Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CEM Yılmaz’ın tur bindirme hikâyesine ikisinin de izleyicisi olarak cevap verebilirim sanırım. Cem Yılmaz şehirde başladı, şehirli komediler çekti, her zaman ana konusu zenginlik oldu. Bizi parasıyla hem dövdü hem güldürdü.

        Yılmaz Erdoğan ise daha yöre insanı, şehir hayatındansa Doğu’da olup bitenlere kafa yoran biriydi. Fakat son oyunu ‘Münaşaka’da parayla derdi olmayan bir adamın İstanbul’un gürültüsünden sıkılıp sayfiyeye yerleşme hikâyesini anlatıyor. Yani belki Cem gibi parasını gözümüze sokmuyor ama biraz düşünürseniz anlattığı hayatı kurabilmek için bir hayli paraya ihtiyacınız olacağını anlayabiliyorsunuz. Mükremin Çıtır’ın fakir ama gururlu delikanlı günlerini tamamlayıp rahata ermiş hali, Yılmaz’ın alanına çekilmiş gibi geldi bana. Zaten oyunun önemli bölümünde de Cem Yılmaz ile yaşanan perde arkası hikâyeleri vardı. Yılmaz Erdoğan’daki bu değişiklik acayip başarılı, müthiş komik bir etkinin yanı sıra Cem Yılmaz’ı da hatırlattı. Bir de Yılmaz Erdoğan ‘3 Adam’ ile gereksiz vakit geçirdi sanki. Sırf o arada bile yarışta geri kalmış olabilir. Ortada bir yarış varsa tabii.

        *************

        KÖTÜLÜK MODASI

        GEÇEN gün arkadaşlarıma dert yanıyordum, “Artık kötü olmayı öğrenmeliyim” diye. Hakikaten de çevremizin kötülük yapmayı ilke edinmiş insanlarla sarıldığını düşünmeye başladığım bir dönem yaşıyoruz. Yani bu bir düşünce değil tabii ki, gerçekleri görme durumu!

        Hadi birçok insanın kendi çıkarını ön plana alarak diğerlerinin hakkını yemesine alışmıştık da başkaları hakkında kötülük düşünmek ayrı bir mesai, kötü tarafa kafa çalıştırmak gayet zor bir şey. Arkadaşlarıma ciddi ciddi “Artık kötü biri olmak istiyorum, ne yapabilirim” diye sorduğumda bana gülmüşlerdi ama Ece Saruhan’ın Nihal Yalçın’la yaptığı röportajı okuyunca yalnız olmadığımı fark ettim.

        Ne demiş Yalçın, “Bu dönemin modası kötülük. Kötülük o kadar normalleşti ki iyi olmak ütopyaya dönüştü maalesef.” Durum ne zaman böyle oldu bilmiyorum ama artık kötü insan olmanın erdem olduğu bir dünyada yaşıyoruz. İnsanların şeytanına daha kolay yenildiği bir dönem belki de ama göz göre göre karşısındakinin acı çekmesinden hoşlanan insanları seyrettikçe korkuyorum. Ya dişe diş diyerek onlardan biri olmaya başlarsak o zaman ne olacak? ‘Mad Max’ filmindeki ortamın gün gelip gerçeğe dönüştüğü bir hayatımız olacağına inanmak istemiyorum doğrusu.

        *************

        AMA’DA OLAN BİTEN

        SHOW TV’DEN canlı yayınlanan Amerika Müzik Ödülleri’nde aklımda kalanlar şunlardı. Yakışıklı genç çocuk kategorisinden iyi ekmek yiyen Nick Jonas sıradan şarkısı Find You’yu söylerken, aynı kategorinin biraz daha müzisyen kalıplısı Shawn Mendes işin teknik konusunda daha donanımlı olan tarafını gösterdi.

        Gecede Whitney Houston’a saygı bölümünde ‘I Will Always Love You’yu katleden Christina Aguilera’yı izlerken kendisini hiçbir zaman sevemeyeceğim aklımdan geçiyordu. Bu durumda Macklemore ve Skylar Grey gecenin en iyi performansını yaptılar. Ama gecenin en büyük alkışı kime gitti dersiniz, tabii ki K-pop grubu BTS’e! Ergenliğe yeni giren çocukları olan anne-babalar grubun kim olduğunu gayet iyi biliyor olmalılar. Yaş ortalaması 22 olan Koreli grubun, adı ‘Amerikan Müzik Ödülleri’ olan bir gecede herkesi gölgede bırakması gecenin düşündürücü tarafıydı.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar