Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN Reza Zarrab ile ilgili sürecin detaylarını yazmış, bugüne bazı sorular bırakmıştım. İlki itirafçılık meselesiydi. Bu dava Zarrab’ın itirafçı olup olmaması noktasına kilitlendi sanki. İtirafçı olması ne demek? Ne olacak? Süreç nasıl işleyecek? Türkiye ve hükümet için ne değişecek? Soruşturdum...

        İtirafçı olması ya da işbirliği yapması zaten bilinen Türkiye-İran arasındaki ticaret ilişkisini tescillemesi demek. Bunu “teröre yardım” kılıfına sokmaya çalışıyorlar. Peki itirafçı olmasa mahkeme İran-Türkiye ticaretinde oynadığı rolü kanıtlayamaz mı? Kaynaklarıma göre zaten Zarrab’ın önüne kendi ses kayıtları konacak. Bunları inkâr edemeyeceğine göre sonuç değişmeyecek. Şayet gidişat göründüğü gibi olur ve 27’sinde jürili mahkemenin önüne çıkarsa zaten söylenenleri reddetmesi zor olacak. Ortalama bir ABD’linin İran ve terör başlıklarında nasıl refleks vereceğini kestirmek güç değil. O nedenle jüri çok büyük bir mucize olmazsa zaten Zarrab’ı suçlu bulacak. 75 yıl ile ömür boyu

        arası bir hüküm giyecek.

        Oradan üst mahkemeye gidebilir. Ancak üst mahkeme bu kararın aksi yönünde bir karar verir mi? Çok kolay görünmüyor, bir de tabii oldukça uzun bir süreçten bahsediyoruz.

        TÜRKIYE AÇISINDAN NE DEĞIŞIR?

        AÇIKÇASI günlerdir boş yere enerji harcıyoruz. Mesele itirafçılık meselesi değil. İki olasılıkta da Türkiye için sonuç pek değişmiyor. Her şeyden önce ABD, Türkiye’yi sanık sandalyesine oturtmuyor, oturtamaz. 2 egemen devletten bahsediyoruz, “Eşitin eşit üzerinde yargı yetkisi yoktur”. Peki ne olabilir? Çok küçük bir olasılık da olsa teknik olarak Interpol’ü devreye sokup Zarrab’ın ifadeleri üzerinden istediği kişiyle ilgili tutuklama kararı çıkarabilir.

        İkinci olasılık konuyu, “Türkiye teröre yardım ediyor” başlığıyla BM Güvenlik Konseyi’ne taşıması. Ancak buradan da sonuç çıkmaz, Rusya buna onay vermez her şeyden önce. Üçüncü olasılık Türkiye’ye birtakım ambargolar devreye sokma ihtimali. Dördüncü olasılık ise “Türkiye, dolar kullanarak ve ambargoyu delerek beni şu kadar zarara uğrattı” deyip ABD’deki Türk mallarına el koyma girişiminde bulunması.

        Ancak tüm bunlar ilişkiyi tamamen koparıp atma niyetinde bir ABD için ve yine de son derece küçük olasılıklar. Tabii bir de iş 27 Kasım’a kadar değişmezse...

        Zarrab işbirliği yapsa kurtulur mu?

        BU sorunun kesin bir cevabı yok. Savcılar, hâkime 5K1 adlı bir mektup yazıyorlar, o mektubun nasıl yazıldığı, hâkimin buna ne kadar ikna olduğu, Zarrab’ın ne anlattığı vs.’ye göre sonuç değişir. Ancak konuştuğum kaynaklar, 19 ay beklettiği için itirafçı olmayı seçse bile hemen salıverilmesinin büyük bir olasılık olmayacağını söylediler. Alt sınır olarak 75 yıl istendiği göz önüne alınacak olursa bu cezanın 5-10 yıla inmesi söz konusu olabilir.

        Türkiye, 27 Kasım’a kadar ne yapacak?

        BU anlattıklarım 27 Kasım’a kadar gidişte bir değişiklik olmazsa ve Zarrab jürinin karşısına çıkarsa olabilecek gelişmeler. Öte yandan Türkiye boş durmuyor. İlişkileri bu kadar geren ve Türkiye’yi sıkıştırma operasyonu olduğu apaçık bu davayla ilgili itirazlarını iletiyor. ABD yargısı belgeleri paylaşmayacağını açıklamıştı, yalnızca bir tanığın beyanlarının açıklanacağı belirtildi. Büyük olasılıkla o da Türkiye’yi zora sokan beyanlar olacak. Ankara belgelere itiraz etmek için bir çalışma yürütüyor. ABD’de görüşmeler yapmak için bir girişim var.

        Hakan Atilla ve Reza Zarrab

        HALKBANK Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla, Zarrab’dan yaklaşık 1 sene sonra ABD’de tutuklanmıştı. Duyduğum kadarıyla aralarında savunma konusunda işbirliği olması bir yana Atilla, Zarrab’a tepkiliymiş. Tabii ben Zarrab örneği varken neden ABD’ye Halkbank yetkilisi hem de bu kadar üst düzey bir yetkilisi gider, anlamakta zorlanıyorum. Tıpkı Zarrab’da “ABD’ye giderken ambargo kapsamına girmek için ABD Doları kullanmak yeter” detayının atlandığı gibi burada da apaçık bir tedbirsizlik var gibi görünüyor.

        Türkiye’nin yaklaşımı

        BU dava tek başına bir kişiye indirgenebilecek bir dava değil. Türkiye’yi sıkıştırmak, ekonomik ve siyasi olarak boğmak için çok kullanışlı bir seyir izliyor. Peki bu kadar kritik bir davada Türkiye doğru bir tavır ve strateji geliştirebildi mi?

        Bence eleştirilecek çok şey var. Her şeyden önce iyi organize olamadı. Bu davanın seyrinde belli bir muhatap olmalı, takip ve bilgilendirme onun üzerinden gitmeliydi. Sürekli beyanlarla mesaj göndermek yerine daha hedef odaklı bir strateji izlenebilirdi. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın temasları elbette çok önemli, öte yandanbilgi-belge paylaşımı ve itirazlar konusunda daha erken yola çıkılabilirdi...

        PAMIR GELDI!

        KAÇINCI olursa olsun, heyecan aynı heyecan. Endişe aynı endişe. Bu sabah kardeşimin üçüncü doğumu

        için hastaneye giderken göğsümde 9 yıl önceki ilk doğumunda hissettiğim aynı ağırlık vardı. “Acaba sağlıklı doğacak mı?”, “Doğum iyi geçecek mi?”, “Her şey yolunda gidecek mi?” Haftalardır içten içe her gün mırıldandığımız sorular...

        Ancak endişeler kısa süre içinde bulut olup havaya karışıverdi. Üçüncü yeğenim Pamir Gülle, kardeşim Lalehan ameliyathaneye girdikten 20 dakika sonra hastabakıcı eşliğinde avaz avaz ağlayarak göründü. Tam 3 kilo 150 gram, bayağı ele gelen bir bebek. Öyle pembiş, öyle bitirim, öyle lokum, hayatla ilk temasında öyle becerikli bir şey ki... Şimdiden hepimizi minik yatağının etrafında pervane etti kerata...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar