Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çocukluğumunbir bölümü orduevlerinde geçti. Boş vakitlerini makul fiyatlı tesislerde geçiren “teyze”lerin saç modelleri bile aynıydı.

        Sırf zorunlu askerlik yüzünden orduevinde kuaför, garson, kapı görevlisi gibi çalışmak zorunda bırakılan gencecik erler, bu teyzelere göre onlara hizmet etmeye mecburdu. Kuşkusuz orduevinin işlemesi için de personele gerek var, ama gencecik insanları hayatlarından koparan bu geçici arayı vatan göreviyle meşru kılmak zor.

        Bu gençlerin yaptığının aslında ciddi bir fedakârlık olduğunu ne devlet, ne de orduevleri ziyaretçileri anladı. Erler besin değer zincirinin en altındaki tabaka olarak muamele gördü; yıllardır orduevinden içeri adım atmadım ama bu ilişki dengesinde çok bir şey değişmemiştir eminim.

        Hatırladığım en büyük özellikleri, kendilerini bulundukları sınırlı alanın sahipleri ilan etmeleriydi.

        ORDUEVİ DIŞINDA

        Hayatını vatan görevine adamış erkeklerle evli olmak dışında Türkiye’ye hiçbir somut katkısı olmayan bu orduevi kadınları hep erleri hor gördü; hem küçümsedi, hem alenen aşağıladı. Kim bilir kaç er yaptıkları basit bir hatadan dolayı şikâyet almış, bedel ödemek zorunda kalmıştır.

        Yıllar içinde bu teyzeleri orduevi dışında da fark etmeye başladım. Orduevi kuaföründen değil MOS’tan çıkıyorlardı, fonda lüks otel lobileri, lokantalar, alışveriş merkezleri vardı.

        Mekânlar değişse de tavır hep aynıydı. Bütün çıraklar, garsonlar, şoförler, tezgâhtarlar, gündelikçiler, kasiyerler insan değil onlarla doğuştan hizmetle yükümlü birer modern zaman kölesiydi onlar için. Asgari ücretle çalışmaya mahkûm, kendi sesleri ve itirazları önemli olmayan bir kitle görünmezdi hep. Zenginlerin lokantalarda sipariş verirken kullandıkları dile ve bahşiş verirken nasıl ellerinin titrediğine dikkat edin, anlayacaksınız.

        Genelleme yapmak doğru değil, ama CHP’nin kemik seçmeninin bende yarattığı etki de ev kadınlarıyla orduevindeki teyzelerin karışımı. Bu kitlenin en büyük yanılgısı, kendilerini Türkiye’nin gerçek sahibi olduklarını düşünüp, bütün kararlarını bu yanılsamanın yarattığı çarpık dünya görüşüne göre vermeleri.

        EZİLMİŞLERİN İSYANI

        Hayır, “Cumhuriyet eliti” diye aşağılanmaya çalışan bir kesimden bahsetmiyorum. Cumhuriyet eliti bu ülkenin çimentosudur, kuruluşuna katkıda bulunmuş, kendi gelişimini ülkenin de gelişmesi için adamış kahraman insanlardır.

        Asıl itirazım sadece büyük kentlerde yaşadığı, sosyo-ekonomik katmanda daha yukarıda olduğu için kendini ayrıcalıklı sananlar. Bu kitle orduevindeki erler gibi yıllar içinde imam hatip mezunlarını, başörtülüleri, Kürt ve Alevi gençleri, Ermenileri, eşcinselleri ve başka azınlıkları yok saydı. Eğitim almanın, iş bulmanın sadece kendi hakları olduğunu düşündü.

        Sınırlı sayılarıyla Türkiye’ye hâkim olmaya, o dönem bitince de CHP’nin sahipliğine soyundu. Erdoğan’ın yükselişindeki en önemli faktör olan ezilmiş insanların isyanını bile okuyamadı, okuyamamaya devam ediyor.

        Halbuki 15 sene içinde Türkiye çok değişti, itiraz da çeşitlendi. Artık muhalefet dediğimizde sadece oyu sınırlı ve pseudo Atatürkçü, orduevi kadını duyarlılığını temsil eden bir kitleden söz edemeyiz. Milyonlarca insanların izlediği videoları yapan, zekâ ve yaratıcılıklarını bazen attıkları tek bir tweet’le gösteren, kimseyi dil, din, ırk ve hatta ekonomik gerekçelerine göre kategorilere ayırmayan dinamik ve mobilize olmaya hazır bir kitle var.

        Bunlar Türkiye’nin kayıp kuşağı.

        Yüzde 49’un lideri

        Referandumdayüzde 49’u oluşturan sadece CHP seçmeni değil, CHP’de karşılığını bulamayan, CHP’den daha da açık görüşlü, özgürlükçü, zeki, yaratıcı ve sayıları hiç de az olmayan bir kitle. Bu insanları ve taleplerini görmezden gelemeyiz.

        Ama mevcut siyasi alternatifler içinde bu titreşimin ulaştığı bir merci henüz yok.

        Belki biraz HDP, ama PKK bagajı onun sınırlarını genişletmesine engel oluyor. Selahattin Demirtaş’ı bile harcayan bir yük bu.

        Bu insanlar hiçbir zaman kendilerini temsil etmeyen Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermeyecek. Bu yeni dili anlamayan bir lider bu kitleyi temsil edemez çünkü.

        Bu insanları hiçbir zaman tek meziyeti şeceresi olan Gülsün Bilgehan da temsil etmeyecek.

        Yüzde 49, Türkiye’nin bu kayıp kuşağının rakamıdır aslında. Ortada kalmış, kendi karşılıklarını siyasette bulamayan bir kuşak.

        Bir zamanlar “Siz hâlâ annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz” diyen başarılı bir reklam kampanyası vardı. Şimdiki genç nesli, annelerinden ayıran sadece marka tercihleri değil, margarin vasatlığını toptan reddetmeleri. “Kurtlar Vadisi” değil “Game of Thrones”.

        Reha Muhtar’ın yaydığı sloganı biraz çarpıtarak uyarlayıp, “Bu insanlar nerede kalacak, nerde bu lider” sorusunu sormamızın tam zamanı.

        Çözüm CHP değil

        Ben epey bir zamandır CHP’nin kapısına kilit vurması gerektiğine inanıyordum.

        Şimdi o kadar emin değilim. Yüzde 49 “Hayır” oyunda birleşse de bu CHP’ye yansımayacak, aksine daha da bölünmüş bir kitle var.

        CHP’nin gideceği yön neredeyse Avrupa’daki neo-milliyetçi partiler gibi kendilerinden olmayan hiç kimseyi kabul etmeyen insanlara hitap edecek bir oluşum. Kürtlerden, Suriyeli göçmenlerden, eşcinsellerden nefret eden ve içi boş propagandayla kolaylıkla galeyana gelen bu parti, orduevi kadınlarını ve İzmirli teyzeleri temsil etmeye devam etsin: Mecburen CHP’ye oy verenleri çıkarsak sınırlı bir yüzdeye sahip olacaklar.

        O videoları çeken, sandık başında görev yapan, ailelerinin itirazına rağmen Berfin adlı kız arkadaşlarıyla aşk yaşamaya devam bu genç insanlar için en zorlu ama ödülü en kuvvetli süreç başladı aslında: Tırnaklarıyla kazıya kazıya yeni bir hareket inşa etmek.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar