Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DEVLETE ait 14 şeker fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili spekülasyonlar bitmiyor. Çarşamba günkü yazımda şeker üzerinden kopan kıyametin peşine düşüp yaptığım araştırmaların sonucunda öğrendiklerimi yazmıştım. Aynı gün Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu fabrikaların özelleştirme gerekçesini açıklayamıyorlar” deyince bu yazıya oradan başlamaya karar verdim.

        Maalesef bu ülkenin en büyük sorunlarından biri devletçilik hastalığı. Devletin olabildiğince büyük olması ve neredeyse her işi yapmasını istiyorlar. Bunun devlet denilen mekanizmayı hantallaştırdığı, kontrolünü zorlaştırdığı ve yozlaştırdığını görmüyorlar. Sanki devlet “himmet baba”.

        Halbuki bir devlet ne kadar küçükse o kadar iyidir, o oranda iyi yönetilir, şeffaf olur. Son dönemde AK Parti hükümetine yönelik yapılması gereken en ciddi eleştirilerden biri, devleti küçülteceğine büyütüyor olması. Ama memlekette her şeyi devletten bekleme anlayışı çok yaygın olduğu için tam tersine, hükümet devleti küçültme adımları attığında muhalefet ayağa kalkıyor! Şimdi son derece mantıklı bir gerekçeyle 14 şeker fabrikasının özelleştirilecek olmasına karşı çıkıyorlar. Yahu devlet şeker üretiminden ne anlar? Zaten neden anlasın?

        Bu fabrikalar zarar ettiği için satılacak. Üstelik ilk 5 yıl çiftçiye aynı fiyattan alım garantisi verilerek işçilerin aynı şekilde çalışma koşullarının devam garantisi sağlanıp yapılacak bu satış. Özelleştirilecek fabrikalarda eksik üretim yapılırsa o kota miktarı da Türkiye Şeker Fabrikaları’na aktarılacak. Bundan daha korumacı nasıl olunabilir?

        Türkiye’de eğer muhalefet, gerçek anlamda özgürlükçü, demokratik bir hukuk devleti istiyorsa serbest piyasa ekonomisini savunmak zorunda. Çünkü devlet ekonomik alanın büyük kısmını kaplarsa o ülkede hiçbir şekilde ne özgürlük ne de hukuk olur, devlet kendinde her konuda ceberut davranma gücü görür.

        *********

        Verimliliği artırmak şart

        SÖZ konusu fabrikalar kazançlı ve verimli değil. Devlet işi beceremediği için randıman düşük. Halbuki daha büyük kapasiteli tesisler olsa üretim katlanarak artar. O nedenle devletin satış kararı son derece mantıklı. Bu fabrikaların kapasiteleri artırılabilirse kârlılıkları da artacaktır. Belki Konya ve Kayseri’de olduğu gibi çiftçi kooperatifleri alsa çok daha isabetli olur.

        ********

        Dünyanın en pahalı şekeri

        ŞEKERPANCARI aynı yere 2-3 yılda bir ekilebiliyor. Fabrikada depolanamıyor, o nedenle bu fabrikalar yılın yalnızca 120 günü çalışıyor. Yani tek başına şekerpancarı çiftçisi diye bir şey yok. Şekerpancarı da eken çiftçi var. Bu pazarı tamamen devlet regüle ediyor. Fiyatı o belirliyor, kotayı o koyuyor. Bu da fiyatları çok yükseltiyor. Bugün dünyanın en pahalı şekeri Türkiye’de. Ton fiyatı 700 dolar. Halbuki bunun dünya ortalaması 350 dolar. O nedenle yerli üreticinin yurtdışında rekabet etme şansı yok. Pazar serbest olsa, devlet gereksiz müdahale etmese, fiyatlar düşecek, şekerpancarının NBŞ ile rekabet gücü zaten artacak. Üstelik kota kayıtdışı üretimi de tetikliyor.

        ********

        A, B, C kotası ne demek?

        DEVLET her yıl iç piyasa için gereken şeker miktarını açıklıyor. Bu en son 2 milyon 670 bin ton idi. Buna A kotası deniliyor. Bir de kuraklık ya da savaş ve afet gibi senaryolar için stok kotası var. Ona da B kotası deniliyor. Bunlardan arta kalan üretimi C kotası olarak ihraç edebiliyorsunuz.

        Kota yüzde 5’e düştü

        PERŞEMBE akşamı Meclis’te bir oylamayla nişasta bazlı şeker üretiminin iç pazar kotası yüzde 10’dan yüzde 5’e düşürüldü. Fabrikaların özelleştirilmesinin NBŞ üretiminin pazar payını artırmak için yapıldığını ileri sürenlere bu gelişme çok net bir cevap. Hükümet bırakın nişasta bazlı şeker üretimini artırmayı, onu yarı yarıya indirecek bir adım attı. Bugünkü yüzde 10 kotasına göre NBŞ üretimi 267 bin ton olarak görünse de piyasadaki NBŞ miktarı yaklaşık 950 bin ton. Yani 700 bin tona yakın kayıtdışı ya da merdivenaltı üretim var! Esas sorun burada. Denetimler sıkılaştırılarak kayıtdışının önüne geçilmesi gerekiyor. Aksi takdirde istediğiniz kadar kota koyun...

        ********

        NBŞ’de yüksek fruktoz tehlikesi

        NİŞASTA bazlı şekeri sormak için konunun en önemli uzmanlarından, gazetemiz yazarı Prof. Dr. Temel Yılmaz’ı aradım. Aynı zamanda Diyabet Vakfı Başkanı olan Yılmaz, öncelikle şekerin her türünün tehlikesine dikkat çekti ve şeker tüketiminin azaltılması gerektiğini vurguladı. Ancak NBŞ ile ilgili şu farkı hatırlattı: “Fruktoz ve glikoz bu türde birbirine bağlı değil, sıvı halde. Bu nedenle NBŞ karaciğerden kolay geçip hızlı emiliyor. Tokluk hormonunu uyarmıyor. Karaciğer yağlanmasının yüzde 80 oranında sebebi fruktoz. Nişasta bazlı şekerde, özellikle de merdivenaltı üretimlerde fruktoz oranı çok yüksek. Şekerpancarından elde edilende ise bu oran yüzde 50-50.”

        Kısacası şeker temel olarak zararlı, ne tür olursa olsun kaçınmamız gerekiyor. Öte yandan NBŞ bazlı ürünler çok daha sinsi ve tehlikeli. Kimse sıvı şeker tüketmenin vücuda yararlı olduğunu savunamaz. NBŞ insan sağlığına zararlıdır!

        ********

        Bunu yapacak sinema salonu var mı?

        SİNEMA salonları her hafta vizyona yeni giren filmleri oynatıyor. Bazıları çok gişe yapmayan Avrupa filmlerine de çok doğru bir şekilde yer veriyor ancak genelden bahsedecek olursak aşağı yukarı bir standardizasyon var. Halbuki keşke salonlar daha esnek olsa... Mesela Stephen Hawking öldü diye onun anısına, hayatını anlatan “Her Şeyin Teorisi” filmini yıllar sonra yeniden birkaç haftalığına vizyona soksa... Bunun gibi güncel gelişmelerle bağlantılı yapımları raflardan çıkarıp yeniden biz izleyiciye sunsa... Kaçıranlar izlese... “Aman canım artık eski filmleri bulmak çok kolay” demeyin... Sinemada izlemek hâlâ ve her zaman farklıdır. Bence meraklısı olur... Olmaz mı?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar