Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PAZARTESİ günü Korgeneral Zekai Aksakallı’nın Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan alınmasının olası sebepleri üzerine farklı kaynaklardan edindiğim izlenimleri yazmış, emekli hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok’un bana söylediği bir ifadeye işaret etmiştim. Bu ifade 2. Ordu Komutanı Korgeneral İsmail Metin Temel’in Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’na tanık sıfatıyla ocak ayında verdiği ifade idi. Somut bir şeydi yani. Hemen yine akıl almaz komplolar üretilmeye başlandı. Aksakallı’yı karalama kampanyası başlatmışım vs... Hakikaten yaratıcılıkta sınır yok.

        Zekai Aksakallı

        İsmail M. Temel

        Aylar önce ortaya çıkan ifadenin bu bölümü basında hiç yazılmadı. Ben Hürriyet’in başarılı muhabiri Fevzi Kızılkoyun’dan aldım. İsmail Metin Temel’in Malatya Başsavcılığı’na söylediklerinin ilgili bölümü şöyle:

        “Helikopter gittikten sonra (İfadenin bütününde kendisini infaz etmek için gelen bir helikopterden bahsediyor-N.A) beni telefondan Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı aradı. Bana kendisinin kaçırılmak istendiğini, kurtulduğunu, şu anda da evde olduğunu, karargâhının ise işgal edilmiş olduğunu ifade etti. Ben de hemen karargâhına gitmesini, karargâhı temizlemesini söyledim. Kendisi dışarıdan çatışma seslerinin geldiğini, çıkacakdurumda olmadığını, hanımını teskin etmekle meşgul olduğunu ifade etti. Ben de Özel Kuvvetler’e ait bir helikopterin geldiğini, şakayla karışık vaziyette ‘İnfaza göndermişsin’ dedim... Kendisi bu hususta yorum yapmadı. Bu görüşme kendisinin beni cep telefonundan araması ile gerçekleşti. Bu tür bir görüşme mutad bir görüşme değildir...”

        Metni aynen yayınladıktan sonra bir kez daha soruyorum: Acaba Zekai Aksakallı’nın Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan alınmasında bu ifadenin yarattığı rahatsızlığın bir etkisi var mı? Aksakallı gözlerden bir süreliğine uzakta tutulmak mı istendi?

        Not: Zekai Aksakallı ile ilgili benim görüşüm şu: 15 Temmuz gecesinin detaylarını bilemem ve bir gazeteci olarak tüm ihtimalleri yazarım. Öte yandan Aksakallı’nın o gece NTV’ye bağlanıp “Bu paralel çetenin alçak bir darbe teşebbüsüdür” dediğini de unutmuyorum. Bir muvazzaf generalin ağzından bu tabir ilk kez telaffuz ediliyordu. Hatta sevgili Oğuz Haksever de bunu o yayında vurgulamıştı.

        ************

        Fotoğraf: HÜRRİYET GAZETESİ

        KILIÇDAROĞLU'NUN ATLETİ VE GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM

        KEMAL Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü sırasında karavanından yansıyan atletli fotoğraf, “kaş yapayım derken göz çıkarma”nın resmidir kanaatimce. “Bizden biri”, “halka yakın”, “mütevazı” gibi mesajlar verilmek için çektirilmiş olduğu besbelli fotoğraf, hakikaten bu amaca uygun mu? Yoksa CHP Genel Başkanı’nın bilinç altındaki halk imajını ele veren bir silahlı bomba mı?

        Her şeyden önce fotoğraf estetik değil. Kemal Bey şık, giyimine özen gösteren bir insandır. Halka yaklaşmak için atlet giymek gerektiğini mi düşünüyor? Elbette o yürüyüşte çok yoruldu, akşam da bu şekilde masaya oturmuş belliki ama böyle bir görüntüyü ölümsüzleştirmek niye? Bu, kafasında halkla ilgili sakil bir imaja sahip olduğunu göstermiyor mu? Yani halka yakın olmak, pespaye bir şekilde, üzerinde naylon torba duran, özensiz bir masanın başında yemek yemek mi demektir?

        Yanlış anlamayın, sofranın fakirliği, zenginliği değil derdim. Yalnızca bir tas çorba olur, ama güzel bir masa örtüsünün üzerinde, estetik kaygısı taşıyan şekilde olur. Bu fotoğrafta o yok. Sanki zihinde halk deyince “göbeğini kaşıyan adam” imgesi var, o imgenin hoşuna gidecek bir poz verilmiş..

        ************

        2 GÜN VE 2 GÖZLÜK

        HER şey cumartesi günü başladı. Öncesi yok. Ela’nın, oyuncaklarıyla konuşurken gözlerinin farklı yönlere baktığını fark ettim. Ama bir anlığına. Sonra düzeldi. Yine de içime kuşku düştü bir kere. Pazar sabahı uyandığımda ise artık reddedilmeyecek şekilde belirgindi göz kayması. Yalnızca o kadar da değil, duvardaki tabloyu gösterip “Anne neden iki tane?” diye soruyordu.

        Elim ayağım dolandı. Kafasını haberim olmadan bir yere vurmuş olabilir mi? Sorun beyinde mi, yoksa gözlerde aniden gelişen vahim bir durum mu var? Pazar olduğu için bulduğumuz doktora gittik, göz muayenesi yaptırdık. Bir gözü 4, diğeri 2 hipermetrop çıkmasın mı! İşimi garantiye almak için ertesi gün özellikle şaşılık üzerine çalışan önemli bir isim olan Prof. Dr. Dilek Erkan’a gösterdim. Bu kez Yasemin’i de alarak.

        Maalesef göz bozukluğundan emin olduk. Ela’nın sol gözü 4.25, sağ gözü 1.75 hipermetrop. Kaymanın sebebi de aradaki fark.

        Ve tedavi edilmezse 8 yaşından sonra kalıcı hale gelirmiş. Tedavisi ne? Her gün 2 saat yalnızca zayıf gözle bakacak, diğerini kapatacak... Tabii bir de devamlı gözlük takacak.

        Ben bunu nasıl anlatacağım, bıdığı nasıl ikna edeceğim derken sırf içim rahat etsin diye getirdiğimi zannettiğim Yasemin’in gözleri Ela’dan da ileri çıkmasın mı! Biri 4.5, diğeri 5! Kısacası 2 gün içinde iki kızım kalıcı gözlüklü hale geldi, birine bir de tek göz tedavisi verildi. Üstelik ailede gözlük takan kimse yok!

        Bu yazıyı sizi kendi dertlerimle sıkmak için değil, çocuklarınızın gözüne iyi bakın demek için yazdım. Ben 4 yıldır söylenen her şeyi yapan, gözleri iyi olsun diye haftada 2 kez balık yediren anne, böyle gafil avlandım işte... Kim ne derse desin, dinlemeyin. 2 yaşında her çocuğu göz muayenesine götürmek şart. Bize doktorlar söylemedi ama şart. Özellikle de erken doğanlarda bu risk yüksek oluyormuş. İhmal etmeyin...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar