Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birkaç sene önce New York’ta bir lokantada tam yanımdaki masada Lou Reed ve Julian Schnabel baş başa öğlen yemeğindeydi. Dip dibe olduğumuzdan konuşmalarını dinlemek, her hareketlerini izlemek mümkündü.

        Schnabel’in iPhone’una bir ara moda olan ahize kulaklık takılıydı; o dev plastik kırmızı telefon ahizesi. Öyle absürttü ki Lou Reed’in de tuhafına gitmiş olmalı, ne olduğunu sordu. Ama yanıtla çok da ilgilenmeden yemeğine devam etti.

        Arada zoraki sohbet ediyorlar, masada genellikle uzun sessizlikler oluyordu. Sık sık telefonlarıyla oynuyorlardı.

        Mecburen buluşmuş gibi değillerdi de daha çok bu dünyadan, buluşmaktan, âdetlerden, öğle yemeğine gitme fikrinden bezmiş gibilerdi. Dünyanın en önemli şarkı yazarlarından birine hiç benzemiyordu o öğlen Lou Reed. Daha çok sıradan bir yaşlıydı o gün.

        Bu yemekten çok kısa süre sonra Lou Reed öldü. O yemeğin anlamı da tabii katlanarak büyüdü hafızamda.

        Zaman zaman hâlâ o lokantaya gidiyorum, bazen aynı masaya oturtuyorlar. Yanda oturanlara “Biliyor musunuz bir zamanlar Lou Reed’in oturduğu taburedesiniz” demek istiyorum ama benimle aynı heyecanı paylaşmayacaklarını düşünüp vazgeçiyorum.

        Roland Barthes, “Camera Lucida” kitabında Napoleon’un erkek kardeşi Jerome’un bir fotoğrafını görüp de “Bunlar İmparator’a bakan gözler” diye heyecanlandığında etrafında kimsenin etkilenmediğini yazar. “Hayat böyle küçük yalnızlık anlarından ibarettir.”

        Hayatının bir döneminde rock müzik dinleyip müziğin dünyayı değiştireceğini düşünen herkes eminim ki şarkıların yanı sıra yıldızlarla ilgili anlatılan efsanelere de tav olmuştur. Dünyada rock yıldızlığından daha yüce bir mertebe olabilir mi?

        Herkesten daha fazla sevişen, herkesten daha fazla gezen, daha güzel giyinen, dahası hayatları hepimizinkinden daha renkli olan insanlar rock yıldızları. Dokundukları ne varsa mitolojik bir anlam kazanır. Fender gitar Musa’nın asasıdır artık, rock hikâyeleri ise İncil’den birer anıt.

        Ne yazık ki her rock yıldızı öldüğünde onların birer ölümlü olduğu gerçeğiyle de yüzleşmek zorunda kalırız. Bana şaşırtıcı gelen Lou Reed’in yaşlanmış oluşuydu. Hiç yaşlanmaması, biz fanilerin geçtiği süreçlerden geçmemesi gerekiyordu. Sadece işlerinin ölümsüz olması adil değil.

        Yaşlı Lou Reed’in yüzünde yorulmuş, ölümünü bekleyen, kendisi de yaşlanmış rock kültürünün de izi vardı.

        Austin’de dört bir yandan rock müzik sesleri yükselirken, günlerdir rock hikâyeleri dinlerken düşündüm:

        Rock artık ölmek üzere olan bir kültür, ama onu nasıl kurtabiliriz?

        YA ROCK GAZETECİLERİ NASIL ÖLÜR?

        BANA Lou Reed’i hatırlatan önceki gün Austin’deki SXSW Festivali’nde Rolling Stone Dergisi’nin düzenlediği bir paneldi. İki efsane, iki de yeni yazarı rock gazetecisi olmaktan, yoldan hikâyelerden bahsediyordu.

        Yıllardır imzalarından tanıdığım ve yazılarıyla büyüdüğüm David Fricke ve Will Hermes sadece yaşlanmış gözükmüyor, 70’li yıllarda donup kalmışlar adeta.

        Kıyafetler, saç modelleri, umursamazlıkları ama daha da önemlisi rock müziğine hayranlık ve bağlılıkları aynı.

        Will Hermes çok detaylı bir Lou Reed kitabı üzerinde çalışıyor; Reed hiç kimseyle onunla olduğu gibi konuşmamıştı yaşadığı süre boyunca.

        Mick Jagger ilk görüşmelerinden beri adıyla tanıyormuş Fricke’i. Keith Richards kimseye konuşmazken ona dört saat ayırıyor, dahası o gelecek diye otel odasını topluyor. New York’ta konsere gelen INXS’in solisti Michael Hutchence akşam yapacak bir şey bulamayınca Fricke ve eşinin evine gidiyor zamanında.

        Tabii bambaşka bir dönemin şartlarında kurulan ilişkiler bunlar. O zaman müzik de gazetecilik de başka dinamiklerle ilerliyordu.

        SADECE İŞ İLİŞKİSİ

        Panelde Rolling Stone’un yeni kuşak iki yazarı Josh Eells ve Brittany Spanos’un anlattığı hikâyeler o kadar çarpıcı değildi. Justin Bieber veya Taylor Swift’le söyleşi yapan Eells, eski kuşak rock gazetecilerinde görülen heyecanla bahsetmiyordu onlardan. İki taraf için de bir iş ilişkisi bu artık, aynı kültürü soluyan ve besleyen kişiler değil rock yıldızıyla rock gazetecisi. O iç içe ilişki kayboldu.

        Geçen sene pek çok müzik efsanesinin ölümüne tanık oldu dünya.

        Daha geçen gün 90 yaşındaki Chuck Berry de gitti bu dünyadan. Liste giderek kısalıyor artık.

        Tıpkı rock yıldızları gibi rock gazetecileri de giderek hayatlarını kaybediyor ve onların da yeri dolmuyor. Bugün Rolling Stone Dergisi’ni yaratan efsane yazarlar 70’li yaşlarında; bir kısmı hayata veda etti. Tıpkı rock yıldızları gibi onların da yerleri dolmuyor.

        Böyle böyle rock kültürü de yavaş yavaş kendi ölümüne hazırlanıyor.

        AUSTİN'DEN YEME-İÇME NOTLARI

        - EPEY bir mesafeyle gidilen Salt Lick’in şöhreti dünyaya yayıldı. Austin’in dışındaki bu barbekü cennetinde saatlerce kuyruk bekleniyor. İçki yok, dışarıdan getiriyorsunuz. Dev bir yer ama hafta sonu masa bulabilirseniz ne âlâ.

        - Meksika sınırında olmasından dolayı Teksas aynı zamanda taco da demek. Austin özellikle kahvaltı taco’larıyla meşhur. Bir gün olur da yolunuz düşerse Torchy Tacos’u not edin.

        - Yerel hamburgerci zinciri P. Terry’s’in özellikle patates kızartmaları mutlaka denenmeli.

        - Hemen her yerde iyi yemek var. Genellikle de kamyonların içindeki mutfaklarda pişiyor. Birkaç sene önce New York’ta başlayan bu yemek kamyonları modası Austin’i tamamen ele geçirmiş durumda.

        - Cooper’s’ta bir ızgara sosis yedim. Ertesi gün tekrar gittim.

        - Çok tuhaf ama yediğim en iyi croissant’lardan biri de Quacks isimli fırında. Birkaç sene önce geldiğimde tatmıştım, hâlâ unutamadım. Yine denedim, Paris’ten iyi.

        - Yemekler o kadar ağır ki, bir süre sonra yediğim her şeyden iğrendim ve sanırım önümüzdeki hafta hiçbir şey yemeyeceğim.

        KİMLERİ İZLEDİM?

        - SNOOP Dogg’u ABD’deki ceza sisteminin adaletsizliğine dair bir panelde dinledim. Sahnede onunla birlikte ABD’nin siyasi olarak en etkili (ve muhafazakâr) işadamlarından Koch kardeşlerin bir temsilcisi vardı. Cezaların haksız derecede ağır olduğunda ilk kez farklı kesimler birleşmişti.

        - Atlantalı rap’çi T.I. polis şiddetini konu olan kısa filmini ilk kez Austin’de gösterdi.

        - Geçen sene “I Took a Pill in Ibiza” şarkısı her yerde çalınan Mike Posner şiirlerini okudu.

        - Canlı performansta yakaladıklarım: Gucci Mane, Meek Mill, Lil Wayne, Desiigner ve Ty Dolla $ign.

        - BBC Radio’da ünlenen şimdi programını Apple Music’in altındaki Beats Radio’ya taşıyan müzik endüstrisinin bu aralar en önemli DJ’i Zane Lowe’un konuşmasını yakaladım.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar