mengü küçük dengeler ve ince ayarlarla alanına sahip çıksa çok daha hayırlı olurdu. Kendini az da olsa ifade edebilmek, hiç edememekten daha kıymetli çünkü. Şimdi ekrandan alındı, sosyal medyadaki birkaç isyan dışında ne kazandı?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar