Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin S-400 füze savunma sisteminin satın alınması için Rusya’yla yaptığı görüşmeler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “imzaların atıldığını, kaparo bile verildiğini” açıklamasıyla başka bir aşamaya evrildi.

        Türkiye’nin hava sahasını savunma ihtiyacı tartışma götürür bir mevzu değil. Coğrafyanın şartları, komşu ülkelerdeki silahlanma ivmesi, olası tehlikeleri savuşturma konusunda hayli donanımlı olmayı elzem hale getirmekte. Buna bir de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlayan FETÖ soruşturma ve tutuklamalarından dolayı Hava Kuvvetleri’nde oluşan kapasite kaybını ekleyin. Nitekim ülkenin savunma sistemi ihtiyacını tartışan yok. Ancak hava sahasını savunmak için gereksindiği füzeleri nereden alacağı epeydir tartışma konusu.

        NATO üyesi olmamız mazruf kadar zarfı ve üzerinde yazan adresi de önemli hale getiriyor. Füzeler için önce NATO üyesi olan müttefik ülkelerle görüşmeler yapıldığı herkesin malumu. Ancak hazırlanan raporlar ortaya koydu ki, NATO üyesi müttefiklerimiz Türkiye’ye mali açıdan hayli “tuzlu” teklifler yaptılar, teknoloji transferine ise hiç yanaşmadılar. Hatta ABD, savunma sisteminin kullanım alanını ve hedeflerini belirleme şartını koyuyordu.

        YUNANİSTAN KULLANIYOR

        Çin beklentileri karşılayacak iyi bir teklif yaptı. Ama olmadı. Çin ekonomi ve sanayi alanında büyük ve iddialı bir ülke olmasına rağmen uluslararası platformlarda siyasi etkinliği, belirleyiciliği olan bir ülke değil. Buna rağmen Çin’in adı geçerken dahi NATO ve ABD’den oldukça huzursuz açıklamalar gelmişti. Çin’in savunma sistemi kurma vesilesiyle NATO sistemlerine entegre olan Türkiye üzerinden hayati datalara sızması riski hatırlatılmıştı.

        Söz konusu alışverişin şimdi; uluslararası-bölgesel siyaseti tahkim etme bağlamında gayet iddialı olan Rusya’yla yapılmasına çok daha fazla anlam yükleneceği kesin. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert ve Pentagon Sözcüsü Johnny Michael “kaparo” açıklamasından sonra art arda açıklamalar yapıp NATO üyesi ülkelerin NATO sistemleriyle uyumlu askeri malzeme kullanmaları gerektiğini ifade ettiler.

        Mekanizma ve donanım uyumsuzluğu endişesi dikkate değer olabilirdi; eğer Yunanistan da Rus yapımı S-300’leri kullanmıyor olsaydı...

        ROTA DEĞİŞİMİ VARSA...

        Demek ki asıl sıkıntı siyasi. Endişenin tek bir vaka ya da tek bir tercihe yönelik değil, Türkiye’nin bir “bütün” olarak ele alınıp ortaya çıkan “NATO’dan kopma, Rusya’ya yaklaşma, makas değiştirme” tablosuna yönelik olduğu ortada. Bu tabloyla ilgili bu türden bir değerlendirme yapılmasının merkezinde ise ABD ile yaşanan anlaşmazlıklardan çok, AB ile ilişkilerde yaşanan olumsuzluklar var. Çünkü AB üyelerinin çoğu aynı zamanda NATO üyesi.

        Türkiye’nin AB’ye kabul edileceği beklentisinin “serap”tan ibaret olduğunu, bu umudun pik yaptığı 2004 sonrası pek çok defa yazmıştım: Türkiye için gerçekçi bir perspektif AB üyeliği değil, AB’nin hukuk, demokrasi, hizmet, sağlık, ulaşım, şehircilik “standartları” dır, AB ile ilgili hayalci yaklaşımlar zararlıdır. Çünkü hayal kırıklığı ile öfke arasındaki makas çok dardır ve üye ülkelere yönelik fevri tavırlar Türkiye’yi önce ekonomi, giderek ulusal güvenlik alanında sıkıştırabilir.

        Bugün tam da böyle bir yerdeyiz. Türkiye’nin yaşadığı buhranları algılamakta zorlanan ve anlayışsız davranan AB’ye karşı yaşanan hayal kırıklığı yerini öfkeye bıraktı. Artık AB rotası da, NATO’daki yerimiz de sorgulanabilir durumda. Elbette ne AB, ne NATO sorgulanamaz değil. Ama anlamlı olan bunları avantajlı bir pozisyondan bizim sorgulamamız, bir rota değişimi söz konusuysa bunu milletçe ve özgürce bir mutabakata vararak yapmamız olurdu. Zira direksiyonun çevrileceği yön de -şu durumda Rusya- gül bahçesi vaat etmiyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar