Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti döneminde kadınların toplumsal hayata katılım sürecini hızlandıran ve nitelikli hale getiren birçok düzenleme yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, eşi Sayın Emine Erdoğan’ı kendi eşiti, yoldaşı ve yardımcısı olarak konumlandırması, muhafazakâr ve mütedeyyin kesimin tabularını yıkan bir devrimdi. Erdoğan Ailesi’nin kadınları nezdinde kendi tabanının kadınlarına demokrat, çalışkan, hayatın içinde olan dindar kadına dair rol modelleri sunmuş oldu. 2012’de Fatma Şahin’in bakanlığı döneminde yasalaşan 6284 No’lu “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” AB standartlarında bir yasaydı ve hâlâ yüz akı.

        Nitekim, Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl gerçekleştirdiği “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nın 2018 yılı sonuçlarında yer alan “olumlu gelişme” kalemlerinde AK Parti’nin iktidara geldiği dönemden beri attığı adımların tesiri olduğunu düşünmekteyim. Katılımcıların yüzde 72’si aile içi şiddetin boşanmak için yeterli bir sebep olduğu konusunda fikir birliğine varmış durumda. “Erkek, ailenin dirlik düzeni için zaman zaman şiddete başvurabilir” seçeneğine olumlu yaklaşan katılımcıların oranı düzenli olarak düşmüş. Oran 2016 yılında yüzde 14; geçen yıl ise yüzde 11 iken, bu yıl yüzde 5’e inmiş. Hakeza, “Kadınların iş hayatına katılımı ülkenin refahı açısından gereklidir” ifadesini onaylama oranı da kadınlarda yüzde 84, erkeklerde ise yüzde 73 olarak gerçekleşmiş.

        Geçen akşam Lütfi Kırdar’da yapılan “Türkiye’ye Enerji Veren Kadınlar” organizasyonu da enerji gibi maskülen bir sektörde başarılı işlere imza atan bilim kadınlarını ve girişimcileri kutlama bağlamında “Lütfen devamı gelsin” dedirten, pozitif ve dönüştürücü bir atılım.

        DİĞER HAYATLAR

        Ancak araştırmaların, analizlerin, ödül törenlerinin dışında bir de hayat var. İtiraf edelim: Türkiye ve genel olarak bölgemiz dönüşüm potansiyeli açısından umut verici, ama aynı zamanda acılar, trajediler açısından da bereketli.

        Eşlerine duydukları öfkeyi öz çocuklarını öldürerek alan babalar var burada. Nezir T. ve Göksel Akşeker’in yaptığı çocuk katliamları var.

        Önce IŞİD’in cariye yaptığı Ezidi kadınlar vardı; şimdi Doğu Gutalı kadınların trajedisi var.

        IŞİD dendiğinde şimşek hızıyla ortaya atılan Batılı kamuoyunun rejimin hapishanelerinde olan 7000’e yakın kadına duyarsız kalmasının verdiği öfke var.

        Doğu Guta’daki işkencelerden sağ kurtulan bir kadının yaşadıkları var. Esad’ın komutanlarının ofisleri arkasına gizlenmiş tecavüz odalarında 9. sınıf öğrencisi kız çocuğuna herkesin gözünün önünde 6 kişinin tecavüz ettiğini, sonra çocuktan haber alınamadığını anlatması var.

        Sonra yukarıdakilerle asla aynı kefeye konamayacak türde olsa da, mahallenin “İslamofobi üretme makinesi” gibi çalışan erkekleri var. Kâh fetva makamı adı altında kâh lise öğretmeni kılığında kadınlarla ilgili olarak itham üreten demeçleri var.

        Biri “Erkek deşarj olmak için kadını dövebilir ve kadın buna şükretmelidir” diyor ve işin kötüsü rağbet de görüyor. Diğeri çıkıyor, görev yaptığı imam hatip lisesindeki genç kızları, ergenlik çağındaki çocukları cinsel obje olarak gördüğünü itiraf eden açıklamalar yapıyor; “beden eğitimi” dersini zinayla özdeşleştiriyor.

        FETÖ ile mücadele kapsamında gözaltına alınan, tutuklanan ve aralarında bırakın darbeye katılmaya, darbeyi bilmesine ihtimal bile olmayan yüzlerce kadının neden içeride olduğunun anlaşılamaması var.

        Bir lahzada 40 kişiyi öldüren FETÖ’cü cani ile aynı cezayı alması mantık dışı olan, torun sevmesi gereken çağında “ağırlaştırılmış müebbet” gibi bir cezaya mahkûm olan Nazlı Ilıcak var. Son üç yılda saptığı yolun, kalemini adadığı odakların yanlışlığı, kabul edilemezliği el hak ortada; lakin zor 28 Şubat günlerinin mağdurlarına omuz veren Ilıcak’ın hatırının vücudu değilse de hayaleti var, bir tek benim uykularıma mı musallat oluyor?

        28 Şubat’ta direnen, af çıkar çıkmaz dönüp başörtüleriyle okullarını okuyan, ama aradan geçen zaman zarfında “atanma” şartları çok değiştiği için, mesleklerini yapamayan öğretmenler var. Bekliyorlar, bekliyorlar. Bekliyorlar.

        Liste uzayabilir. Ve bir 8 Mart’a daha, burukluğun gölgesi altında girilir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar