Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İNSANOĞLUNUN ölümüne en çok sebep olan faktörler sayılırken ilk sıralarda kalp rahatsızlıkları, çeşitli enfeksiyonlar, kanser ve felç gelir. Listenin ortalarına doğru hastalıkların yanı sıra savaşlar, terör ve trafik “diğer katiller” olarak dikkat çeker... Ve hemen ardından liste yine diğer fiziksel rahatsızlıkların isimleriyle uzar gider. Bana kalırsa bu listede insanoğlunun en büyük “hastalığı” ilk sıraya yerleşmesi gerektiği halde atlanmıştır. Bu “hastalığın” adı (konuşulanları) “DİNLEMEMEK” hastalığıdır. Evet altını çizerek söylüyor ve iddia ediyorum, “dinlememek” psikolojik ve global bir sorundur ve insanoğlunun tedavi edilmesi gereken en büyük hastalığıdır. Biraz önce sayılan “insanı öldüren” faktörlerin ardında da büyük oranda bu “hastalık” yatmaktadır. Eşler birbirini, çocuklar ebeveynlerini, hekim hastayı, hasta hekimi, yöneticiler emrindekileri, farklı inanıştakiler birbirini, halk liderini, liderler diğer liderleri, çok önemli kararlar alan merciler ve kişiler bilimin sesini ve önerilerini dinlememektedir. O meşhur söylemde hayvanların koklaşarak anlaştığı doğrudur ama maalesef insanların konuşarak anlaştığı insanlık tarihine bir göz atıldığında ve de bugün geldiğimiz konum itibarıyla pek de inandırıcı görünmemektedir. Ne garip bir ironidir ki dinlememenin ardında yatan ana sebeplerden biri dinleyici konumundaki kişinin konuşma isteğidir. “Ama”, “Ben”, “Bana göre”, “İnanıyorum ki” ve de “İnanmıyorum”larla kesilen cümleler hiçbir zaman tam ifade bulamaz, yerine ulaşamaz. Daha da acısı dinlemeyenin sözleri de aynı muameleyle havada bomboş balon gibi amaçsız, çaresiz asılı kalmaktadır. İşin komedi yanıysa her iki tarafın olup bitenin farkına varmadan “Nasıl da kendimi ifade ettim” edasıyla yoluna devam etmesidir. Var olan gerçek ise anlaşmazlığın kargaşaya, kargaşanın çığ gibi büyüyerek kaosa, kaosun (bazen) ölümlere varabilecek trajediye ulaşmasıdır...

        Birbirini dinlememe konusuna bilimle ilgili ilginç ve güncel bir örnek vermek istiyorum: 30 Kasım-11 Aralık 2015’te Paris’te Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı var. Bu toplantı kısaca COP 21 olarak da biliniyor. İçeriği bir önceki konferanslardan çok daha önemli olarak kabul ediliyor. Sebebine gelince... Geçen haziranda Bavyera Alpleri’nde yapılan G7 (dünyanın en büyük gelirini teşkil eden 7 ekonomisi: ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Kanada) zirvesinde, dünyada 2030’a kadar gerçekleşebilecek iklimle ilgili negatif senaryolar tartışıldı. Çünkü bilim insanları dünyanın 2 dereceden fazla ısınması halinde sahip olduğumuz tüm yiyecek ve su kaynaklarının yakın zamanda ciddi tehlikeler yaşayacağını ilan etmişti. Bunun üzerine sözü geçen ülke liderleri bu toplantıda “Fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı sona erdirmeliyiz” kararına imza attı. Buraya kadar her şey umut verici ve duyarlı liderler sayesinde gerekenler yapılıyor gibi görünüyor değil mi? Sanırsınız ki bu ülkeler 5-6 trilyon dolarlık fosil yakıtlar endüstrisinde rol oynayan büyük yatırımcılara (örneğin Exon Mobil’e, Shell’e) ve kendi devlet kuruluşlarına “Kusura bakmayın, dünyanın sonunu getiriyorsunuz. Şimdiye kadarki yatırımlarınızı unutun, bundan sonra geri dönüşümlü enerji kaynakları üzerine yoğunlaşın” diyecekler ve konuyla ilgili bilimi çözüm üretmesi için destekleyecekler... Onca tartışma ve kaygıların ardından öneri olarak gündeme getirilen tek şey “karbon vergisi” oldu. Yani tüm dünyada fabrikaların bacalarından saldıkları karbon miktarına göre vergi ödemeleri akla gelen tek yaratıcı fikir olarak ileri sürüldü. Analoji yapacak olursak: Doktor, akciğer kanseri hastasına “Sigarayı bırak, yoksa öleceksin” yerine “İçtiğin sigara başına bana 1 kuruş para ödeyeceksin” dedi. Nasıl çözüm ama? Geçen hafta Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, “Bu toplantılarda bütün liderler konuşuyor, ama korkarım birbirimizi tam olarak DİNLEMİYORUZ. Bu yüzden COP 21 toplantısının da başarısızlıkla son bulma ihtimali var. Eğer iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında gerçek anlamda etkili bir anlaşma imzalayamaz isek önümüzdeki 20 yıl içerisinde sadece yüzlerce, binlerce değil milyonlarca göçmen kapımızı çalacak” diyerek kaygılarını belirtti. Öyle görünüyor ki diğer liderler bilim insanlarının uyarıcı çağrılarını Cumhurbaşkanı Hollande kadar ciddiye almıyorlar. NASA bilim adamlarından Josh Willis, 2 ay önce yaptığı konuşmada, “Deniz seviyelerinin belli noktalarda düşüş gösterirken belli noktalarda artış gösterme eğilimi, artık küçümsenen bir problem olmaktan çıkmıştır. Su seviyelerinde beklenmeyen düşüş ve ani yükselişler söz konusu olabilir. Uzaydan çektiğimiz fotoğraflar her türlü kaygıyı doğrulamaktadır. İklim değişiklikleri sanırım tahminlerin dışında seyredecek” dediğinde de yine dinleyen olmadı.

        Bilim insanlarının her konuda insanlığı ilgilendiren feryatları maalesef birçok politikacı tarafından hâlâ dinlenmemektedir. Peki ne yapmak lazım? İş bizlere, halka, tüm dünya vatandaşlarına düşüyor. Keşke Paris’te gerçekleşen terör olaylarına gösterilen global tepkinin bir benzerini yaşadığımız gezegene kayıtsızca zarar verenlere de gösterebilsek. Terörün boyutları sadece direkt insana saldırıyla kısıtlı değil ki... Ah bir dinleyebilsek, anlayacağız...

        Bütün bu olanlar aklıma ilginç bir (gerçek hayatta olmuş) trajikomik fıkrayı getirdi: Karadenizli yaşlı bir amca hayatının son 5 yılında çok hastalıklar çekmiş ama derdini ne eşine ne de çocuklarına bir türlü anlatamamış. Vefat ettiğinde ise adamcağızın daha ölmeden kendi mezar taşını yazdırdığını öğrenmişler. Taşta, adının soyadının altında onu tüm dinlemeyen aile bireylerine bir mesaj varmış: “Hastayım” dedim inanmadınız, “Hastaneye kaldırın” dedim inanmadınız, “Ölüyorum” dedim inanmadınız, aha buyrun...

        KATARAKT ARTIK AMELİYATSIZ TEDAVİ EDİLEBİLECEK

        CALIFORNIA, Michigan ve Washington üniversiteleri bilim insanları, dünyada yaklaşık 20 milyon insanı etkileyen gözde katarakt ameliyatına alternatif bir tedavi önerdi: İçeriği özel ayarlanmış bir göz damlası. Gözdeki merceği oluşturan “kristalin” isimli proteinler eğer stabilize edilebilirse yaşlanmaya bağlı olarak katarakt oluşumu büyük oranda engellenebiliyor. Araştırmacıların “compound 29” olarak isimlendirdikleri bir çeşit sterol’ün bu görevi gördüğü iddia ediliyor. Farelerde yapılan deneylerde başarılı sonuçlar alınmasıyla artık insanlar üzerinde de klinik testler uygulanmasına karar verilmiş. 5 Kasım 2015 tarihli Science Dergisi’nde detayları yayınlanan bu araştırma, sadece insanların değil yaşlandığında gözlerinde katarakt sorunu yaşayan tüm hayvanların da umut kaynağı. Bu araştırmanın bilim dünyasını asıl heyecanlandıran diğer bir boyutu daha var: Compound 29, Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklarda tespit edilen amilod plakların giderilmesinde de kullanılabilecek bir mucize ilaç olma potansiyelinde.

        BİR DAMLA KANDAN KANSER TEŞHİSİ

        ÖZELLİKLE kanserde erken teşhisin hayat kurtardığı bilinen bir gerçek. İsveç’te Umea Üniversitesi bilim insanları, kanda pıhtılaşmayı sağlayan hücrelere (trombositlere) uygulanan RNA testiyle % 97 doğrulukta (erken) kanser teşhisi koyabilmekteler. Üstelik kanserin hangi aşamada olduğu da tespit edilebildiği için bu testle uygulanması gereken tedaviye de yön verilebiliyor. Araştırmanın detaylarını Cancer Cell adlı bilimsel dergide bulabilirsiniz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar