Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ASTANA

        CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan’ın Kazakistan ziyareti nedeniyle Astana’dayız. Bu yazının yazıldığı saatlerde Erdoğan ile Nazarbayev, Türkiye-Kazakistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin ikinci toplantısına başkanlık ediyor ve mutabık kalınan konulardaki anlaşmaların imza töreni için hazırlanıyordu. Cuma günü Ahmet Yesevi Camii, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ibadete açılacak. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve TİKA Başkanı Serdar Çam da açılış töreni için Kazakistan’da.

        Türkiye ile Kazakistan arasındaki Stratejik Ortaklık Antlaşması, 2011’den beri yürürlükte. Türkiye ve Kazakistan, “Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı” na da öncülük eden iki ülke.

        Abdullah Gül’ün kurucuları arasında olduğu Yunus Emre Vakfı, 2011’den beri Kazakistan’da faaliyet gösteriyor. Vakfın Kazakistan’da 2 kütüphanesi var ve vakfa bağlı enstitü sayesinde burada her yıl 5 bin Kazak genci Türkçe öğreniyor.

        Kazakistan, toprak itibarıyla Türkiye’nin 3 katı büyüklüğünde. 14 idari eyalet ve 2 özel bölge (Astana ve Almatı) var. Ülkede başkanlık sistemi mevcut. Kazakistan, anayasada “Başkanlık sistemiyle yönetilen, üniter, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlanıyor.

        Başkan normal şartlarda iki kez seçilebiliyor fakat Nazarbayev istisna. Ona ömür boyu seçilme hakkı tanınmış. Bunun nedenini, 1991’de bağımsızlığını kazanan ama hâlâ kendisini güvende hissetmeyen, bu nedenle başkentini Almatı’dan Astana’ya bile taşımış olan Kazakistan’ın totalitarizm korkusuna, belki daha açık şekliyle Rus endişesine bağlayabiliriz.

        Bağımsızlığın ve “kurtarıcı” rolünün altının neden bu kadar güçlü bir biçimde çizildiğini anlamak için Akmola Eyaleti sınırları içinde Astana’ya yarım saat uzaklıkta yer alan Alzhir (Alijir) Hanımlar Kampı’nı görmek yeterlidir diye düşünüyorum.

        Ekim devriminden sonra Rusya Müslümanlarının haklarına kavuşması için çabalayan ne kadar isim varsa 1937 sonrası Stalin tarafından vatan haini sayılmış. Milli karakter taşıyan ne kadar Müslüman Kazak aydın, bilim adamı, şair, edebiyatçı, aktivist ya da sıradan muhalif varsa, hatta tek özelliği Stalin karşıtı olmak olan başka milletlerden insan varsa ya katledilmiş ya da Kazakların “karlıg” dediği gulaglara konulmuş. Eşleri de Akmola’daki Alzhir’e, kışın -40 dereceyi bulan soğukların yaşadığı steplere bırakılmış.

        18 bin kadının 10 bini yollarda ya da zor yaşam koşulları sırasında ölürken 8 bin kişi burada balçık ve otları karıştırıp kendilerine barınak yaparak hayatta kalmış. Stalin’in adamları, kadınlarla düzenli olarak uğramışlar. Eşlerinin vatan haini olduğuna dair bir belgeyi imzalarlarsa kurtulacaklarını söylemek, sorgulamak, baskı yapmak için.

        Müzede sergilenen canlandırmalardan en acıklı olanı, subayların 3 yaşına gelen çocukları annelerinden almalarını anlatan temsiller.

        Rejimin adamları, kamp ahalisini steplerin etrafındaki yerel halka taşlatırmış. Oysa halk hem taşlamış gibi görünmek hem de açlıktan kıvrandığını bildiği bu insanları beslemek için taşlaştırılmış yoğurt ve sütten oluşan ve Türkçe’ye “keş” olarak geçen sert gıda maddelerini atarlarmış kadınlara. Müzede bir Alman kadının önce acıtan sonra da doyuran bu sütten taşı emerek hayatta kaldığı geceden sonra yazdığı bir şiir de sergileniyor. Şiir, “O gece Müslümanların Tanrı’sına dua ettim” mısrasıyla bitiyor.

        Rivayet odur ki, bu kadınlar arasında Sultan Galiyev’in de eşi var.

        Hakeza Bolşevik partinin önde gelenleri arasında bulunan Uzakbay Kulunbetov, Sultanbek Kojanob, Jamaydar Sadvakasov, Saken Seyfullin, Temirbek Julgenov gibi isimlerin hanımları da Alzhir cehennemini yaşayanlar arasında.

        Yine rivayet odur ki kadınlar çocuklarını vermişler ama eşlerini ele vermemişler. Müzenin hemen dışında birbirine uzak aralıklarla dikilen “erkek” ile “kadın” heykelleri bu durumu sembolize ediyor. Erkek berbat bir gulagda can çekişirken ailesini koruyamadığı için perişan, kadın ise eşini ele vermediği ve eğilmediği için başı dik temsil edilmiş.

        Alzhir 1930’dan 1956 yılına kadar açık ve faal kalmış. Stalin 1953’te öldüğünde bile hemen kapanmamış. Bu gulaglarda 62 ülkeden tutsak olduğu tespit edilmiş.

        Türk cumhuriyetlerinde nereye dokunsanız altından Stalin ve onun sözde eşit yurttaşlık ve güçlü Sovyetler adına işlediği cinayetler ve bıraktığı kalıcı hasarlar çıkıyor.

        Ziyaretimizin sonraki durağında bizde seçim şarkısı olarak ünlenen “Dombra”nın bestesini yapan Arslanbek Sultanbekov sürpriziyle karşılaşıyoruz. Arslan Bek olmasa Alzhir cehenneminin etkisinden çıkacak gibi değiliz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar