Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EKMELEDDİN İhsanoğlu’nun çatıyı oluşturan partilerin oylarının tamamından daha az oy alması CHP’yi karıştırdı. Nur Serter, Muharrem İnce, Birgül Ayman Güler, Emine Ülker Tarhan, Süheyl Batum gibi simalar CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimine başarısız olacağı açık bir formülle gitmesinden ötürü Kemal Kılıçdaroğlu’nu sorumlu tutuyor. CHP’nin yenilikçilik adı altında giderek sağa yaklaşmasını, paralel yapı olarak anılan gruplarla ittifak içine girmeye kadar varacak savrulmalara neden olunmasını eleştiriyorlar. Onlara göre Kılıçdaroğlu ve parti içindeki yenilikçi damar CHP’yi CHP olmaktan çıkarıyor.

        Gelenekçilerin haklı olduğu yerler var. Daha 2010 yılında Kılıçdaroğlu’nun onayıyla Meclis’te söz alan İsa Gök paralel yapıyı olabilecek en ağır ithamlarla ele alan bir konuşma yapmıştı. “Örgüt” de demişti, “çete” de demişti. Aynı partiyi 2013 yılında paralel savcılara “şerefli yargı mensupları” derken gördük. Kılıçdaroğlu, “bürokrasideki dostlarımız bize ilettiler” diyerek “Türkiye IŞİD’i bahane ederek Suriye’ye saldıracak, bunlar ülkeyi savaşa sokuyor” gibi sözler sarf etmişti, iki gün sonra da Dışişleri’ndeki gizli toplantıda yapılan beyin fırtınasının dinleme kayıtları Youtube’a düştü.

        Ergenekon ve Balyoz davalarından dolayı her ağızlarını açtıklarında “çete” diye seslendikleri paralel yapı mensuplarıyla, hem de ne olduğu açıkça ortaya çıkmış iken kol kola girebilen bir CHP’nin yüksek profilli eleştirilere tabi tutulması da, özeleştiriye zorlanması da normal. Ayrıca “sağcı gibi görünmek” öyle sağcı filan da değil bildiğin muhafazakâr/dindar Anadolu insanlarından mürekkep olan üstelik sağ siyasetin bazı arızalarını sosyal devlet ilkesiyle törpülemiş de olan bir parti karşısında irtifa sağlamıyor maalesef. Sahicisi varken sun’i olanına dönüp bakma ivmesi düşüyor. Bu noktada da gelenekçiler haklı. Deseler ki, “CHP’nin ilkeleri var ve bu ilkelerden sapmadan iktidarı denetleyebiliriz, hemen şimdi iktidar olmak zorunda değiliz, yürütmeyi denetleme işi de mühim, parlamento bunun için var”, amenna. Kimsenin diyecek bir şeyi kalmaz.

        Ama gelenekçilerin istediği, daha doğrusu ileri sürdükleri tez bu değil. Kılıçdaroğlu eleştirilerinde bir noktaya kadar haklı olsalar da, yanlış siyaset ve toplum okumasından malul durumdalar.

        Geçen gece CNNTürk’te izlediğim Akif Beki’nin yaptığı “Baştan Sona” programını çok ideal bir örnek teşkil etmesi bakımından alıntılamak istiyorum. Zira bir “gelenekçi” CHP savunması ortaya koymak için çabalayan Mehmet Faraç’ın, CHP’li “yenilikçi” Faik Tunay’ı yerin dibine ittirmek için kullandığı argümanları görünce bahsettiğim maluliyetin boyutlarını daha iyi kavradım. Faraç’ın iddiası, “CHP Tunay gibi yenilikçiler yüzünden ‘altı ok’tan saptı, o yüzden hep kaybediyor” şeklindeydi. “Altı ok”tan sapmaya delil olarak da Faik Tunay’ın Said Nursi’yi takdir eden bir donanımda olmasını gösteriyordu. Takdir etmek, bu CHP’li üye/ gazeteciye göre “mürid” olmak demekti, ayrıca Said Nursi, Hizbullah’a yakındı(!). Yakın siyaset tarihine taklalar attıran, bir sosyoloji alanı olarak İslami akımları ve hareketleri çalışan bütün bilim adamlarını güldürecek olan iddia bir yana, Zülfü Livaneli’ye varana kadar bu toplumun her kesiminin nezdinde itibarı olan Said Nursi’yi ötekileştiren, Said Nursi’yi sevenin CHP’de olmaması gerektiğini iddia eden bir zihniyet “iktidara gelmek” anlamında bir başarı kazanabilir mi?

        El cevap: Kazanamaz.

        Nitekim o gece o yayını izleyen herkesin yeri Faik Tunay’ın yanıydı. Çünkü burada önemli olan Said Nursi değil, bu âlimin sadece imandan bahsetmesi, ama “gelenekçi” CHP’linin böyle bir figürü sevmeyi bile kabul edilebilir bulmamasıydı. Bilmem anlatabildim mi?

        Gerçek şu ki, CHP’nin gelenekçilerinin sorunu “aydınlanma” ve “çağdaşlık” adına, toplumu oluşturan değerler manzumesinin çoğunu reddetmek ama “böyle de iktidar olunabileceğini” savunmak.

        CHP’NIN yenilikçilerinin sorunu ise “iktidar hırsı” ile toplumla uzlaşma, millete yakınlaşma adına sammiyetsiz tercihler yapmak, “antiemperyalizm”, “ulusal güvenlik” gibi konulardaki birikimi tamamen yok saymak.

        İki yolda da mutlu son görünmüyor. Ama umutsuz olmak için erken, ideal kombinasyon bir gün bir şekilde teberrüz edecektir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar