Atatürk, 1915'e 'soykırım' diyen Hasan ağabeyin ailesine 'kan parası' olarak Ermeni gayrımenkullerini bağışlamıştı
İttihad ve Terakki'nin liderlerinden Cemal Paşa'nın torunu olan ve son kitabında 1915 olaylarından "soykırım" diye bahseden Hasan Cemal'in unuttuğu, daha doğrusu bildiğini zannetmediğim bir konu daha var: Atatürk, 1927'de Ermeniler'in bıraktığı ve devletin elkoyduğu bazı gayrımenkulleri hükümet kararnamesi ile Hasan ağabeyin ailesine vermişti.
İTTİHAD ve Terakki'nin liderlerinden olan Cemal Paşa'nın torunu Hasan Cemal, son kitabında 1915 olaylarının "soykırım" olduğunu söyledi... Kitabın adı da zaten "1915: Ermeni Soykırımı"...
Hasan ağabey, aralarında dedesi Cemal Paşa'nın da bulunduğu İttihad ve Terakki liderlerinin 1915'teki uygulamaları ile ilgili olarak "Ermeni milletinin acılarını paylaştığını" söylüyor ve kitap bu temelden hareketle kaleme alınmış...
1915 olayları konusunda İttihad ve Terakki'nin lider kadrosu içerisinde diğerlerine oranla en az suçlanan politikacı, Cemal Paşa'dır. Tehcir sırasında Bahriye Nâzırlığı'nın yanısıra Dördüncü Ordu Kumandanı olarak Şam taraflarında bulunan Paşa'nın, oralara gönderilen Ermeniler'e diğer bölgelerde yapılanların aksine iyi davrandığından, daha fazla zarar görmelerinin önüne geçmeye çalıştığından ve Ermeni yetimleri için okullar açtığından bahsedilir...
Cemal Paşa’nın cenazesi, 22 Temmuz 1922 günü Tiflis’te morgda.
REİSİCUMHUR'UN İMZASI
Bütün bunlar tabii ki gayet iyi hareketlerdir ve tehcir kararını alanların arasında bulunmasına rağmen, diğer tarafın Cemal Paşa'nın lehine yazacakları puanlardır...
Ama, Hasan ağabeyin konuyu gündeme getirirken unuttuğu, daha doğrusu bildiğini pek zannetmediğim bir tarafı daha var: Mustafa Kemal Paşa'nın cumhurbaşkanlığı sırasında, 1927'de, Ermeniler'den kalan bazı gayrımenkulleri Cemal Paşa'nın, yani Hasan ağabeyin ailesine bakanlar kurulu kararı ile hibe etmesi meselesi...
BIRAKTIKLARI MALLAR DAĞITILDI
Hadise şöyle yaşanmış:
Ankara'da 1925 Aralık'ında, "Ermeni suikast komiteleri tarafından şehid edilen devlet ileri gelenlerin ailelerine verilecek tazminatlar" konusunda bir kanun tasarısı hazırlanmış, kanunun kabulünden sonra bu ailelere tazminat olarak çeşitli gayrımenkuller verilmişti. Gayrımenkullerin dağıtımında bir kurala da titizlikle uyulmuş ve verilen taşınmazların "emvâl-i metrûke"ye, yani tehcire uğrayıp dönemeyen yahut Türkiye'yi terketmiş olan Ermeniler'in geride bıraktıkları ve elkonan mallar olmasına dikkat edilmişti. Bu, tazminatların devlet eli ile dağıtılmış bir çeşit "kan parası" olması demekti...
Ermeniler'in katlettikleri devlet adamlarının ailelerine dağıtılan mallar konusunda devlet arşivlerinde bir hayli belge var. Belgeler, uygulamanın aslında 1922'de, yani bu konudaki kanunun kabulünden önce başladığı ve 1940'lara, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı dönemine kadar devam ettiğini gösteriyor.
AİLELERİN HEPSİ PARASIZDI
Bugün bu sayfada bu uygulamalardan birinin, İstanbul'un Feriköy semtinde Viçen Hokuçyan adındaki bir Ermeni vatandaşımıza ait olan bazı gayrımenkullerin 1927'de Mustafa Kemal'in imzaladığı bir kararname ile Cemal Paşa'nın ailesine devredilişinin belgesine yer veriyorum. Aynı konudaki çok sayıda belge de, İttihad ve Terakki'yi konu alan ve yakında yayınlanacak olan kitabımda yeralacak...
Ama, sırası gelmişken işin aklımı kurcalayan bir başka tarafından daha bahsetmem gerekiyor:
Ben, İttihad ve Terakki'nin sürgünde can veren bazı liderlerinin ailelerini yakından tanıdım...
Bu ailelerin ortak bir özellikleri vardı: Zengin değillerdi ve çoğu kıt-kanaat geçiniyordu. Babaları yahut dedeleri devlete seneler boyu hâkim olmuşlardı ama çalmamışlardı ve çocukları ile torunlarından bazıları sıkıntı içerisinde yaşıyordu. Meselâ, İttihad ve Terakki'nin meşhur dahiliye nâzırı ve sadrazamı Talât Paşa'nın 1983'te vefat eden eşi Hayriye Talât Hanım'ın hayatı, maddî bakımdan çok parlak değildi. Cemal Paşa gibi önde gelen bir ittihadçının torunu olan Hasan Cemal'in ailesinin de öyle bir mal varlığı falan yoktu; Hasan ağabeyin babası, yani Paşa'nın büyük oğlu Ahmed Cemal uzun seneler Alpullu Şeker Fabrikası'nda mütercim olarak çalışmıştı...
Dolayısı ile, Atatürk ve İnönü dönemlerinde Ermeniler tarafından katledilen devlet adamlarının geride bıraktıkları eşlerine ve çocuklarına verilen gayrımenkullerin bu aileleri çektikleri maddî sıkıntılardan neden kurtaramadığı meselesi, ayrı bir araştırma konusudur...
"BAŞVEKÂLET Kalem-i Mahsus Müdürlüğü" yani "Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü" antetli kâğıda 30 Ağustos 1927 tarihinde yazılan ve altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile bütün bakanların da imzalarının bulunduğu 5559 sayılı kararnamede şöyle deniyor:
"Beyoğlu'nda, Feriköyü'nde, Fransız mezarlığı karşısında Tatavla Caddesi'nde kâin ve gayrımübâdil eşhâstan (nüfus mübadelesine tâbi olmayan kişilerden) Viçen Hokuçyan'dan metrûk (terkedilmiş) olup 19 Eylül 339 (1923) tarihinde hükümetçe vaziyet edilmiş (elkonmuş) olan ve merkum (adı geçen ) Hokuçyan veresesinin vekil-i umumîsi (gelen vekili) ile diş tabibi Bakim Efendi arasında mün'akid (kararlaştırılmış) mukavelename mucibinde hitâm-ı müddet-i icarda (kira süresinin sona ermesi ile) aynen mûcire (kiralayana) devir ve teslim edilmek ve şehrî (aylık) yüz lira bedel-i icar tesviye olunmak (kira bedelinin tamamının ödenmesi) şartı ile müstecir (kiracı) Bakim Efendi tarafından birer katlı olarak 1450 metre murabbâındaki (metrekare) arsa üzerine inşa edilen dükkânlarla mütebâkisinin (kalanlarının) 200 metre murabbâındaki (metrekare) arsadan 805 metre murabbâ mahalli, idarece cem'an yirmi bin lira kıymet takdir edildiği anlaşıldığından 31 Mayıs 926 tarih ve 882 numaralı kanun mucibince mezkûr dükkânlar ile arsanın Ermeni komiteleri tarafından şehîd edilen ricâlden (önde gelen devlet adamlarından) Cemal Paşa'nın hîn-i vefâtında (vefatı sırasında) nafakası üzerine vâcib (bakmakla mükellef) iken terkettiği zevcesi Seniye ve kerimeleri (kızı) Kâmran hanımlar ile mahdumları (oğulları) Ahmed Rüşdü, Hasan Necdet ve Hasan Behcet Beyler ve büyük hemşiresi (ablası) Şaziye ve küçük hemşiresi (kızkardeşi) Bâkire ve mâlûle (engelli) bulunan Ayşe Sıdıka hanımlara ......i, Maliye Vekâlet-i Celîlesi'nin (Maliye Bakanlığı'nın) 21 Temmuz 1927 tarih ve 9881 numaralı tezkeresi ile vuku bulan teklifi üzerine İcra Vekilleri Hey'etince (Bakanlar Kurulu tarafından) 30 Ağustos 927 tarihinde tasvib ve kabul olunmuştur.
Reisicumhur Mustafa Kemal"
Cemal Paşa'ya suikast emrini kimin verdiği hâlâ tartışılıyor
OSMANLI İmparatorluğu'nun son on senesinde söz sahibi olmuş birkaç kişinin arasında bulunan Ahmed Cemal Paşa, 1872'de Midilli'de doğdu.
Harbiye Mektebi'ni bitirdikten sonra imparatorluğun dört bir yanındaki birliklerde görev yaptı, İttihad ve Terakki Cemiyeti'ne girdi, 1909'daki 31 Mart ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu ile beraber İstanbul'a geldi. Üsküdar'ın idaresi ona verildi, sonra "İstanbul Muhafızı" yapıldı.
Cemal Paşa'nın tarihteki asıl rolü, Birinci Dünya Savaşı yıllarında "Bahriye Nazırı", yani "Denizcilik Bakanı" olmasıyla başladı. 1916'da bu görevinin yanısıra imparatorluğun Ortadoğu'daki topraklarında üslenmiş bulunan Dördüncü Ordu'nun başına getirildi. Ama, İngilizler'i Mısır'dan atabilmek için yaptığı iki harekât da başarısız oldu. Şam'da bulunduğu sırada Arap milliyetçilerine karşı son derece sert tedbirler aldı ve İstanbul'a başkaldıran 32 Arap entelektüeli idam ettirdi. Paşa, bu yüzden Arap tarihine de geçecek ve "Arap dünyasının en büyük düşmanı" ilân edilecekti.
Savaştan sonra, 1918 Kasım'ında diğer İttihadçı liderlerle beraber Türkiye'den ayrılıp Almanya'ya yerleşti. Oradan Rusya'ya gitti ve 1920'lerin başında Ankara'nın Moskova ile iyi ilişkiler kurma çabasında arabuluculuk yapmaya çalıştı. 1921 ilkbaharında, Afganistan Kralı Emanullah Han'ın daveti üzerine 31 kişilik maiyetiyle beraber Kâbil'e gidip "Umumî Müfettiş" unvânıyla Afgan ordusunu modernleştirme çalışmalarına başladı.
Paşa, 1922 ilkbaharında bazı temaslarda bulunmak üzere Afganistan'dan Avrupa'ya gitti ve uzun ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Gürcistan'a geçti...
Acı son, Tiflis'te geldi: Sovyet temsilcileriyle görüşmeler yapmaya hazırlanan Cemal Paşa ile iki yaveri, jandarma teğmeni Süreyya ve bahriye binbaşısı Nusret Beyler, 1922'nin 21 Temmuz akşamı bir suikaste uğrayıp can verdiler.
Cenazesi seneler sonra Erzurum'a getirilip defnedilen Cemal Paşa'yı Ermeniler'in mi yoksa Rus Gizli Servisi'nin mi katlettirdiği meselesi bugün hâlâ tartışılıyor...