Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2010’da protesto amacıyla kendisini yakarak intihar eden Tunuslu Muhammed Buazizi, başlattığı olaylar zincirinin dünyayı değiştireceğini biliyor muydu acaba?

        2011’de Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da halklar, birbiri ardına meydanlara çıkıp demokrasi talep ettiğinde bir kapıyı açtı- lar. Karşıdan gelen, kapıdan girmesini umdukları şeyden çok başka bir şeydi.

        Arap Baharı, Batılı ülkelere geçici bir süre için ilham verdikten sonra hızla zıttına inkılap etti. Ancak bu olmadan önce önemli kayıtlar düşüldü tarihe.

        Arap Baharı’ndan alınan ilhamla işsizlik oranı yüksek olan İspanya’da kendilerini “Los Indingados” yani “Öfkeliler” olarak tanıtan binlerce kişi Madrid’deki Puerto Del Sol (Güneş Kapısı) Meydanı’nda toplandı. Protestolar daha sonra Barcelona, Sevilla gibi birçok şehre yayıldı. Lidersiz ve partisizdiler, kapitalizmle sorunları vardı.

        KARAKIŞ GETİRDİ

        ABD’de “Occupy Wall Street” adlı hareket, savaş gazilerinden Müslümanlara, Mortgage krizi mağdurlarından kadınlara uzanan geniş bir yelpazeden oluşuyordu, örgütsüz bir topluluktu ve hepsi kapitalist üretim biçiminin neden olduğu eşitsizlikleri protesto etmek için günlerce New York’un Zuccoti Parkı’nda kaldılar. Irk eşitliğinden özel hayatın gizliliğine ve gelir eşitsizliğine kadar pek çok konuda talepleri vardı.

        Silahlanmadan, işkenceden, finans kuruluşlarının kontrolsüzlüğünden şikâyet- çiydiler. Almanya’nın Frankfurt kentinde Avrupa Merkez Bankası’nın etrafı kuşatıldı. Roma’da işler öfkeli eylemlere, kaldırım taşlarının sökülmesine kadar vardı. Protestolar Japonya’yı da sardı. Kapitalizm eleştirisi yanına ekolojik argümanları da alarak ilerledi. Japonlar tsunami sonrası yaşanan radyasyon sızıntısına sebep olan Fukuşima nükleer santralını yapan Tokyo Electric Power Company’ye yürüdüler.

        Ancak kısa sürdü. Batı’daki protestolar güçlü ulus devletler ve ulusötesi şirketlerin baskılarıyla ezildi, bahar Tunus hariç her yere karakış getirdi. Mısır’da özgür ve adil seçimlerle başa geçen Mursi askeri darbeyle devrildi, Kaddafi Libya’sı yerini bölgesel derebeylerinin yönettiği zımnen Batı işgali altında olan bir beldeye bıraktı. Suriye’de iç savaş çıktı, Esad yüz binlerce vatandaşını gözünü kırpmadan öldürdü ve bütün bunları dünyaya açıklamak ve bütün suçların günah keçisi olarak konumlandırı- labilecek kullanışlı bir maymuncuk ortaya çıktı: IŞİD.

        Obama yönetiminin sorunu yönetmekten çok sorunu yaymaya çalışan; krizleri çözmekten çok bölge ülkelerini frenlemek, sınırlamak ve tehdit etmek için kullanan üstü kapalı, arkadan dolaşan, riyakâr politikaları Batılı halkların bölge ülkelerinin buram buram tehdit yaydığı alt metnini satın almasına yol açtı. IŞİD ile Esad arasında bir türlü karar veremeyen, sonra da tercihini Esad lehine kullanan Obama yönetiminin gerekçesi Esad’ın sekülerliği idi.

        Kültürel bir tercih yapılmış, Huntington’un “medeniyetler çatışması” tezinin sağlaması davet edilmişti. Olgular bu derece suiistimal edilince, beyaz Amerikalı “demokratik haklarını” ergen tavırlı bir beyaz üstünlükçü İslamofobik’i iktidara getirmek için kullandı. “Madem bu ülkeler, dünyanın bodrum katları ve adamları tehdittir, o zaman lafı eveleyip gevelemeyin” diyerek gaflet derecesinde açık sözlü Trump’ı başkan yaptılar.

        VATANSEVER BAHARI

        Trump’ın gelir gelmez yaptığı ilk işlerden biri Meksika’ya duvar örme projesinin ilk adımını atmak, diğer işi de 7 Müslüman ülkeye vize yasağı koymak oldu. Taraftarlarını şaşırtmamıştı. Çünkü zaten olan olmuştu: Amerika’nın yarısı son derece antidemokratik bir tercihi, demokratik yollardan yaparak demokrasiyi krize sokacak tutarsızlık fitilini ateşlemişti çoktan. Diplomatik riyakârlığa, sahte tebessümlere, yerleşik düzen tarafından nesneleştirilen yönetici tipolojisine karşı, postmodern dönemlerde iyiden iyiye hasır altı olmuş “özne”yi yeniden sahneye çağırdı Amerikalı.

        Sonuçta özne geri döndü, lakin zorba olarak.

        Bu dönüş Geert Wilders gibi adamlar tarafından “The Patriot Spring” (Vatansever Baharı) olarak kutlandı. Avrupa aşırı sağı nihayet muştusunu bulmuştu.

        Gelinen noktada Avrupa’nın demokratları ve liberalleri Wilders gibi, Le Pen gibi aşırı sağcıların güçlenmesini önlemek için aşırı sağa taviz veriyorlar. Demokrasiyi kaybetmemek için demokratik değerleri ihlal ediyorlar.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar