Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hangi yönden bakarsanız bakın, seçimin sıcak gündeminde dış politika konuşmak, en hafif ifadesiyle topu taca atmak gibi algılanıyor.

        Oysa bilmesi gereken herkes, özellikle de siyasetçiler pekala bilir ki, dış politikanız, dünyada durduğunuz yer her zaman önemlidir, belirleyicidir.

        Seçimlere doğru giderken, ister konuşulsun ister konuşulmasın daha da anlamlıdır.

        Karşımızda şöyle bir tablo var.

        CHP’nin merkezinde bulunduğu Millet İttifakı, özellikle dünyaya bakışta önemli farklılıklar içeren siyasi partilerden oluşuyor. Tam olarak anlamadığım kısım ise, böyle bir zeminde buluştuklarına göre onları birleştiren bir genel perspektifin olup olmadığı.

        CHP’nin daha Avrupa merkezli bir bakış açısıyla, özellikle de AB’nin ana gücü Almanya’yı esas alan bir yaklaşımla hareket ettiği çok uzun yıllardır bir şekilde ifade edilir.

        Siyasi partilerin bu tür yaklaşım ya da ilgilerini, o ülkenin güdümünde olmak şeklinde anlamıyorum, asla. Bunu peşinen ifade edeyim. Ancak bu tür zihinsel yakınlık ve kodların, o partinin dünyaya bakışının ifadesi olduğunu da unutmamak gerekiyor.

        HANGİ AVRUPA?

        Aynı durumu, Millet İttifakı çatısı altındaki diğer partiler için söylemek mümkün mü?

        Sözgelimi DEVA ve Gelecek partilerine bakarak, bunların CHP’nin Avrupa/Almanya merkezli yaklaşımına benzer bir yerde durduğunu söyleyebilir miyiz?

        Burada her iki partinin de kendisini yakın olarak tarif ettiği AB perspektifinin, özellikle 2021 sonrasında ABD/NATO merkezli olarak ilan edilen konsepti işaret ettiğini düşünüyorum. Yani ABD’nin daha fazla dokunduğu bir Avrupa tercihi bu.

        Anlamakta güçlük çektiğim bir başka nokta ise, bu partilerin Türkiye’nin Batı ittifakında yer alması gerektiğine dair düşüncelerini kuvvetle ifade etmekten kaçınmaları.

        Yahut bunu tercih etmemeleri. Bir başka ihtimal böyle bir tezlerinin kafalarında tam olarak netleşmemiş olması. Hepsi ayrı ayrı ilginç.

        Her durumda, muhalefetin Millet İttifakı tarafında, Türkiye’nin dış politikasına ve yeni dünyadaki rolüne dair metinlerde rastladığımız ifadelerin, pratikte kuvvetle dile getirilmesine fazlaca tanık olamıyoruz.

        Seçim sürecini iç dinamikler ve sorunlar üzerinden yönetmek gibi bir tercihin sonucu olabilir mi bu durum?

        İddialı iki genel başkanın, yani Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun böyle bir gerekçeyle geri duracaklarına ihtimal vermiyorum doğrusu.

        İYİ PARTİ’NİN FARKLI DURUŞU

        Muhalefet tarafının bu başlık altındaki çok renkli hali bununla da sınırlı değil.

        İYİ Parti burada bambaşka bir çizgide duruyor. Ona da kısaca bakabiliriz.

        Örneğin sınırötesi askeri harekatlar için TBMM’de yapılan tezkere oylamasında bu partinin “evet” oyu kullanması önemli bir yol ayrımıydı. Nitekim bu karar ve duruşlarını da ısrarla savundular. Keza Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine itiraz edilen dönemde, eleştiriden çok bu politikaya destek olan yaklaşımlar sergilediler. Savunma sanayii alanında seçim yaklaştıkça hararetli hale gelen, CHP başta olmak üzere diğer ittifak üyelerinin eleştiri kervanına da katılım göstermiyor Meral Akşener’in partisi.

        Bu tablonun üzerine, ısrarla gündemde tutmaya çalıştığım “Türk dünyası ufku” başlığını eklersek, Akşener ve partisinin bu alana yönelik doğal ilgisini görebiliriz.

        ÇOK PARTİLİ VE RENKLİ MECLİS

        Birlikte meydanlara çıkan, konuşmalar yapan siyasi partilerin, esasen nerede durduğu ve hangi pencereden dünyaya baktığı meselesi kalıcı olandır. Meydanların sıcak atmosferinde söylenen sözler, karşılıklı jestler siyasi partilerin ana tercihlerini değiştirmez.

        Bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum.

        Çok ama gerçekten çok partili ve renkli bir meclis bizi bekliyor. Seçimlere dair bildiğimiz en önemli gerçeklerden birisi bu. Böyle bir tablo üzerine şimdiden kafa yormanın önemli olduğunu düşünüyorum.

        Çünkü o tabloda bugünkü ittifak ya da blokların aynı düzeyde toparlayıcı olmayacağı çok açık. Hele de iktidar paylaşımında erken sorunlar başgösterirse.

        150 yıla yaklaşan bir parlamento geçmişimiz ve tecrübemiz var. Cumhuriyetimizin ilk asrını deviriyoruz. Bir yandan cumhurbaşkanı seçerken, diğer yandan mecliste kimlerin olacağını tercih edeceğiz.

        Geçmişimiz ve tecrübemiz kuşkusuz bu tür zamanlarda çok daha değerli.

        Ancak şu da unutulmamalı.

        Bunca ayrışmaya rağmen yaşadığımız büyük afette gösterdiğimiz birlik ve dayanışma ruhunu daha geniş alanlara taşıyamazsak; seçim sonuçları beklenen ya da umut edilenleri vermeye yetmeyebilir.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar