Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu önce büyük bir beklenti yarattı, “az sonra” efektlerini yandırıp söndürdü. Ardından ortaya çıkan ise Cumhurbaşkanı’nın şahsıyla ilgili olmamakla beraber, ailesinden ve yakın çevresinden kişilerin bir vergi cenneti olan Isle of Man’a (Man Adası) milyonlarca dolar transfer ettiğini belgelediği iddia edilen dekontlar oldu. AK Parti önce cılız, daha sonra gürleyen bir şekilde belgelerin sahte olduğunu ileri sürdü. Kılıçdaroğlu aleyhine dava açıldı. Hatta ve hatta Erdoğan, mealen Kılıçdaroğlu’nun oyuna getirildiğini, bu belgeleri gerçek diye “kakalayan” çevrelerin hedefinde Kılıçdaroğlu’nun koltuğu olduğunu iddia etti. Gelen paraydı, giden paraydı derken olayların üzerinden 6 gün geçmesine rağmen tartışmanın hâlâ dekontların sahteliği üzerine olduğu bir zaman diliminde ben dahil birçok kişi ilgisini kaybetti.

        Öyle olur zaten.

        İddiayı ileri süren taraf olarak iddianıza mesnet olan belgelerin gerçekliğini yekten kanıtlayamazsanız ve günler sonra bile içerikten çok “dekont gerçek-hayır dekont sahte” tartışması yapılıyor olursa, etkili bir çıkış yapmış ama vurucu hamleyi hiç çalışmamışsınız demektir.

        CHP’nin dekontlarına pek fazla müşteri bulamaması, New York’ta görülmekte olan davayla “paralel” bir zamanda ortaya atılmasıyla da ilgili.

        Bir ülkenin yöneticisinin adının “ısrarla” kayıtlara girmesini isteyen, konu Zarrab’ın başka ülkelerde tuttuğu işlere gelince “Konudan sapmayalım” diye uyaran bir hâkimin gördüğü dava, sadece AK Parti tabanının değil, aslında bütün milletin izzet-i nefsine dokundu. Oradan köpürtülen ve etrafa saçılan detaylar yeterince kötü iken, bir de Türkiye’deki anamuhalefet partisinin, “New York’taki ‘itirafçı’ deviremezse, Man Adası dekontları devirsin” mantığıyla devreye soktuğu çok belli olan dokümanlar açıklaması fazlasıyla “fırsatçılık” olarak göründü. Ve benim gözlemim, bu siyasi fırsatçılık sosyal medyadaki bindirilmiş kıtalar dışında, vatan ve ulus sevgisi olan CHP’lileri de memnun etmedi.

        Sonuç şu iki atasözünü akıllara getirdi:

        “Ava giden avlanır.”

        “Ne kestin koç. Ne yedin hiç.”

        *************

        HAYVANA İŞKENCE VAKALARI VE AKLA GELEN SORULAR

        OLAY Erzincan kent merkezindeki bir subay orduevinde geçiyordu. Videodaki er T.H., siyah bir kediye vahşice muamele ediyor, kediyi defalarca demir kapının parmaklıklarına çarpıyor, daha sonra caddeye atıyor; yetinmiyor usulca araladığı kapıdan çıkıp artık kıpırdayamaz hale gelmiş hayvanı tekmeliyordu. Çevresindekilerin tavırlarında en ufak bir kınama belirtisi yoktu. Belki sadece görüntüleri kaydeden meselenin farkındaydı; o da belli ki sosyal medyaya koyacağı videonun kaç tık alacağı hesabının peşindeydi. Caniye dur diyen yoktu özetle. Ancak görüntüler yayılınca asker gözaltına alındı ve adliyeye sevk edildi. İfadesi enteresandı: “Hayvansever birisiyim ve hayvanlarım var. Nişanlımdan ayrılmıştım, alkol almıştım. Pişmanım.”

        Hayvanlara; özellikle kedilere işkence haberleri o kadar arttı ki insan ister istemez şu soruları soruyor: “Hayvanlara işkence eden psikopat” sayısında mı artış var? Yoksa hayvana yapılan muameleyi gördüğü halde buna engel olmayan, o kişiyi durdurmak yerine durup “işkenceyi kaydetmeyi tercih eden ruh hastası” sayısında mı artış var?

        Her halükârda T.H. gibi insanların artık tolere edilmemesi ve gözaltına alınarak haklarında adli işlem yapılması, yaptıkları zulmün sicillerine işlenmesi iyi bir şey. Çünkü hayvanlara işkence etmek basit bir araz değil. Daha derin ve pekâlâ insanları da hedef alabilen suç işleme eğiliminin göstergesi. Kriminoloji alanındaki çalışmalar, seri katillerin çocukluk çağlarında yaptıkları/ maruz kaldıkları unsurlarla ilgili olarak şu bulguların bir ya da birkaçına rastlandığını belirtirler: 1) Kız çocuğu gibi giydirilmek, 2) Tacize uğramak, 3) Kundakçılık (yangın çıkarma) eğilimi, 4) Hayvanlara işkence.

        Şahsen T.H.’nin ayrıldığını söylediği nişanlısının ve sahip olduğunu iddia ettiği hayvanlarının durumunu da takibe değer buluyorum. Çünkü bir canlıya bu denli işkence eden, diğer canlıların vücut bütünlüğüne ve yaşam hakkına saygı göstermez.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar