Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerikan Hükümeti 1855’te California ve Meksika taraflarındaki askerî operasyonlarda develerden istifadeyi düşünmüş ve İstanbul’a bir gemi göndererek deve satın almak istemişti. Satışa izin veren zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid iki çift deveyi de hediye olarak verince, Amerikalılar padişaha teşekkür maksadıyla bir çift tüfek yollamış, İzmir’den beraberlerinde götürdükleri bir deveciye de seneler sonra anıtmezar yapmışlardı.

        Günlerden buyana Amerika ile oturup Trump ile kalkıyoruz ya, bu hafta Amerika ile bundan 162 sene önce aramızda geçen, bazı tarafları bilinen ama bazı tarafları şimdiye kadar yazılmayan ve bilinmeyen kısmı Osmanlı Arşivleri’ndeki bazı belgelere dayanan hoş bir “deve” hikâyesi anlatayım...

        İstanbul’daki Amerikan Elçiliği’nin deve talebi konusunda 1855 Ekim’inde Türk Dışişleri’ne

        gönderdiği yazının Sadaret’e yollanan ve şimdi Osmanlı Arşivi’nde bulunan tercümesi.

        Amerikalılar’ın Sultan Abdülmecid’in verdiği deve satış iznine teşekkür maksadıyla gönderdikleri hediye tüfeklerle ilgili olarak Osmanlı Arşivi’nde muhafaza edilen yazışmaların bir sayfası.

        Anadolu’ya asırlar önce getirilen ve hâlen çok az sayıda vârolan deve, kültürümüzde pek yeralmaz, at ve eşek gibi âşinalarımızdan değildi. Dede Korkud hikâyelerinde birkaç cümleyle geçen “buğra” yani deve yavrusu bahisleriyle ve bazı atasözlerinin, deyimlerin ve dini hikâyelerin dışında, folklorumuzda da pek rastlanmazdı.

        Gerçi, imparatorluk zamanında her sene Mekke’ye gönderilen ve “surre” denilen dini alaylar için saray tarafından beslenen develer hep vârolmuşlardı ama bunlar birkaç adetten ibaretti. Osmanlı döneminde padişahların tahta geçiş yıldönümlerinde bir deve kurban edilmesi geleneği de vardı fakat hepsi bu kadardı ve deve Anadolu’nun değil, daha sıcak memleketlerin, meselâ Arap kültürünün unsuruydu...

        Amerika’ya gönderilen develerin İzmir’de gemiye bindirilmesi.

        DEVE TARİHİNİN AYRINTILARI

        Dolayısıyla, deve bahislerinin pek bulunmadığı altı asırlık Osmanlı tarihinde, develerle ilgili olarak resmi kayıtlara geçen ama az bilinen tek-tük birkaç olay vardı. Bunların en ilginci de 1855’te Amerika’ya 30 adet deve satmamız, satış sırasında zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid’in ayrıca iki çift deve hediye etmesi, karşılığında padişaha bir çift tüfek gelmesi ve Amerikalılar’ın İzmir’den develerle beraber götürdükleri bir deveciye sonraki senelerde anıtmezar yapıp mezarın üzerine de bakırdan bir deve heykeli dikmeleri...

        İşte, Anadolu’nun “deve tarihi”nin bu ilginç hadisesinin ayrıntıları:

        Hacı Ali’nin Arizona’nın Quartzsite Köyü’nde üzerinde deve heykelinin bulunduğu mezarı.

        KIZILDERİLİLERİ DURDURMAK İÇİN

        Birleşik Amerika, Meksika ile 1850’lerde giriştiği ve iki sene devam eden savaştan henüz çıkmıştı. Batıdaki topraklar yerleşime açılmakta, Washington bir taraftan Kızılderililer ile uğraşırken, bir taraftan da California’da yaşanan “altına hücum”u düzene sokmaya çalışmaktaydı.

        Bütün bunları yapabilmek için taşımada katırdan daha dayanıklı hayvanlara ihtiyaç vardı. Amerikan Savaş Bakanı Jefferson Davis, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde kullanılan develerin bütün bu işler için en uygun hayvan olduğunu düşündü. Amerika’da vârolmayan develeri ithal edebilmek için Kongre’den ödenek aldı ve o senelerin teğmeni, sonraların çok meşhur amirali David Dixon Parker’in kumandasındaki “Supply” isimli gemiyi, 1855’in 4 Haziran’ında deve temin etmesi için Avrupa ve Ortadoğu taraflarına gönderdi.

        Deve programını, gemide bulunan Binbaşı Henry Wayne yürütecekti.

        Parker ve Wayne, önce İngiltere’ye uğrayıp Londra’daki hayvanat bahçesindeki develeri incelediler. İngiliz meslekdaşlarından, develerin orduda kullanılmasının faydalı sonuçlar vereceği tavsiyesini alınca bu defa Türkiye’ye dümen kırıp Ekim’de İstanbul’a vardılar.

        Hacı Ali ve Meksikalı karısı Gertrud.

        KIRIM’A KADAR GİDİP GELDİLER

        Osmanlı Devleti ile Avrupalı müttefikleri o günlerde Kırım’da Rusya’ya karşı savaşmakta ve İngiliz birlikleri savaşta Hindistan’dan getirdikleri develeri de kullanmaktaydı. Amerikalı subaylar gemilerini İstanbul’da bırakıp Kırım’a, çarpışmaların devam ettiği Balaklava’ya gidip savaş alanındaki develeriincelediler ve işe yaradıklarını bizzat gördükten sonra İstanbul’a döndüler. Sırada artık develerin temini vardı. İstanbul’daki Amerikan Büyükelçiliği 29 Ekim 1855’te Türk Dışişleri’ne müracaat etti ve 30 adet devenin satışına izin verilmesi ricasında bulundu.

        Dışişleri, talepten zamanın sadrazamı Fuad Paşa’yı bir yazı ile haberdar etti. Yazıda “Amerikalılar’ın Meksika ve California kıt’larında develerden istifade etmek istedikleri ve Mösyö David kumandasında bir gemi göndererek deve satın almak talebinde bulundukları” söyleniyordu.

        Sadrazam Fuad Paşa da Sultan Abdülmecid’e bir yazı gönderdi ve talebin yerine getirilmesinin “padişâhın şânından olduğunu” söyledi! Amerikalılar’ın isteğini kabul eden Abdülmecid, Amerikalılar’a deve satışına izin verirken, en iyi cinsten iki çift devenin de kendi hediyesi olarak verilmesini buyurdu ve hediyelerin bedelini bizzat ödeyeceğini söyledi.

        Amerikalılar için mesele halledilmiş gibiydi ama ortada bir zorluk vardı: Develeri gemiye bindirebilmek... Bu iş için “deve arabası” dedikleri seyyar ve ahşap bir koridor yaptılar, hükümdarın hediyesi olan hayvanları gemiye bu “deve arabası” ile güç belâbindirdikten sonra birkaç deve daha bulabilmek için İzmir’e gittiler ve oradan da birkaç deve satın aldılar.

        Sultan Abdülmecid.

        Türkiye’deki vazifesini tamamlayan “Supply”, 1856’nın 15 Şubat’ında dönüş yolculuğuna başladı ama geminin kumandanı Teğmen David Dixon Parker, demir almadan önce İstanbul’a, Sultan Abdülmecid’e bir hediye gönderdi: Hiç kullanılmamış, pırıl pırıl bir çift tüfek!..

        Tüfekler, o zamanki ismi ile “Amerika Düvel-i Müttehidesi”nin, yani Amerika Birleşik Devletleri’nin develer için teşekkürlerinin ifadesi idi...

        Dönüş yolunda Mısır’a ve Tunus’a uğrandı, oralardan da birkaç deve alındı ve Supply, 14 Mayıs’ta Teksas’ın Indianola limanına vardı.

        DEVECİNİN ÇÖLDEKİ SON KAMPI

        David Dixon Parker ile Henry Wayne’ın götürdükleri develerin sayısı Amerika’da zamanla arttı. Hattâ, orduda bir “deve birliği” bile kuruldu ama teknolojinin ilerlemesiyle develere artık ihtiyaç kalmadığı görülünce tabur lâğvedildi.

        Türkiye’den Amerika’ya götürülen develer sayesinde, Arizona’da bir efsane doğdu: “Hi Jolly” efsanesi...

        Parker ile Wayne aldıkları emri yerine getirmiş ve develeri temin etmişlerdi ama devecilik hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı ve beraberlerinde işin uzmanlarını götürmeleri de gerekiyordu. İzmir’de, deve bakıcısı olduklarını söyleyen Osmanlı vatandaşı beş gayrı müslim ile de anlaşmışlar ve “Supply” isimli gemi yola bu beş kişiyi de alarak çıkmıştı.

        Devecilerin Amerika’daki hayatları maceralarla dolu geçti. En renkli hayatı ise, asıl ismi Philip Tedro olan ve Müslümanlığı seçip hacca gittikten sonra “Hacı Ali” adını alan İzmirli bir Rum yaşadı. Amerikan ordusunda uzun seneler devecilik yapan Hacı Ali daha sonra ordudan ayrıldı, Gertrudis Serna adında bir hanımla evlenip iş hayatına atıldı ve kendisine ait olan birkaç deveyle taşımacılık yapmaya başladı. Birkaç sene sonra Amerika’nın en meşhur devecisi olmuştu ama işleri iyi gitmiyordu, günün birinde develerini Arizona çölüne saldı ve Quartzsite isimli fakir bir kasabaya yerleşti.

        Amerikalılar’ın “Hacı Ali” diyememeleri sebebi ile ismini “Hi Jolly” (telâffuzu: Haycoli) şeklinde telâffuz ettikleri Hacı Ali 1902’de öldüğünde artık efsane haline gelmişti. Quartzsite’daki mezarına bölgenin taşlarından 1935’te bir piramit inşa edildi ve piramidin tepesine de heykeli andıran bakırdan yapılmış irice bir deve figürü kondu.

        İzmirli Hacı Ali’nin bugün ziyaret mekânı olan mezarının kitabesinde “Hi Jolly’nin son kampı burasıdır” yazıyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar