Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YIL 1999, Finlandiya’dayım. Kuopio Üniversitesi’nde tıp öğrencilerine ders anlatıyorum. Konumuz, “laboratuvarlarda hastalık teşhisleri için kullanılan monoklonal antikorların hazırlanış teknikleri”. Öğrenciler laboratuvarda aktif olarak tekniğin nasıl uygulandığını görecekler. Bunun için maalesef her öğrenci canlı hücrelerini kullanmak üzere bir fare öldürmek zorunda. Kimileri çok soğukkanlı, kimileri ya sinirli ya da gözyaşları içerisinde. Ben, hepsinden beter... Oldum olası deney hayvanları kullanmaya karşıyımdır. Fare, sıçan, tavşan, kedi, köpek... Fark etmez. Bir can yakmanın ya da can almanın verdiği rahatsızlık o yıldan sonra daha da büyüdüğü için daha sonraki bilimsel çalışmalarımın hiçbirinde hayvan deneylerine “Olur” dememişimdir. Deney hayvanları kullanmanın gereğini savunanlara karşı verdiğim ateşli çatışmalar, birçok meslektaşım tarafından iyi bilinir.

        Neyse konumuz bu değil. Laboratuvardaki olaya geri dönelim: O gün öğrenci sayısı kadar fareyi deney hayvanları laboratuvarından getirttik. Laboratuvar hazırlandı. Her 10 öğrenciye birer asistan da ayarlandı ve başladık. Öğrenciler birer birer gelip masamdaki kafesten farelerini almaya başladılar. Öğrencilerin sonuncusu da gelip son fareye elini uzatırken durdurdum. Farenin karnı şişmiş, bir köşeye büzüşmüştü. Sanırım kadınlık duygularımın etkisiyle “Dur, onu alma; hamile galiba” dedim. O öğrenci için başka bir fare getirtildi. Hamile fareyi deney hayvanları laboratuvarına geri götürdüm. “Geri alamayız. Laboratuvardan dışarı çıktığı an dışarıdan enfeksiyon taşıma korkusuyla geri almama prensibimizi bozamayız” dediler. “E ne yapayım ben bunu şimdi?” diye sordum. “Yapacak bir şey yok öldüreceksiniz” dediler.

        Bazen mantık donuyor. Kadınların, gördükleri yerde korkup çığlıklarla sandalyenin tepesine fırladığı, yok edelim diye evlere kapanlar kurduğumuz, süpürgeyi tepesine indirdiğimiz fare için kurtarma operasyonu veren kendime şaşırdım o an. Yapacak başka bir seçeneğim yoktu. Kafesi aldım, biraz da yem, doğru eve... Minik anne adayını, yumuşacık talaşlardan bir yatak hazırlayıp suyunu, mamasını kafese yerleştirerek himayeme aldım. 4-5 hafta geçti, hâlâ doğum yok. Yahu farelerin hamileliği ne kadar sürer? Veteriner arkadaşım “Bir bakayım” dedi. Teşhis: “Neva, bu fare hamile falan değil, sadece şişko.” Hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur. Bebekleri göreceğim diye seviniyordum çaktırmadan. “Eh neyse, en azından bakmakla yükümlü olacağım fare sayısı artmayacak” diye düşündüm. Veteriner arkadaşım sözüne devam etti: “Zaten bu tür farelerin ömrü sadece 1-2 yıldır. Şu an 1 yaşında. Sana 1 yıl arkadaşlık edebilecek” dedi. Kabullendim. Benimle yaşadığı 1.5 yıl içerisinde örgü örerken kazağımın kolunun içerisinde, yemek pişirirken omuzumda, televizyon seyrederken dizimin üzerinde başını parmağımla okşarken uyuyakalırdı.

        Üniversitede araştırma yapan bir grup öğrenci, faremle labirent testleri yaptılar ve diğer farelerden 4 kez daha kısa sürede hedefe ulaşabildiğini, hiçbir farede olmayan, bazı komutları alabilme yeteneğinin benimkinde olduğunu tespit ettiler. Beklenenden daha uzun yaşamasını ve diğer farelerden daha kolay öğrenebilmesini hürriyet, iyi beslenme ve sevgiye bağladılar. Öldüğünde çok üzüldüm. Bölüm arkadaşlarım aralarında para toplayıp başsağlığı dilemek için bana çiçek bile almışlardı. Hâlâ konuşup güleriz zaman zaman. Bense çaktırmadan hüzünlenirim yanlız günlerimin minik can dostu için.

        Geçen hafta Leeds Üniversitesi’nden bilim insanlarının fareler üzerinde yaptıkları bir araştırmada tek bir gende değişiklik yapıldığında daha akıllı, kolay kavrayan fareler elde ettikleri gündeme getirildi. Bütün memelilerde bulunan fosfodiesteraz-4B (PDE4B) isimli enzimin farelerde inhibe edilmesi durumunda elde edilen akıllı fareler, aynı zamanda öğretileni kolay kolay da unutmuyormuş. Bilim dünyasında “büyük bir devrim” olarak kabul edilen bu bulgu ile daha akıllı insanlar oluşturulabileceği bile tartışılıyor. Adı geçen enzimi inhibe edebilecek ilaçlarla şizofreni ve Alzheimer gibi rahatsızlıkların tedavisinde büyük başarılar elde edileceğine ben de inanıyorum. Lakin akılsızlığı yüzünden çevreyi talan eden, yaşamı cehenneme çeviren bireylerin tek bir ilaçla akıllanabileceklerine inancım yok. Bir fareyi bile daha akıllı kılan özgürlük, iyi yaşam standartları, sevgi ve eğitimi göz ardı edip falanca enzimi inhibe ederek akıllı olacağımız hayallerini kuruyorsak, kendi türümüzü yani insanı anlamak için daha çok işimiz var demektir.

        AKIL BAŞA NASIL DEVŞİRİLİR?

        DAHA akıllı olmak ya da “elimizden kaçırdığımız bir kısım aklımızı geri çağırma”nın yollarını bilim araştırmış ve tavsiyeleri sıralamış. İnsanların IQ’sunu artırmanın çok zor olmadığı, bunun için spor yapar gibi her gün ‘“aklı başa devşirme”alıştırmaları yapması gerektiği anlatılmış. Uluslararası Nöroscience Derneği Yönetim Kurulu hekimlerinden Dr. Candace Pert’in daha akıllı kararlar vermek isteyenlere, unutkanlıktan şikâyet edenlere, konsantrasyon bozukluklarına önerileri aynen şöyle:

        1- Her gün 10-15 dakika daha önce hiç okumadığınız konulardan birini seçerek okuyun.

        2- 25 gün boyunca oruç tutun. Bu oruçta günün 16 saati boyunca hiçbir şey yenmiyor. 8 saatlik süre içerisinde ise mümkün olduğu kadar sebze, meyve ve az yağlı yiyecekler tüketiliyor. Oruç sırasında beyinde brain derived neurotrophic factor (BDNF) artıyor. Böylece beyin daha kolay anlama, yorum yapma ve stresi yenme konusunda fonksiyonel olabiliyor.

        3- Her gün 30 dakika spor yapın, çünkü spor da BDNF salgılanmasını sağlıyor.

        4- Vücudunuzu yürümek, koşmak ve yüzmek gibi çok standart hareketlerin dışına çıkararak, beyninizi şaşırtacak aktivitelerde bulunun. Örneğin dans etmeyi, dalmayı, değişik diller öğrenmeyi hedef edinin.

        5- Meditasyon yapın. Daha akıllı olabilmek için vücudunuzun serotonine, asetilkolin ve endorfine ihtiyacı var. Meditasyon bu konuda vücudu aktive edebilecek çok güçlü bir alıştırma.

        6- Akıllı telefonlarınızı akıllıca kullanın, sizi aptallaştırmasın. Her fırsat bulduğunuzda internetten ilginç buluşlarla ilgili sayfalar okuyun. Beyninizin uykudaki “yaratıcılık” bölümü gıdıklansın.

        7- Akıllı telefonlarınıza alarmlar koyun. Mesela sosyal medyada 10-15 dakikadan fazla kalmayın. Sevdiğiniz ama vaktinizi çok aldığını bildiğiniz aktiviteleriniz alarmla son bulsun.

        8- Günde 8 saat uyumak birçok kişi için gerekli ama bu 8 saati bir seferde uyumayın. 6 saat gece uyuyun, 2 saati gündüz vaktiniz olduğunda kullanın. Beyniniz daha iyi çalışmaya başlayacak.

        9- Gece yatmadan önce bir küçük parça çikolatayla birlikte bir bardak yağsız süt için. Beyin daha kolay dinlenecek.

        10- Omega 3 hapları kullanın.

        11- Her gün ginseng ve yeşil çay tüketin.

        12- Sudoku tarzı bilmeceler çözün.

        Beyin gerçekten de vücuttaki kaslar gibi kullandıkça gelişen bir organ. KULLANIN!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar