Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sürekli “Amerikan Rüyası”nın aşılandığı filmleri izleyerek büyüyen nesilden olarak her zaman sevmişimdir o kıtayı. Uçaktan iner inmez büyüsüne çekildiğiniz, cebinizdeki son kuruşa kadar elinizden alınmaya programlanmış bir sistemin içine girdiğimi anlamam biraz yaş almamla doğru orantılı olarak gelişti tabii ama yapacak bir şey yok. Amerika’nın en sevdiğim köşesi Los Angeles ise bu gidişimde Amerikan Rüyası’nda derin bir yara açtı bende. Ünlü ‘Şöhretler Kaldırımı’nın üzerindeki bir otelde kaldığım için bu rüyanın tam da göbeğinde sayılırdım ama şehre ayak bastığımdan beri her köşede karşılaştığım evsiz insanların sayısının bir hayli fazla olması rüya görmenizi engelliyor. Şehrin her noktasına dağılmış 60 binin üzerinde evsiz hayatta kalabilme savaşı verirken çok rahat rüyaya dalamıyorsunuz doğrusu. Üstelik evsizlerin hepsi mültecilerden oluşmuyor, evet içlerinde çok sayıda göçmen var ama bir sürü de Amerikan vatandaşı var. Benzer bir duyguyu doğasına hayran olduğum Dominik’te de yaşamış, halkının fakirliğinden tabiatın tadını çıkaramamıştım. Benzer duyguları Amerika sınırları içinde yaşamak çok şaşırttı.

        STAR OLACAKSIN!

        Los Angeles, Amerika sınırları içinde en çok göç alan şehirlerin başında. Çünkü herhangi bir konuda ünlenebilmek için ihtiyacınız olan Hollywood burada. Buradaki yaşamın ana amacı ünlüler dünyasına girebilmek ama o zamana kadar da garsonluktan satış görevlisi olmaya kadar pek çok meslek deniyor insanlar. Amerikan starlarının hemen hepsinin hikayesinde bu meslekleri denemesinin ana nedeni bu aslında. Her an bir stara da rastlayabilirsiniz, ünlü bir yapımcıya da, gözünüzün açık olması lazım.

        FİLM TADINDA

        Los Angeles’a tepeden bakan Hollywood yazısı kadar ikonik bir yer varsa o da meşhur iskele Santa Monica Pier. Iron Man’in kıyafetinin güçlerini denerken üzerinden geçtiği iskele de Forrest Gump’ta Tom Hanks’in yürüdüğü yerler de burada. Hani kalabalıkta çocuğunu kaybeden kadının dehşete kapıldığı lunapark da, sahilde eğlenen gençlerin karşılarına çıkan cesedi buldukları iskele de burası işte. Film seti turlarına katılabilirsiniz belki ama metroyla Santa Monica’ya gelip tek başınıza dolaşabilmek bedava!

        ***********

        LOS ANGELES’TA OLAN BİTEN

        Ölüm Müzesi: Her şeyin müzesini yapan Amerikalılar ölümün de yapmış. Daha girişte gözünüze çarpan “Death is Everywhere” yazısı sinirinizi bozmaya yeterken müzenin planını nefes aldığınız için şükretmemeniz için yapmışlar.

        Yumurta manyaklığı: Yumurtanın her türlüsüne bayılanlar için Eggslut, sabah 8.00’de açılıp 16.00’ya kadar kahvaltılık veren bir mekân. Kavanoz içinde gelen ve patates püresiyle servis edilen yarı pişmiş yumurtalar (Slut) ve içini zevkinize göre doldurabildiğiniz yumurtalı sandviçler inanılmaz lezzetli.

        Birçok önemli derginin yılın en iyi restoranı ödülünü verdiği HLAY (Here’s Look at You), ünlü şef Jonathan Whitener’in yaratıcı ellerinden çıkma. Özel kurulmuş turşular, mai tailer derken Koreatown’ın içinde açılan ama Kore yemekleri içermeyen restoran şaşırtıyor.

        Çin Mahallesi’nin en yenisi Oriel, Fransız mutfağı ve tavanından sarkan yeşillikleri ile Fransız Bistro’sunda aradığınız her şeyi içeriyor. Fransızlığın etkisi olsa gerek, restorandan romantik duygular fışkırıyor. Sonradan öğreniyorum ki kısa süre içinde ilk randevular için ideal mekân olmuş çıkmış.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar