Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE son 10 senede, Erdoğan’ın liderliğinde iki devrim birden yaşadı. Önce askeri vesayet rejimi, sonra da askeri vesayetin koltuğuna oturmak isteyen Gülenist vesayet rejimi devrildi. Her iki vesayet çetesi de demokratik olarak seçilmiş meşru hükümeti yıkmayı hedefleyen kriminal oluşumlardı, bu oluşumların aktörleri darbeci çetecilerdi.

        Erdoğan sırasıyla her iki çeteye karşı haklı bir mücadele verdi. Elbette bu mücadeleler sırasında da çeşitli farklı hatta kendine zıt kesimlerle ittifak kurdu. Zaten hiçbir devrim ittifaksız olmaz.

        CHURCHILL’İ BU NEDENLE SUÇLAYANI GÖRDÜNÜZ MÜ?

        İngiltere’de hiç kimse Churchill’i, Hitler’i ve Nazizm’i yok etmek için Stalin ile ittifak kurdu diye suçlamaz, suçlayamaz. Ya da bu sebeple Churchill’e “Komünist Winston” falan denmez, denemez. Aynı şekilde Roosevelt’i de kimse bu sebeple komünist ithamıyla karşı karşıya bırakamaz.

        Erdoğan ve darbecilerle mücadele eden demokratlar bu bağlamda askeri vesayetle mücadele ettiler diye “FETÖ’cü olmak ya da FETÖ’ye yardım” ile suçlanamazlar. Hele askeri vesayeti destekleyip, sonra da 17-25 Aralık darbe teşebbüsü sırasında alenen FETÖ’ye arka çıkanlar tarafından hiç suçlanamazlar! Bu isimler tutuklanmadıklarına dua edeceklerine bir de utanmadan sağa sola saldırıyorlar.

        BATI MEDYASININ SAPLANTILARI

        Diğer yandan bakıyorum, Batı medyası da Erdoğan’ı FETÖ’ye karşı Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek ile ortak söylem benimsedi diye ağır eleştiriyor. Bunu da yanlış buluyorum. 2007-13 döneminde askeri vesayete karşı kim yanındaysa Erdoğan’ın onlarla ittifak etmesi doğaldı. Şimdi de FETÖ’ye karşı kim yanındaysa onunla bu konuda ittifak etmesi doğal. Ne yani, Perinçek ve Bahçeli de FETÖ’ye karşı diye FETÖ ile haklı mücadelesinden vaz mı geçsin? Ya da bu isimleri dışlasın mı?

        DARBECİLERLE MÜCADELEYİ SUÇ GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞANLAR

        Türk medyasının bir kısmında öyle bir pişkinlik var ki hâlâ alenen “darbecilerle mücadele” etmeyi suç gibi göstermeye çalışıyorlar. Oysa yıllarca askeri vesayeti destekleyerek kendileri suç işlediler. Şimdi suçlarını örtmeye çalışıyorlar. Üzerine bir de 17-25 Aralık darbe teşebbüsüyle beraber FETÖ’yü desteklediler. O dönem yazdıkları çok açık.

        Ben her iki çeteye karşı da mücadele etmiş bir yazarım ve bundan da gurur duyuyorum. Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde bu çetelere karşı verdiği mücadele ve yaptığı iki devrim de haklıydı. Bu haklı mücadelede hatalar yapıldı ama istikamet doğru... Öte tarafta sivil hükümete karşı darbecileri desteklemek ise apaçık bir suç!

        *************

        NASIL YAŞADIĞIMIZIN FARKINDA MIYIZ?

        EMİNİM İTO Başkanı İbrahim Çağlar’ın apansız ölümü birçoğumuzu hayatın anlamı ve gelip geçiciliği üzerine düşündürdü. Öylesine, beklenmedik, tesadüfi, hazırlıksız bir ölüm ki. Ölümün hiçbir türlüsüne hazırlanılamıyor ama böylesi... Dupduru bir havada aniden doluya tutulmak gibi.

        Maalesef beklenmedik ölümlerin çok büyük bir kısmının sebebi kalp krizi. Yılda 150 bin kişi bu nedenle hayatını kaybediyor. Kâğıt üzerinde nasıl geldiğini biliyoruz. Göğüs sıkışması, kollarda karıncalanma, ağrı... Ama gördüğüm kadarıyla pratikte kondurmak o kadar kolay olmuyor ve süreç başlayınca çok çabuk ilerliyor.

        Özellikle Ela ve Yasemin doğduğundan beri sağlık üzerine mümkün olduğunca okumaya gayret ediyorum. En azından belli durumların ana sebepleri ve ne yapılması gerektiğini bilmek, daha az doktora gitmeyi sağlıyor. Ve bazı durumlarda hayat kurtardığı söyleniyor.

        BU HAYAT BİZİ ÖLDÜRÜYOR

        40 yıllık hayatımdan ve son yıllarda öğrendiklerimden çıkardıklarım şunlar:

        Çok fazla ve gereksiz bir stres altında çalışıyoruz. Hep acelemiz var. Türk mutfağından anladığımız bol yağlı ve karbonhidratlı beslenmek. Mutfağın zengin, dengeli unsurları gitmiş, geriye işimize kolay diye gelen zararlı kısmı kalmış ve bence en tutucu olduğumuz alan burası. Dünyanın birçok yerine gittim, Türkler kadar tat konusunda kapalı ve illa evindeki yemeği arayan insanlar görmedim. Nerede olsa bu sebeple bir Türk’ü tanırım. İlla her yemekte ekmek bulunacak, et ve mümkünse yağlısından olacak, üstelik yanında bir de pilav ya da makarna yenecek, sonra da bastırsın diye tatlı ve meyveyle devam edilecek! Hem de bunlar akşam saatlerinde yapılacak! Öğlen de ofiste yine ağır yenmiş olacak. Ve böyle bir rutine rağmen o hayatta egzersiz yapma ihtiyacı duyulmayacak, stres azaltma yolları da aranmayacak...

        Elbette İbrahim Çağlar’ın ani ve acı vefatının başka sebepleri olabilir ancak genellikle çevremde gördüğüm ve zaman zaman kendimi de benzer bir döngünün içinde yakaladığım bu fevkalade yanlış hayat biçimi hepimiz için pimi çekilmiş bomba gibi! Doğruyu biliyor ama yapmayı erteliyoruz. Ama çoğu zaman buna vakit kalmıyor...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar