Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SELE zeytini vardır ya... Birazcık kuruca ve az tuzluca... Çerez gibi avucuna doldurup yiyesin gelir hani... İşte o tür zeytin yok buralarda. Yunanistan, İtalya ve İspanya’dan gelen zeytinlerle idare etmeye çalışsak da resimlerde gördüğüm silikonlu dudakları hatırlatıyorlar bana... Dolgun ama doğal değiller. Yediğimde ağzımda bıraktığı tada beynim “zeytin” tanısı koysa da vücudumdaki yerini anatomik olarak bilemediğim “tatmin merkezim”, “Hadi canım sen de” diyor... Bu yüzden Türkiye’ye her geldiğimde sabah kahvaltımın vazgeçilmezlerindendir zeytin. Birazcık işin içinde nostalji de var sanırım. Zeytin yerken çocukluğumda her yaz tatilinde Marmara Bölgesi’ndeki Kumla sahillerine giderken, Gemlik taraflarında başlayıp kilometrelerce devam eden, zevkle seyrettiğim gri-yeşil renkli zeytin ağaçlarını hatırlarım. Ankara’ya döndüğümüzde arabamızın içi oralardan aldığımız yeşil sabun kokardı, aylarca.

        Zeytin aşkım sadece o yıllara olan özlemimin bir uzantısı da olabilir. Yani zeytin belki de sadece bir sembol. İlginçtir ki zeytin, ağacıyla da, meyvesiyle de insanlık tarihinde de sıklıkla sembol olarak kullanılmıştır. Birbiriyle küsenler “zeytin dalı uzatırlar” barışırken. Kuran’da, İncil’de ve Tevrat’ta da barışın, gücün, üretkenliğin ve sadakatin sembolüdür. Dini savşalarda “Zeytin ağaçlarına dokunmayın” emri verilmiştir mesela. Çünkü özellikle zeytin ağacının yakılması ve kesilmesi “barışa, üretkenliğe ve sadakate tecavüz” olarak kabul edilmiştir.

        Bu sembolizmaya saygı hâlâ özellikle zeytincilikten ekmek yiyen Akdeniz ülkelerinin çoğunda devam etmekteyken bizde değişen nedir? Şaşkınım! İnanın şaşkınlığım ağaçların kesilmesine değil. Yıllardır süregelen, doğayı çekirgeler gibi yok etmeye karşı olan içsel tepkim zaten “şaşkınlığın” çok ötesinde. Benim şaşkınlığım halkımızın bu tür olaylar karşısında “hiç değişmeyen tarz” tepkilerine. Akıllı, yaratıcı ve duygusal bir milletiz ama sanki şu “doğayı koruma”yla ilgili tepkilerimizde bir tuhaflık var. Facebook’ta ağaç ve orman resimleri paylaşıp evinden çıkıp giderken bahçesindeki kerpiç gibi taşlaşmış toprağı görüp de onu belleyip biraz gübre katarak oraya bir tek fidan dikmeyen, var olana da sıcak aylarda bir gün olsun bir kova su vermeyi düşünemeyen “doğa âşığı” insana şaşırıyorum ben.

        Balkonunda, evinde tek bir saksı çiçek bile beslemeyip “Zeytin ağaçları kesilmesin” pankartları taşıyanlara ise hepten bakakalıyorum. Bir zeytin fidanı 19 TL. Neye vermiyoruz ki bu parayı? Bu miktar cebinden düşse fark etmez çoğu. Zeytinlere yapılan talanı protesto etmek için bundan sonra (mesela) cenazede, bayramda, seyranda çiçek göndermek yerine “zeytin ağacı dikmeyi” alternatif bir yol olarak seçmeyenlere şaşıyorum ben. Kucağındaki bebeği çişini haber verinceye kadar kullandığı çocuk bezleri için tam 16 ağacın kesildiğinden haberdar olmayıp Twitter’dan “Çocuklarımıza yeşil bir gelecek bırakalım” mesajı atanlara da detaylı düşünmedikleri için şaşırıyorum. Kaç anne ya da baba kendi çocuğu ve tüm çocuklar adına 16 fidan dikmiştir? Her doğum günümüzde bir ağaç dikseydik düşünsenize küçük bir ormanımız vardı şimdiye kadar. Nerede olduğu ise hiç fark etmez. Bahçende yer yoksa git ağaçlandırma yapılan yerlere dik bir ağaç. Dikili tek bir ağacın olsun ki ağaçları “yere yatıranlara” karşı yüzün olsun. Sofrana koyduğun zeytin tabağına baktığında zeytinden önce onu bağrında büyüten ağacı düşünebiliyorsan, koyduğun tepkiye o zaman şaşırmam... Saygı duyarım.

        Zeytinyağının arkasındaki bilimsel gerçek

        YOK, yok... Öylesine yazılmış klişe “Zeytinyağı yiyin, sağlıklı olun” haberlerinin ötesinde bir haber bu. Illinois Üniversitesi bilim insanları çok ciddi bir araştırmaya imza atmışlar. Dr. Douglas Lewandowski önderliğinde yürütülen bu projede, zeytinyağında bulunan “oleate”, kriz geçirmekte olan kalp kaslarının vücut yağlarını enerji olarak kullanmasını sağlıyor. Biraz daha basite indirgeyelim isterseniz: Sağlıklı bir kalp, kanı pompalamak için enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerjiyi de vücut yağlarını kullanarak elde eder. Kalp krizi geçirirken bu yeteneğini yitiren kalp kasları enerjisiz kalır. Zeytinyağındaki oleate maddesi bazı genleri etkileyerek o kullanılamayan yağların yakılmasında gerekli olan enzimlerin salgılanmasında etkin. O kadar etkin ki fareler üzerinde yapılan deneylerde kalp kas hareketi yavaşlayan hayvana oleate enjekte edildiğinde kalp kaslarının tekrar normal harekete geçtiği gözlenmiş. Bu yüzden yemeklerde zeytinyağı tüketenlerde kalp krizinin yüzde 30 daha düşük olduğu savunulmakta. Araştırmanın detaylarını Circulation adlı bilimsel derginin Eylül 2014 sayısında bulabilirsiniz.

        ZAMANE TAVUKLARINA ZAMANE YORUM!

        HALK arasında “Sağlıklı olmak için artık tavuk da yememek lazım... Nerede o eski tavuklar?” söylentilerine bir ışık tutmak için Alberta Üniversitesi bilim insanları ilginç bir araştırma gerçekleştirmişler. Her biri farklı yıllardan bu yana hiç değişmeden kalan (kökende aynı) 3 çeşit tavuk türüyle başlamışlar araştırmaya:

        1’incisi 1957’den, 2’ncisi 1978’den, 3’üncüsü 2005’ten günümüze kadar gelen tavuk türü seçilmiş. 3 günlük civcivler aynı koşullarda tutulmuş, tamamen hormonsuz aynı yiyeceklerle, aynı miktarlarda beslenmişler. Erişkin sayılacak yaşa geldiklerinde her 3 tavuk türünü tartmışlar. 1’inci 905 gram, 2’nci bin 808 gram, 3’üncü 4 bin 202 gram gelmiş. Araştırmayı gerçekleştiren Dr. Martin Zuidhof, sonuçları Huffington Post’a açıklarken “Gördüğünüz gibi tavuklardaki ağırlık, farklı beslenme şekilleriyle ya da aldıkları hormonlarla ilintili bir sonuç değildir. Her 3 tavuk türünü de gönül ferahlığıyla yiyebilirsiniz. Bu aynen büyük havuç, küçük havuç yemek arasındaki fark gibi bir şeydir. Havuç havuçtur” demiş...

        Yani “Zamane tavukları biraz iri yarı o kadar” demeye getirmiş lafı. Benim tuhafıma giden ne biliyor musunuz? Hiçbir “zamane medya temsilcisi” de çıkıp bu “zamane bilim insanlarına” sormamış: 1. Tamamen tüysüz ve tavuğa benzemeyen, ama bizlere tavuk olarak sunulan, 21 günde erişkinliğe ulaşan diğer “yaratıkları” neden araştırmanıza dahil etmediniz? 2. Araştırmanızı finanse eden firmanın adı nedir?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar