Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CumhurbaşkanıErdoğan, salı günü Samsun’a gitmeden önce ziyaret ettiği Sarıyer Metro İstasyonu önünde “Evet” çadırına gitti. Sonra “Hayır” çadırına girdi. Stantta duran beyefendi, Samsun’a gideceğini söylediğini, Gelin bir suyumuzu için, öyle gidin” dediklerini, Cumhurbaşkanı’nın da kendilerini kırmayıp davete icabet ettiğini söylüyor. Cumhurbaşkanı çadıra girince, “Eee söyleyin bakalım neden ‘Hayır’ diyorsunuz?” diyor. Diyalog başlıyor. Kimsede çekinme yok, Sayın Erdoğan’da da gücenme yok.

        Özetle “çok iyi” bir buluşma. Neden mi?

        Çünkü Cumhurbaşkanı’nın etrafında özellikle son yıllarda çadırdakilerle aynı düşünmesine rağmen, “Her iktidarın eser miktarda karşıt görüş devşirmeye ihtiyacı vardır, böylece o iktidar tüm dünya görüş- lerine hitap ediyor gibi görünür. Dur ben de bu iktidarın devşirilmiş muhalifi olayım, sırtımı güce yaslayayım; gelsin villalar, gitsin arsalar” zihniyetinde olanlar temerküz etti.

        BAĞLARI TAZE TUTMAK

        Genelde de böyledir, dünya görüşünü, muhalefet etme kapasitesini, ait olduğu düşünce dünyasını pazarlık kozu elde etmek için bileyleyip sivri tutanlar, uygun meblağlar karşılığında “ikna olur”, ağız değiştirir ve iktidar sahiplerini kısa vadede tatmin eder, uzun vadede yanıltırlar.

        İktidar da bu zevatın ikna olmaya dünden teşne versiyonlarıyla karşılaşıp onaylarını almaya alışınca, “Demek ki işin sırrı güçlü olmakta” fikrine meyletmeye başlar. Bu tutum zamanla topluma da yansır ve asıl kamplaşmalar o zaman olur, millet olma kapasitesi yara alır.

        Bağışıklık kazanmanın yolu ise “Hayır” çadırındaki gibi organik, “saf”, bozulmamış muhaliflerle spontane buluşmalar yapmak, can sıkıcı olaylarla karşılaşma riskine rağmen bağları taze, nabızları aracısız tutmaktır. Çünkü iktidarın muhaliflerce, muhaliflerin iktidar tarafından hazmedilir, tolere edilebilir olması; aynı ülkeyi paylaşmaktan yüksünmez, gocunmaz hale gelmeleri için bu ve bunun gibi yollar gerekli.

        Niye “Hayır” diyormuş “Hayır” çadırındakiler?

        “Atatürk ilkelerini istiyoruz, kadın haklarını istiyoruz, söylemleriniz nedeniyle kadın haklarının (ileride) olmayacağını, gideceğini düşünüyoruz. Özgürce her şeyi söylemek istiyoruz. O yüzden ‘Hayır’ diyoruz” diyorlar.

        Cumhurbaşkanı da diyor ki: “14 yıldır ülkeyi biz yönetiyoruz. Biz geldiğimizde parlamentoda kaç bayan vardı, şimdi kaç bayan parlamenter var?”

        Derin bir sessizlik.

        Sonra, “Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Alevileri üzmüştür. Kendi adınızı verebilirdiniz, keşke kendi adınızı verseydiniz” diyor Erdoğan’ı çadıra davet eden beyefendi.

        Doğrusu son derece sanatlı bir serzeniş.

        Ancak Erdoğan, Alevi-Sünni ayrışmasına neden olma gibi bir ithamı saklayan süslü pelerine aldırış edecek değil. “Ama bu söylediğiniz çirkin. Kimi Alevi seviyor, kimi Sünni seviyor. Ona bakamayız, tarihte kim kudret sahibi olmuş, kim fayda sağlamış, ona bakmak durumundayız” diye karşılık veriyor. “Yavuz’un dönemi Osmanlı topraklarının 18 milyon kilometrekare alana kadar yayıldığı bir dönem. Bu insanların adını yaşatmayı nasıl anlamsız bulursunuz? Ayrıca Hacı Bektaş-i Veli’nin adını Nevşehir’de bir üniversiteye verdik.”

        Ancak görülen o ki bu meselenin algılanışında bir miktar hassasiyet var.

        “Ama Aleviler korkarak ‘Aleviyiz’ diyor” meselesinden Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğine kadar geliyor konu. Böyle çata çat, pata pat; protokollerin, beklentilerin gölgelediği tentenelerden kurtulmuş, kahvehanede tartışan komşular gibi atışıyorlar. Bol samimiyet, asgari saygı düzeneğinde.

        Bir hanım, CHP’nin süreçle ilgili olarak yaptığı propagandadan soru çekiyor ve soruyor: “Sayın Cumhurbaşkanım, 15 yıldır neyi yapamadınız da bundan sonra başkan olarak yapmak istiyorsunuz?”

        HERKESİN CUMHURBAŞKANI

        “Söyleyeyim” diyor Erdoğan. “484 gensoru verildi, sadece 4’ü kabul edildi. Bu sistemde muhalefet partileri, çıkaramayacağını bilse de parlamentoyu çalışamaz hale getirmek için gensoru veriyor. Meclis işlevsiz hale getiriliyor. İkincisi, Ecevit ve Sezer kavga ettiler. Ertesi gün 6 milyar dolar zarar edildi, Türk ekonomisi çöktü. Aynı ekoldendiler. Ama çiftbaşlılık sorun yaratıyor.”

        “Hayır” çadırındakiler cevaplardan memnun oldular mı? Hayır. Ama böyle buluşmalarda önemli olan yanıtlardan ikna olmak değil, temastır. Önemli olan bugün de, 16 Nisan’dan sonra da, sistem değişsin ya da değişmesin; hem o çadırdakilerin hem de “herkesin Cumhurbaşkanı” olmak durumunda olan bir kişinin bu ve benzeri deneyimlerden fayda görecek olmasıdır.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar