Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ALACAĞINIZ bir ürünse, en iyisini nasıl seçeceğinizle ilgili sınırsız tavsiye ve kaynak bulabilirsiniz. Ama konu insan seçimine gelince çelişkiler başlar. En iyi arkadaş, en iyi öğretmen, en iyi personel, en iyi patron, en iyi yazar... Herkesin onaylayacağı bir seçimde bulunmak imkânsız. Değer yargıları bir parmak izi kadar bireye özgü, kriterler oynak. Kimine göre “kral” olan diğerine “çakal”, kimine göre “eşsiz” olan diğerine “değersiz”... Bilim gibi ortak doğrular ve yanlışlar üzerine kurulan bir sistem içerisinde yapılan seçimlerde bile bazen “enteresan” kriterler kullanılır.

        Yaklaşık 10 yıl önce çalıştığım araştırma grubumuza bir laborant almak için gazetelere ve internete ilan vermiştik. Haftalarca süren elemeler sonucunda seçilen 10 kişi mülakat için davet edildi. Her bir aday tecrübeli, deneyimli, önemli işyerlerinden referans mektuplu... Proje yöneticimiz Dr. David McKay bizim de fikir yürütmemiz için mülakat yerinde olmamızı istedi; gittik. İlk aday içeriye girdi, kendini tanıttı ve ilk soru geldi: “Yemeğini ne kadar sürede yersin?” Pek belli etmedim ama soruya şaşırdım açıkcası. Yanıt: “40-45 dakika” idi. Bu yanıtın hemen ardından yöneticimiz kızcağıza teşekkür edip ikinci adayı çağırdı. Diğer arkadaşlarla sadece birbirimize bakarak olanları anlamaya çalışıyorduk. Aynı soru ona da soruldu: “Yemeğini ne kadar sürede yersin?” “15 dakika yeter bana” yanıtının ardından David, ona da teşekkür ederek 3. adayı çağırdı. Bütün bir mülakat bu şekilde 15-20 dakika içerisinde sonlandı. Her adaya aynı soru sorulmuş, yanıt alındıktan sonra kaydedilip diğer adaya geçilmişti. Gerek arkadaşlarımın gerekse adayların yüzlerinde saklayamadıkları şaşkınlık tam fotoğraflıktı. Benim sinirim bozulmuş olacak ki kendimi tutamayıp gülmeye başladım. “David, tadımcı başı mı alıyoruz laborant mı?” diye sordum. Tüm grupta kopan kahkanın ardından, -toprağı bol olsun- David de gülmeye başladı ve açıkladı: “Bu adaylar zaten binlerce kişi içerisinden seçilmiş, özgeçmişlerine göre başarılı insanlar. Fazla soru sormaya gerek yok. Bir insanın yeme tarzı o kişinin kişiliğini sergiler. Yavaş yiyenler yavaş iş görürler, detaylara fazla dalıp genel tabloyu fark edemezler. Hızlı yiyenler ise görevini tamamlayıp ikinci basamağa atlamaya çalışan aceleci tiplerdir. Çok sık hata yaparlar. ‘2-3 dakikada yerim’ diyenler bu soruyu neden sorduğumu kendince düşünüp kurnazlıkla ‘Ben yemekle vakit kaybetmem’ demeye getiren yalancılardır. Bu işin normali 20-25 dakikadır” dedi. “20-25 dakika diyen 3 kişi var, nasıl karar vereceğiz?” diye sordum. Yanıtı hazırdı: “Aralarından biri beni yanıtlarken yüzüme değil etrafa bakınıyordu; konuştuğu kişinin gözlerine bakmayanlarda konsantrasyon bozukluğu olur. Diğeri kendini tanıtırken abartılı sözler kullandı; odayı terk ederken kapıyı kapatmadı. Bize gerçekçi, hassas ve kurallara uyan biri lazım. En son, ciddi bir ifadeyle gözlerime bakarak konuşan, çıkarken hepimize saygıyla ‘İyi günler’ dileyen bayan vardı ya, işte laborantımız o olacak” dedi. O kişi hâlâ NASA’da çok başarılı ve sevilen bir laborant olarak görev yapmaktadır.

        Tabii ki bu kriterler o dönem Dr. McKay’e göre doğru kriterlerdi. Bu eleme tarzını tartışanlar, kabullenmeyenler çok oldu. Oysa hayatını bilime adayanların farklı düşünüş şekli olduğunu göz önüne alarak saygı göstermek gerek. İnsanların değişik görüşlerini bir kalıba sokup tek bir şekil vermeye çalışmak son derece anlamsız.

        Bir grup Polonyalı bilim insanı, eleştirdiğim bu yöntemi bir araştırmasında kullanarak geçen hafta The European Physical Journal Dergisi’nde yayımlamış. Konu: Bilim insanının iyisi nasıl seçilir? Birlikte bir göz atalım isterseniz...

        BİLİM İNSANININ İYİSİ NASIL SEÇİLİR?

        HER meslekte olduğu gibi farkındaysanız bilim insanlığında da “enflasyon” var. İlerleyen teknolojiye paralel olarak uygulanan bilimsel araştırmalar ve buluşlar hızla tırmanırken doğal olarak rekabet de had safhaya ulaşmış durumda. Polonyalı bilim insanları bu rekabette en iyi bilim insanını seçmek için bir model oluşturmuşlar. Modelin adı Ionescu-Chopard (IC). Geçen hafta yayımladıkları makaleye göre bundan sonra bilim insanlarının bilimsel yayın sayısı, kalitesi, alıntı (referans olarak kullanılma) miktarı artık çok daha rahat bir şekilde ölçülebilecek, hazırlanan bir bilgisayar programıyla rakamsal olarak ifade edilebilecek.

        Kulağa doğru gibi gelen bu model, maalesef patentlenebilir buluşlar yapan bilim insanlarının fikirlerini patentleyinceye kadar bilimsel yayın yapmamaları gereğini bir kenara itmiş bulunmakta. Göz önüne alınmayan gerçek ise klasik bilgi sınırlarını zorlayan büyük buluşların sahipleri genelde yayın sayısına değil kalitesine konsantre olmuş kişilerdir. Kısacası bilim insanının iyisi (bana göre), bir bilgisayarın vereceği rakamla değil insanlığa sunduğu buluşlarıyla, fikirleriyle, el verdiği genç bilim insanlarına kazandırdığı başarılarıyla ölçülür.

        İşte size (patentleme sebebiyle) yayımlanmak için çok uzun süre bekleyen, geçen hafta dikkatleri çeken çok çok önemli bir buluş:

        ÖMÜR UZATACAK ARAŞTIRMA

        MAYO Klinik bilim insanları farelerdeki (artık bölünmeyen, yaşlanarak ölüme giden) senescent isimli hücreler üzerinde yaptıkları bir araştırmayla hayvanların ömrünün % 35 oranında uzatılabileceğini gösterdiler. Araştırmanın detaylarını Nature Dergisi’nde paylaşan proje yöneticisi Dr. Jan van Deursen ve asistanı Darren J. Baker yaptıkları basın toplantısında yaşlanmayla bir araya gelerek kümeleşen senescent hücrelerine müdahale edildiği zaman kanser hücrelerinin büyük oranda aktivite kaybettiklerini, böylece tümör oluşumunun yavaşladığını açıkladılar. Yaşlanmayla artan enflamasyonun en büyük sebeplerinden birinin yine bu senescent hücreleri olduğuna inandıklarını belirten Dr. Deursen, yaşlı deney hayvanlarına zerk edilen AP20187 ismini verdikleri karışım sayesinde hepsinin kısa sürede hareketli, neşeli davrandıklarının dikkat çektiğini ardından yapılan testlerde hayvanların kas ve böbrek fonksiyonlarının çok daha sağlıklı olduğunu belirtti. Gazetecilerin “Bu kimyasal maddenin yan etkileri neydi?” sorusunu ise “Hiçbir yan etki gözlenmedi. Bizi heyecanlandıran da bu oldu zaten. Sanırım yaşlanan hücreleri yan etkisiz yok edebilmemiz, insanlarda kanser tedavisinde (ve engellenmesinde) ve de hasta olan olmayan herkesin çok daha uzun yaşayabilmesinde büyük bir umut kaynağı olcaktır” diyerek yanıtladı.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar