Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1 hafta oluyor. Geçtiğimiz salı günü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantısında ortaya çok büyük iddialar attı. Peki bu bir hafta içinde söz konusu iddialarla ilgili kamuoyunu ikna edebildi mi? İstediği etkiyi yaratabildi mi? İktidar partisine ve Cumhurbaşkanı’na amaçladığı zararı verebildi mi? Gündemi sarsabildi mi?

        Bu soruların hiçbirinin cevabının CHP’yi tatmin etmediği açık. Belgelerin ne olduğuyla ilgili muğlaklık ilk günkünden de fazla. Madem elindekilerden emin, neden aynı gün bu belgeleri basınla paylaşmadı Kılıçdaroğlu? Neden grupta gösterdiği belgelerle savcılığa teslim ettiklerinin aynı olduğuna kamuoyunu ikna edemiyor?

        NEGATİF SİYASETE DÖNÜŞ

        Öncelikle stratejiyle ilgili tespitlerim:

        CHP yıllarca negatif siyaset yaptı. Ortaya bir şey koymak yerine var olanı yıkmayı hedefleyen, olumsuz bir dil kullandı. Bu tutumunu 7 Haziran seçimlerinde ve referandum kampanyasında değiştirmişti. Olumlu ve yapıcı bir siyaset benimsemişti. 7 Haziran’da beklediği sonucu alamadı ama referandumda biraz da kendi ismini geride tutmasının da etkisiyle sonuç aldı. Şimdi belge siyasetiyle yeniden negatif yaklaşıma döndüğünü ilan ediyor. Bu kemik CHP tabanının alışık olduğu bir şey, ancak böyle bir tarz-ı siyasetin CHP’nin o tabanının dışına çıkmasını engellediği ortada. İnsanlara itici geliyor.

        BUNDAN DAHA KÖTÜ BİR ZAMANLAMA OLABİLİR Mİ?

        İkinci temel nokta, bu belgelerin açıklanmasıyla ilgili bariz zamanlama hatası. ABD’deki Zarrab davası Türkiye’yi sıkıntıya sokacak şekilde devam ederken eşzamanlı olarak bu belgelerin çıkmasının tesadüf olduğuna CHP tabanını bile ikna etmek zor. Nitekim hangi partiye yakın olursa olsun, kime sorsam belgelerin Amerika’dan geldiğine inanıyor. Kısacası CHP kendi eliyle “gayri millilik” tartışmasında kendi kalesine gol atacak şekilde su taşımış oldu.

        FAZLA BEKLENTİ TATMİNİ ZORLAŞTIRIR

        Bence üçüncü yanlış da karşılayamayacağı kadar çok beklenti yaratması. “Az sonra” taktiğiyle elinde büyük bombalar olduğu imajı çizdi. Bu da kamuoyundaki merakı artırdı. Merakı artırırsanız insanları ikna ve tatmin etmeniz zorlaşır. Nitekim “Beklediğimiz tepkileri veriyorlar, daha fazlasını açıklayacağız” gibi çıkışların ardından ortaya elle tutulur bir şey koyamamaları tam da böyle bir etki yarattı.

        *************

        RUBİN’İN TWEET’İ

        SERT neocon kimliği ile bilinen tartışmalı isim Michael Rubin cumartesi günü şöyle bir tweet attı: “Zarrab ve MİT TIR’ları gibi olaylar uluslararası mahkemede yargılanacaktır. Ancak suçlamaların muhatabı Türk devleti değil, RTE rejimi olacaktır. Çünkü devlet görevlileri bu hukuksuz olaylara müdahale etmiş, ancak Erdoğan rejimi tarafından bu görevlilerin hepsi hapse atılmıştır.”

        ABD’de yapılmak isteneni ve FETÖ’nün oynadığı rolü bundan daha iyi anlatan bir mesaj olamaz herhalde...

        *************

        EKVADOR İLE MANİSA’NIN ORTAK NOKTASI

        DÜNYADA çok nadir görülen ve “Laron sendromu” olarak adlandırılan bir tür cücelik var. Yalnızca 300-350 kişide olduğu tahmin ediliyor. Bunların önemli bir kısmı Ekvador’da, And Dağları’nın eteklerinde yaşıyorlar. Acaba o coğrafyada bu sendromu tetikleyen bir unsur mu var, diye araştırılıyor.

        Öte yandan çok ilginç bir şekilde dünyanın çok büyük bir bölümünde hiç görülmeyen bu vakalardan Manisa ve civarında 6 hasta var. Hatta bir dönem bu hastaların tedavisinde kullanılan ve ABD’den gelen ilacın fiyatının çok yüksek olduğu gündeme gelmiş, hastalardan birinin dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektup haber olmuştu. Gül de o hastanın masraflarını karşılamıştı.

        Laron sendromunun kandaki bir gelişim faktörünün azlığından kaynaklandığı belirlendi. Bu nedenle büyüme çok yavaş oluyor ve hastalar en fazla 1 m. 22 cm.’ye ulaşabiliyor. Görüntüleri de yaşlarından çok daha genç. Uzmanlar çok ilginç bir şey tespit ettiler. Laron sendromlularda kanser ve diyabet görülmüyor. Bunu da kanda eksik olan gelişim faktörüne bağladılar. Yaşlanma da çok yavaş oluyor.

        Bir süredir bu vakaların bir kısmı üzerinde ABD’de çalışmalar yapılıyor ve kansere karşı kanda eksik olan bu faktöre eşdeğer bir ilacın üretilmesi hedefleniyor. Böyle bir ilaç çağımızın en büyük problemi olan kanser kadar insanlığın binlerce yıldır hayalini kurduğu yaşlanmaya karşı da devrim niteliğinde olabilir.

        Bunca siyaset içinde başka şeyleri konuşmaya pek fırsat bulamıyoruz ama tıp alanında çok değerli isimlerimiz var. Manisa’daki vakalar üzerinden Türkiye de bu çığır açıcı çalışmalara destek olabilir, en azından “case study” için verimli bir coğrafya olduğunu hatırlatabilir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar