Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TRUMP’ın Suriye’den çekilmeyle ilgili söyleminin sahadaki gerçeklerle mütenasip olmadığı ortada. Genel kabul de bu. Zira ABD’nin asker çektiğine, çekeceğine, üs kapattığına, kapatacağına dair hiçbir emare yok. Münbiç’teki askeri varlığını artırıyor, Irak-Suriye-Ürdün kavşağında yer alan üslerine tahkimatı artırıyor.

        Bunların arasında Tanaf gibi önemli bir geçiş noktası da var. İran’ı başka yoldan sıkıştıracak bir B planı bulmadıysa ABD’nin çekilmesi zor. Çekilecek ülke Suriye ve Irak’taki askeri harcamalarını geçen döneme nispetle 2.3 milyar dolar artırır mı? Mike Pompeo, John Bolton gibi adamlarla çalışır mı?

        ABD çekilmediği gibi, şimdi Fransa, Suriye’de daha fazla rol alma vurgularıyla öne çıkıyor. Macron, ana omurgasını PYD ve YPG’lilerin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) bağlı bir heyeti kabul ediyor ve Türkiye’den tepki çeken “arabuluculuk” gibi bir teklif yapıyor. Haliyle Türkiye’nin restiyle muhatap oluyor. Dolayısıyla şu oluyor: “Türkiye ile ABD masada” diyerek diplomasiye yakılan yeşil ışık, Fransa’nın gereksiz hamleleriyle yerini yine gerilime bırakıyor.

        Türkiye ile İsrail, BAE arasında zaten gerilim var.

        Ancak gerilim konusu sadece Türkiye’nin taraf olduğu bir mesele de değil.

        Suudi Arabistan fırsat bulsa İran’ı germekle kalmayacak, yiyecek.

        KARİZMATİK LİDERLER

        ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşında gerilim hız kesmedi, aksine yükseldi. Trump’ın çelik ve alüminyum ithalatına uygulanan gümrük vergisini yükseltmesi Çin’in de misilleme yapmasına neden oldu.

        An itibarıyla, “hemen” yürürlüğe konan karara göre ABD’den ithal edilen 128 ürüne yüzde 25’e varan ek gümrük vergisi uygulanacak. Bu ABD ekonomisine ne ölçüde zarar verir bilinmez, ama bir “gerilim yaratma üstadı” olan Trump, ölçüsüz ve dengesiz olmakla birlikte, aç parantez, kendisini seçenlere neyi vereceğini iyi bilen bir başkan.

        İngiltere ve Rusya arasında da yeni bir “gerilim” konusu var. Eski Rus ajanı Sergey Skripal ve kızı Yulia’nın İngiltere’de suikasta uğraması Londra’nın bu olaydan Moskova’yı sorumlu tutmasıyla sonuçlandı. İngiltere Rus diplomatları sınırdışı etme kararı verince Rusya da 23 İngiliz diplomatını sınırdışı etme kararı aldı.

        İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson bir söyleşisinde çifte ajan Sergey Skripal’ın zehirlenmesinin ardında Rusya’nın olduğuna “inandıklarını” açıkladı. Ellerindeki tek delil, kullanılan sinir gazının Rus menşeli olması.

        Nitekim araştırma sonuçlarını beklemeden suikast emrinin Putin tarafından verildiğini ifade etmekte sakınca görmemesi, söyleşiyi yapan DW muhabiri tarafından da sorgulanıyordu. Zira İngiltere gibi, benzer konularda “Önce titiz bir araştırma yapalım, konuyu hemen politize etmeyelim” tutumunu benimsemiş bir ülke için fazla aceleci, fazla şovenist bir tavır söz konusu. Skripal vakasında İngiltere’nin takındığı tutum için “Dünya değişti, e tabii Londra da değişti” desek yeri.

        Dünyada rüzgârlar genel olarak sert esiyor.

        Sert rüzgârlar da, o rüzgârları yönetebileceği duygusunu veren karizmatik liderlere, otoriter yönetimlere ihtiyacı artırıyor. Bu ihtiyaç da politikacıların “güç” vurgusu yüksek, “görünürlüğü” keskin tutumlara, popülizme olan yatkınlaşmasını.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar