Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOCUKLUĞUMDA en sevdiğim hafta sonu gezileri Eminönü’ne yapılanlardı. Genelde benden 10 yaş büyük abime baskı uygulayarak beni buraya getirmesini isterdim. Kapalıçarşı’nın arkasındaki dükkânlarda bulunan, annem izin vermediği için eve alamadığım köpeklerle, kuşlarla vakit geçirdiğim bir pazar gününden daha iyisi yoktu bence. Tarihi Yarımada’ya bu sefer bilinçli bir şekilde gittim. Sirkeci’deki Büyük Postane’nin karşı sokağındaki Brasserie Roi’nin yemeklerini deneyeceğim. Tarihi Yarımada’nın en popüler otellerinden Regie Ottoman Hotel’in içindeki mekânın açık hava bölümünde yer bulamadığım için içeriye giriyorum. İyi ki de girmişim aslında. Otelin yer aldığı bina 1875’te Osmanlı hükümeti tarafından tütün ticareti için yapılmış tarihi bir yapı. Restorasyon işleri biraz uzun sürmüş çünkü orijinaline sadık kalmak için hayli uğraşılmış. Mesela otelin en karakteristik özelliği olan tarihi tuğlaların kırık olanları yenilenirken, parça örnekleri laboratuvara gönderilip incelenmiş ve bu şekilde benzerleri yaratılmış. Bu yüzden Brasserie Roi’nin içinde yemek yerken muhabbetinize tarihi bir doku eşlik ediyor. Başlangıç olarak seçtiğim Akdeniz mücveri fena halde ilgimi çekince, beyaz lahana ve kişniş harikası Chef’s Salad da ikinci durağım oldu. Pizzalar Napoli usulü olduğu için kenarları yumuşak, biraz fazla yemenize neden olabiliyor. Ana yemek olarak seçtiğim limon soslu levrek ise beyaz şarap ve limonla hazırlanan sosuyla beni cezbetti. Otelin girişinde önünüzden geçen turistler eşliğinde kahvenizi içmek güzel ama fırsat bulursanız terası önermek isterim. Büyük Postane manzaralı bu terasta kahve içmek gerçekten çok iyi geldi.

        OTELİN MASKOTU KEDİ REGIE!

        Terastaki kahve seansına çıkarken odalara giden koridorlardaki sanat eserlerini gezmeyi de ihmal etmedim. Saim Dursun ve Orhan Benli serileri tarihi otele sanatsal bir değer katmış. Bir de otelin maskotu var: Regie. İki sene önce otelin yanındaki handa doğum yapan kedinin yavrusu. Diğer yavrular ölünce oteldekiler onu beslemeye başlamış. Derken lobiye pofidik minderli bir taht konmuş ve Regie, Tarihi Yarımada’nın en ünlü kedisi haline gelmiş.

        Broadway’den İstanbul’a gelemeyen gösteri

        Broadway’den İstanbul’a müzikalinin 11 yıl sonra yapılan yeni gösterimine merak içinde gittiğimi söyleyebilirim. Bir kere sahneye koyan Haldun Dormen olunca işin rengi değişiyor. Bir de Perran Kutman’ı dünya gözüyle sahnede görmeliyim diye düşünmüştüm tabii ama beklenti yüksek olunca hayal kırıklığı da bir o kadar büyük oluyor. Bir kere gösteri inanılmaz uzundu. Vakit doldurmak için araya koyulan performanslar seyirciyi hayli sıktı. Ses düzeni deseniz, öyle bir şey yoktu galiba. Patlayan, cırtlayan sesleri teknik ekip hiçbir şekilde durduramadı. İnanılmaz iyi şarkı söylediğini bildiğim Ayça Varlıer mikrofon yüzünden kulağımızı tırmaladı mesela, şaka gibi. Neyse ki ikinci şarkısında mikrofon değiştirildi. Gecede Gökçe Bahadır’a bir kez daha vuruldum, ‘Bu nasıl bir yetenek’ diye kendime birkaç yerde sormuşluğum var. İlk müzikal denemesinde Edis de çok iyidi. Gökçe Bahadır’la söyledikleri ‘Grease’ şarkılarına bayıldım. Pamela sahnesini özlemişim doğrusu, enerjisi çok iyiydi. Perran Kutman ise gecenin sonunda çıkıp 10 dakika sahnede durdu, durmadı. Allah’tan Harbiye Açıkhava çok soğuk olduğu için çiftler birbirine yanaşıp romantik bir şekilde oyunu izlemeye devam ettiler, yoksa sonuna kadar sabretmek biraz zordu.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar